11 Ağustos 2008 Pazartesi

İŞTİYAKA ULAŞMAK

İŞTİYAKA ULAŞMAK[1]

* EN TATLI GELEN SEVİNÇ VE EN KÖTÜ GELEN ACI AŞKTIR. BAİLEY

Sevgi, dünyaya gelen her varlıkta en esaslı bir unsur, en parlak bir nur, en büyük bir kuvvettir ve bu kuvvetin yeryüzünde yenemeyeceği hiçbir hasım yoktur. Sevgi evvelâ bütünleşebildiği her rûhu yükseltir ve ötelere hazırlar. Sonra da bu ruhlar sonsuzluk adına doyup duydukları şeyleri bütün gönüllere hâkim kılmanın kavgasını vermeye başlarlar. Bu yolda ölür ölür dirilir; ölürken “sevgi” der ölür, dirilirken de sevgi soluklarıyla dirilirler.

Sevmeyen ruhların olgunlaşıp insanî semâlara yükselmelerine imkân yoktur. Evet onlar yüzlerce sene yaşasalar dahi olgunluk adına bir çuvaldız boyu yol alamazlar. Sevgiden mahrum bu sîneler, bir türlü egonun karanlık labirentlerinden kurtulamadıkları için, kimseyi sevemez, sevgiyi sezemez ve varlığın sînesindeki muhabbetden habersiz olarak kahrolur giderler.

Çocuk, ilk defa dünyaya gözlerini açtığı zaman sevgi ile karşılaşır, şefkatle gerilmiş ruhları görür ve muhabbetle atan kalblere sırtını vererek büyür. Daha sonraları ise, bu sevgiyi bazen bulur bazen de bulamaz; ama bütün bir hayat boyu hep o sevgiyi arar ve onun arkasından koşar.

Sevgi, insan ruhunda öyle derin izler bırakır ki, o uğurda yurt-yuva terkedilir, icabında ocaklar söner ve her vâdide ayrı bir mecnun “Leylâ!” der inler. Ruhundaki sevgiyi kavrayamamış sığ gönüller ise bu işe delilik derler..!

KISSA VE HİKAYELER

MECNUN

* AŞKIN GELİŞİ, AKLIN GİDİŞİDİR. ANTOİNE BRET

Mecnun ayrılığın derdinden, kavuşma özleminin ateşinden hastalanmış, kendinden geçmişti adeta. Boğazı şişmiş, şişkinliğin zorlamasıyla da tutulmuştu. Tedavi için hekim geldi, muayene etti, gördü ki; damarı yarıp kan almaktan başka çare yok! Kanı uzaklaştırmak için da hacamat etmek lazım. En usta hacamatçıyı aradılar, bulup getirdiler. Mecnun'un kolunu bağladılar, tam damarı yaracakları zaman hacamatçıya haykırarak:

-Paranı al, git! Hacamat etme! Bırakın bu köhnemiş bedenimi, ölürsem öleyim, dedi.

Hacamatçı dedi ki:

-Bundan ne korkuyorsun? Sen ki, kükremiş aslandan bile korkmazsın!. Geceleyin; aslan, kurt, ayı ve bir çok yaban hayvanı çevrene saf olurlar da, sende aşk ve vecdden başka bir şey görmezler! Senden insan kokusu almazlar! Kurt, ayı, aslan bile artık aşk nedir biliyor da, aşktan kör olan kişi ise köpekten de aşağıdır! Köpekte aşk olmasaydı; Ashabı Kehf'in köpeği kalp erbabını arar mıydı hiç? Bilinmez ama, âlemde onun cinsinden çok köpekler vardır. Sen ise, kendi cinsinden olandan bile bir koku almadın, artık koyunla kurttan aşk kokusunu nasıl alacaksın? Bilirsin ki aşk olmasaydı varlık olmazdı! Nasıl olur da; ekmek gelip senin vücudunda kalırdı? Neden; ekmek varlığına katıldı? Sebep; aşk ve istektir! Yoksa, ekmeğin can olabilmesi mümkün olur muydu hiç? Aşk; ölü ekmeği can haline getirmekte, fani olan canı ise, ebedileştirmekte!

Mecnun dedi ki:

- Ben yaradan korkmuyorum hacamatçı! Bilirsiniz ki sabrım dağlardan dahi fazladır! Hatta, yarasız durmaya tahammülüm yoktur, yaralara aşıkım, koşa koşa giderim onlara! Lâkin, vücudum Leyla ile doludur. Korkarım ki beni hacamat ederken Leyla'yı yaralarsınız! Gönlü aydın olan akıllı kişi bilir ki; benimle Leyla arasında bir fark yoktur![2]



[1] Derleyen, YETER Hasan Vehbi, Emekli öğretmen, Honaz / 2007

[2] Mesnevi:5.Cilt- Sayfa:164

Hiç yorum yok: