20 Ağustos 2008 Çarşamba

METANETLİ OLMAK

METANETLİ OLMAK[1]

* YİRMİ YAŞINDAKİ BİR İNSAN, DÜNYAYI DEĞİŞTİRMEK İSTER. YETMİŞ YAŞINA GELİNCE, YİNE DÜNYAYI DEĞİŞTİRMEK İSTER, AMA YAPAMAYACAĞINI BİLİR.

CLARENCE S. DARROW

Metanet; Dayanma, dayanıklılık, sağlamlık, metinlik, kuvvet, sebat ve gayret anlamlarına gelir. Sözünden kararından dönmemektir. Hak, iman ve İslâmiyet uğrunda metanet göstermek çok iyi bir seciyedir. Müslüman metanetli olmak durumundadır. İnsanın fikrinde sabırlı, azminde kavi ve akidesinde doğru ve devamlı olması halidir.[2]

Zaman, acayip hadiselerini insan üzerinde cereyan ettirir. Onun gözü önünde devamlı olaylar sergilenir, kendisi çeşitli sıkıntılarla karşı karşıya gelir. Hayatın bir imtihandan ibaret olduğuna inan bir müslüman için olaylar ne kadar olumsuz olursa olsun, o daima metanetli davranır. Kendisini kapıp koyvermez. Bu da hayatın başka bir cilvesidir diyerek geçiştirir ve karamsarlığa kapılmaz. Yoksa öyle bir hal alır ki, aydınlık yollar kapkara kesilir. Hayat çekilmez hale gelir.

Allah'ü Teala’nın nice sevdiği kullar, evliyalar, peygamberle ve bilhassa Peygamberimiz Hazreti Muhammed Sallahü Aleyhi ve Sellem efendimiz nice sıkıntılar çekmişler ve hak olan yoldan hiç bir zaman ayrılmamışlardır. Bu dünya hayatı bir mücadele ve dayanıklılık ister. Kur'an-ı Kerîm’de geçmiş ümmetlerin başından geçen bazı kıssalar bize hayatta metanetli olmamız gerektiğini öğretmektedir. Kur'an-ı Kerîm’de Allah-ü Teâla bizlere şöyle buyurmaktadır:

Yoksa siz ey mü'minler! Kendinizden evvel geçenlerin halleri hiç başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara öyle ezici sıkıntılar, kımıldatmaz zaruretler dokundu ve öylesine sarsıldılar ki peygamber ve maiyetinde îman edenler Allah'ın yardımı ne zaman olacak diyesiye kadar. Bilin ki Allah'ın yardımı muhakkak yakındır. (Bakara, 214)

İnsan anlayışlı bir zihne ve şerefli bir kalbe sahip oldu mu bu insan, aynı zaman da vefakar da sayılır. İşte imtihanı kazanmak için bu hayatın cilvelerine karşı dayanıklı olmak gerekmektedir.

Bu konuda Ayet-i Kerime'de Yüce Mevlâmız şöyle buyurmaktadır:

وَاصْبِرْ فَإِنَّ اللّهَ لاَ يُضِيعُ أَجْرَ الْمُحْسِنِينَ {115}

Ve sabret. Gerçekten Allah, iyilik yapanların ecrini kaybetmez. (Hud, 115)

KISSA VE HİKAYELER

NAMAZIMI HALA KILIYORUM

* "KUVVETİN EN KÖTÜYE KULLANILMIŞ ŞEKLİ, KİŞİNİN KARŞISINDAKİNE ZORLA 'EVET' DEDİRTMESİDİR." ALAİN

Sâime Hanım bir ilk okul öğretmenidir, bir gün derste demiş ki:

-Namaz her mü'minin şahsen boynunun borcu, farz, mutlaka yapılması gerekli!

Çocuğun biri parmak kaldırmış. Sınıfın en zeki, en çalışkan, en terbiyeli öğrencisi. Süper zekâlı bir kız çocuğu, diyor ki:

-Öğretmenim!

-Buyur evlâdım!

-Namaz farzsa, herkesin mutlaka yapması gerekiyorsa, o zaman bizim de her gün kılmamız gerekiyor mu?

-Tabii evlâdım, sen müslüman değil misin? O zaman senin de kılman gerekir, demiş.

Yedi yaşında kıldırmağa başlayacaksınız. Çocuğun şahsiyeti o zaman teşekkül ediyor. Ondört yaşında kıl dersen, kılmaz. "Anneciğim, hadi beni affet!" der, şapır şupur yanağından öper, fırt kaçar. Babasına, "Tamam baba, kılıyorum, kılacağım!" der, babası camiye gider, o arkadan başka yere gider.

Çocuk demiş ki:

-Tamam öğretmenim! O zaman söz veriyorum size, ben de bundan sonra namazı hep kılacağım, demiş.

-İyi yaparsın evlâdım, tutarlı bir müslüman olmuş olursun! demiş.

Ama aradan bir hafta geçtikten sonra süslü bir hanımefendi gelir topuklu ayakkabısıyla:

-Sâime Hanım siz misiniz? der.

-Evet benim, buyurun!

-Ben filânca kızın annesiyim.

-Çok memnun oldum efendim! Çok çalışkan bir kızınız var, çok akıllı; çok seviyorum, der.

-Ama, siz ona namaz kılın demişsiniz. O günden beri her gün namaz kılıyor.

-Hanımefendi yanılıyorsunuz, ben demedim, Allah dedi, diyor.

Ama kızın annesi diyor ki:

-Benim kızım her gün namaz kılıyor.

-Kılsın hanımefendi, ne olacak?

-Olur mu? Soğuk var, sıcak var. Uykusunu bölüyor, sabah namazına kalkıyor. Gidiyor soğuk suyla abdest alıyor. Bizi de kaldırmağa kalkıyor, demiş bu sefer.

Çocuk tezadı yutar mı?.. Çocuk ne öğrendiyse, onu pat diye söyler; anneye de söyler, babaya da söyler, hocaya da söyler. Çocuğun zekâsı tezadı kaçırmaz, şıp diye yakalar. "Farz madem, mecbûrî. Anne, baba, siz de kalkın!" diyormuş. O zaman öğretmen:

-Bak, namaz kılmak Allah'ın emri, der. Tabii, kadın bir şey diyemeyince yerinden kalkıp, 'Allah'a ısmarladık!' bile demeden kalkıp gider.

Arkasından çocuğu okuldan alıp, başka bir okula kaydettirirler. Ama aradan beş-altı ay geçtikten sonra O güzel kızdan bir mektup gelir, şöyle demektedir:

-Canım Hocam! Namaz kıldığım için beni senden ayırdılar ama, ben sana verdiğim sözüme hâlâ devam ediyorum, namazımı hâlâ kılıyorum!' diyordu."

Buyurun, bu da bir vefâ örneği...[3]



[1] Derleyen, YETER Hasan Vehbi, Emekli öğretmen, Honaz / 2007

[2] Sözlük manaları

[3] İnternet, M.E.Coşan

Hiç yorum yok: