12 Ağustos 2008 Salı

KALBİ EĞİTMEK

KALBİ EĞİTMEK[1]

*İNSANOĞLUNUN İÇİNDE BİR ET PARCASI VAR Kİ, O ET PARCASI DÜZELİRSE BÜTÜN BÜNYE DÜZELİR. O ET PARCASI BOZULURSA BÜTÜN BÜNYE BOZULUR. İŞTE O KALPTİR.HADİS-İ ŞERİF

Kalb, bedenî ve rûhânî âlemimizin merkezidir. Badeni hayatın devamında merkezi bir rolü vardır. Gerçekten insan vücudundaki milyarlarca hücreden herhangi birine taze kan ulaştırılması azami dört saniyeden daha uzun bir müddetle kesintiye uğrarsa, o hücre hayatiyetini kaybeder. Bedeni hayat için böyle ehemmiyeti olan kalb, aynı zamanda insandaki tahassüs (hisssetme) kudret ve kabiliyetinin merkezini teşkil eden manevi bir varlıktır. Buna göre kalb, hem uzviyyet ve hem de maneviyyat cihetiyle insan varlığının sultanı mesabesindedir. O derecededir ki bir tefekkür merkezi olan beyin bile ondan sadır olan hissiyatın tesiri altında fikir üretir.

Şeytanın kalbden uzaklaştırılması ancak ibadet ve zikrullah sayesindedir. Kalbler ancak zikrullah ile huzur ve sükuna kavuşur. Bir an gelir ki kalb, bir pancur gibi açılır ve sahibine idrak edilemeyen ve idrak edilen âlemlerin sırları ayân olur. Bütün esrarıyla kâinat, okunmaya hazır bir kitap haline gelir.

Kalb gözü açılmağa istidatlı kimseler, terbiye ve irşâd olunmayı canu gönülden arzulayıp, hak yolunda ilerlemek için ciddi bir gayret sarfederler. Kalb tasfiye edile edile, beşeri ve tasavvufi temrinlere ilave olan Allah'ın lutf u keremiyle yolun nihayetinde öyle bir hale gelir ki sahibini sureten insan bırakmakla beraber sîraten âdetâ melekiyet derecesine ulaşır. Böyleleri bilinemez. Nitekim bir kudsi hadiste:

Velilerim kubbelerim altındadır. Onları benden başkası bilemez. (Abdurrahman Cami, nafahatül üns s.45) Bunlar, mahlukata muhabbet ve hikmet galebesiyle nazar ettiklerinden vahşi hayvanların tasallutundan bile salimdirler. Çünkü muhabbet, muhatabını itaatkâr kılma hususunda radyasyon gibi bir tesir icra eder.[2]

Kalb imanın mahallidir. Kamil bir müminin kalbi Kabe’den efdaldir.

Bu hususta İsmail Hakkı Bursev’i de şöyle buyuruyor: “Kalbe giren kimse Kabe’ye giren kimseden üstündür. Bu sebeptendir ki salih kullara ve Allâh dostlarına: “bizi de gönlünüzden çıkartmayınız.” Derler.

Melekler, sırf hayra istidatlı olarak yaratılmışlardır. Şeytanlar, sadece şer ve iğvâya çalışan varlıklardır. İnsanlar ise, bu ikisi ortasında bir mevkiye yerleştirilmiştir. Bu sebeple insan, ifrat ve tefritten kalbini muhafaza ederek, ne şeytani bir hale düşmeli ve ne de beşer tâkatinin güç yetiremeyeceği nisbette kendini melekiyete zorlamalıdır. Fıtratın gereği olan muvazene ve ölçüyü muhafaza etmelidir.

Ummü Seleme radıyallahu anha validemizden nakledil­diğine göre Peygamber sallellahu aleyhi ve sellem Efendimiz şöyle dua ederdi:

Ey kalbleri halden hale değiştiren Allahım, benim kal­bimi dinin üzere sabit kıl!

Hz. Peygamberin en çok yaptığı bir dua olarak hadisimiz, en temel meselede hem bilgi, hem de Allah Tealadan ne isteneceğine dair misal vermektedir. Şehr b. Havşeb (r.a.)’ın rivayetinde:

-Ya Resülellah, bu duayı ne çok yapıyorsunuz? sorusuna Peygamber Efendimiz Sallallahü Aleyhi ve Selem:

-Kalbi Allah Tealanın kud­ret ve tasarrufunda olmayan hiç kimse yoktur. O, dilerse doğruda sabit kılar, isterse kaydırır, cevabını vermiştir.

KISSA VE HİKAYELER

ALLAH'IN EMANETİ

*İNSANIN YAPABİLECEĞİ EN BÜYÜK FENALIK, KENDİSİNE OLAN GÜVENİ KAYBETMESİDİR. RİCHARD BENEDİCT

Hz. Ümm-i Süleym, gayet temiz ahlak sahibi bir hatun idi. Çocuğu vefat ettiği zaman, sabır ve metanetle bizzat kendisi yıkadı ve kendisi kefenledi ve bir tarafa bırakıp, komşularına dönerek:

-Babasına haber vermeyin. Dedi.

Hz. Ebu Talha orada bulunmamaktaydı. Akşam eve döndüğünde, çocuğu sordu, hanımı:

-Gördüğünden şimdi çok iyidir, der.

Sonra yemek yediler, oturdular, birlikte oldular. Bir müddet sonra Hz.Ümm-i Süleym, beyine gayet metanetle şöyle der:

-Ebu Talha, ödünç alınmış bir şeyi geri vermek icap eder mi etmez mi?

-Söylediğin bu söz nasıl bir söz, elbette ki ödünç alınan şey geri verilmeli.

-O halde, Hak Teala da sana emanetten vermiş bulunduğu çocuğu aldı.

Ebu Talha bu sözü duyunca :

-Biz Allah için halk edilmiş bulunuyoruz ve hep onun tarafına döneceğiz, der ve şükreder.

Sabah olunca gidip Resulullah'a (s.a.v.) anlatır. Resulullah (s.a.v.):

- Ya Rabbi bunun daha iyi bir karşılığını Ebu Talha'ya ver, diye dua eder.

Nitekim, dokuz ay dokuz gün sonra Abdullah diye bir çocukları olur.

Çocuk, Peygamberimizin himayelerinde büyürler, İslam Tarihinde önemli bir şahsiyet olur.



[1] Derleyen, YETER Hasan Vehbi, Emekli öğretmen, Honaz / 2007

[2] ERGÜL Dr. Adem, Kalbî Hayat, Altınoluk 2000./78

Hiç yorum yok: