22 Ağustos 2008 Cuma

SÖZ VERMEK

SÖZ VERMEK[1]

*Bir metre iş yapmayı, bir kilometre söz vermeye değişmem. JAMES HOWELL

Ahd; Yemîn, mîsâk, söz vermektir. Ahdin gereğine uymak vaciptir. Verilen sözün yerine getirilmemesi zulümdür. Bir hadis-i şerifte Ahdin güzelliği imandandır.[2] İslâm'da ahdi bozmak haramdır.

Ahd, hem Allah'ın insanlara teklif etmiş olduğu hükümler ve hem de insanların Allah'a karşı veya Allah namına diğerlerine karşı yerine getirmeyi taahhüd etmiş oldukları hususlardır. Kur'an-ı Kerim'de Allah'ın ahdini yerine getiriniz, (En'am, 152) buyurulur.

Gerek Allah'a ve gerekse insanlara karşı verilen ahdin yerine getirilmesi gerekir. Kur'an'da kurtuluşa eren müminlerin sıfatları sayılırken:

وَالَّذِينَ هُمْ لِأَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَ {8}

Onlar emanetlerini ve ahidlerini yerine getirirler. (Mü'minûn, 8) buyurulur.

Ahidle yemin arasında fark vardır. Yemin bozulursa keffâret gerekir. Fakat ahidte bu yoktur

Ey İsrailoğulları, sizi nasıl bir nimet ile nimetlendirdiğimi hatırlayın. Ve bana verdiğiniz sözü yerine getirin ki, ben de size verdiğim sözü yerine getireyim. Siz, Benden korkun. (Bakara, 40) ayeti bu ahidlerden biridir.

Ayet-i Celîleden anladığımıza göre, Cenâb-ı Hakk'a söz vermiş bulunan bir kavme karşı Cenâb-ı Hakk da onlara bir vaatte bulunmuştur. Bu bir ahidleşmedir. Allah'u Teâlâ ahdinden asla caymayacağına göre, insanlar da ahidlerinden caymamalıydılar. Ancak insanlar ahidlerinden caymaya başlamışlar ve Allah'a ibadet etmemek, Onun yasaklarına uymamak ve O'na ortak koşmak gibi sapıklıklara düşmüşlerdir.

Ancak fâsıklar ahitlerini bozarak Allah'la sözleşmelerini iptal etmişlerdir. Allah ile olan ahdine vefa göstermeyen, bu ahdi bozan ve bozmaya çalışan kimseden hiçbir ahde saygı göstermesi beklenemez. Oysa ki Allah kendisi ile yapılan ahde bağlılık gösterenlere büyük bir mükâfat vereceğini va'd etmektedir.

İnsanlar, Allah'ın emir ve yasakları ile hududunu aşarlarsa şeytana ibadet etmiş, onun çemberine girmiş olmaktadırlar. Oysa Allah (c.c.) bütün insanlardan ahd-ü misâk aldığını ifade buyurmaktadır.

Ey Âdemoğulları, ben sizinle ahidleşmedim mi? Şeytana tapmayın, o sizin düşmanınızdır. diye (Yâsin, 60).

Ahde vefa konusunda islâm son derece titiz davranır. İnsanlar arası ilişkilerde güven unsurunun hâkim olması için yegane garanti vasıtası ahde vefâdır. Bu güven olmadan veya sağlanmadan sıhhatli bir toplum hayatı mümkün olamaz. Allah öyle bir topluma rahmet nazarıyla bakmaz. Bundan dolayı Müslümanlar dillerine sahip olmayı bilirler. Her olur olmaz şeyi kabul etmezler. Yapacağım dedikleri şeyi yapmak, yapmayacağım dediğini de yapmamak için bütün güçlerini harcarlar. Yapmayacağı bir şey için yapacağım diye söz vermezler. Çünkü söz vermenin önemini bilirler.

Zamanımızda bazı kişiler bırakın söz vermeyi, yeminleriyle pekiştirdikleri sözleri bile yerine getirmemektedirler. Bunu da şartların gereği bu diyerek geçiştirmektedirler. Hatta daha da arsızlaşarak bu gibi kişilere yapacağım diye söz vereceksin, ancak arkasından da kuyusunu kazacaksın diye mantık yürütmektedirler. Kendi ahlaksızlıklarına kulp bulmaya çalışmaktadırlar. Halbuki müslüman sözünde durmasını bilen güvenilir insandır. Bütün bu güzel duygular ne yazık ki yanlış eğitimden dolayı toplumumuzdan silinmektedir.

Atalarımız söz namustur demişlerdir. Yani her hangi bir konuda söz verdin mi onu yerine getirmen gerekir demektir. Böyle bir toplumda fertlerin birbirlerine güvenleri artar, toplumda sevgi ve saygı tomurcukları filizlenir.

Müslümanlar sözlerinde ve işlerinde sadık olmalıdırlar. Muamelelerinde ve iş münasebetlerinde çeşitli hile ve dalâverelerle birbirlerini aldatanlar hâindirler. Peygamberimiz Bizi aldatan bizden değildir, buyurmuştur. Dostluk, kardeşlik ve vefâkârlık da bir sadâkattir. Verilen sözü yerine getirmek, ahdinde durmak, borcu ödemek, din ve akılca lüzumlu görülen işleri ifâ etmek, emanetlere riayet etmek, üzerine aldığı vazifeleri-hakkını vererek- yerine getirmek ve vazifeleri ehline vermek de sadâkattir, aksi ihânettir.

İnsana sadâkat yakışır görse de ikrah

Yardımcısıdır doğruların Hazret-i Allah (Ziya Paşa)

Allah için doğruluk ve dürüstlük uğrunda, iman yolunda meydana gelen sadakati (dostluğu) muhafaza etmenin sevabı pek büyüktür. Bu konuda Hz. Peygamber (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem ) şöyle buyurmuştur: Allah Teâla Kıyamet gününde, benim büyüklüğüm için sevişenler (ve dost olanlar) nerede? Onları, benim himâyemden başka bir gölgenin olmadığı himayem altında gölgelendireyim, diye buyurur. (Müslimden naklen Mansûr Ali Nâsıf, et-Tâc, V, 83)

Yine Rasûlüllah; aralarında akrabalık ve alış-veriş münasebeti bulunmadan Allah sevgisi ile O'nun yolunda sadâkatle sevişenlerin derecelerine peygamberler ve şehidlerin gıbta edeceklerini anlatarak şöyle buyurmuştur: Vallahi, onların yüzleri nurdur ve nur üzerindedirler. İnsanlar korktuğu vakit onlar korkmazlar, insanlar mahzun oldukları vakit onlar mahzun olmazlar. Haberiniz olsun ki, Allah'ın gerçek dostları için korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir de. (Ebû Davûd'dan, et-Tâc, V, 83)[3]



[1] Derleyen, YETER Hasan Vehbi, Emekli öğretmen, Honaz / 2007

[2] BİLMEN Ömer Nasuhi, Büyük İslam İlmihali, Merve Yayın ve dağıtım İstanbul./504

[3] Muhiddin BAĞÇECİ

Hiç yorum yok: