28 Ağustos 2008 Perşembe

ALINGAN OLMAK

ALINGAN OLMAK[1]

*İNSANLARDAKİ ÖNYARGIYI PARÇALAMAK, BENİM ATOMU PARÇALAMAMDAN ÇOK DAHA ZOR. EİNSTEİN

Alıngan; Söz, davranış ve hareketlerden kendi aleyhine sonuçlar çıkarmaya eğilimli olan kişilerdir. Hemen gücenen ve kırılan hassas insanlar için kullanılır. Aşırı hassasiyet gösterme olup, fosuruktan nem kapan yaşlı insan emulasyonudur. Bazı insanların küçüklükten kalma bir alınganlık huyu vardır, hemen alınırlar.[2]

Alınganlık, Manik-depresiflerin sıklıkla gösterdiği ani, beklenmedik tepkilerden biridir. Aşırıya kaçtığı durumlarda, insanı paranoyaya sürükleyen algı ve davranış şeklidir. Alınganlık bir zayıflık belirtisidir. Bu zamanla aşağılık kompleksine dönebilir.

"Bu cümlede/burada ne demek istedi?" kaygısını taşıma eylemidir. Altında algıda seçicilik yatar. Fazlaca hassas olmaktan veya megalomanlıktan kaynaklanabilecek özelliktir.

Kadınlarda çok fazla görülen, bir dereceden sonrası artık davranış bozukluğu kapsamına giren, her iki tarafın da içini sıkan bir tutumdur. Kasıt yokken, dahası ortada laf sokmak için herhangi bir neden dahi yokken yapılan saçma sapan alınganlıklar, karşıdaki insanın güvenini fazlaca sarsmakta, bir süre sonra insanı karşısındakine hiç doğru dürüst birşeyler söyleyememesine, sürekli havadan sudan konuşup kelimelerini tek tek cımbızla seçip söyleyecek kadar temkinlileştirmesine, bir süre sonra da ortamdaki güven eksikliğinden dolayı aranın açılmasına neden olabiliyor.

İki arkadaş arasında yapılan alınganlıklar çok fazla da tahammül edilemeyecek denli yıpratıcı bir tutumdur. İlgi eksikliği de karşı tarafta alınganlıkla sonuçlanabilir. İnsan kime karşı alıngandır, kime naz yapar sorusu iyi değerlendirilmelidir. İnsan sevdiği insana nazlanır.

Alınganlık, yaşayan kişiye hayatı dar eden bir kişilik özelliğidir. Bir fırına gidip kepekli ekmek alırsınız, sonra fırıncı iki kepekli ekmekten daha çok kepekli olanını almanızı önerir ve "bu diyetinizde daha etkili" der. Siz de "nasıl yani sen bana şişman mı demek istiyorsun" diye içinizden geçirirsiniz. sonra da o fırına küser, bir daha oradan hiç bir şey almazsınız. İnsanın ruhunda olan ve kendi kendisine keşke hiç var olmasa dedirten bir kavramdır.

Kur'an-ı Kerîm de Yüce Mevlâmız bizlere şöyle buyurmaktadır:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِنَّ مِنْ أَزْوَاجِكُمْ وَأَوْلَادِكُمْ عَدُوًّا لَّكُمْ فَاحْذَرُوهُمْ وَإِن تَعْفُوا وَتَصْفَحُوا وَتَغْفِرُوا فَإِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ {14}

Ey iman edenler! Eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olanlar da vardır. Onlardan sakının. Ama affeder, kusurlarını başlarına kakmaz, kusurlarını örterseniz, bilin ki, Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir. (Tegabün,14)

Demek ki hayatta en yakınlarımız bile bizlere kötülük yapabilirler. Bu hayatın bir imtihan hayatı olduğunu hiç bir zaman aklımızdan çıkarmamalıyız. Bazen en yakınımızda bulunan kişilerin ihanetine uğrarız. Hayatta kötü kişiler var diyerek, çevremizdeki herkese kuşkuyla bakamayız. Bu durumda bizler gerekli tedbirleri almalı fakat alınganlık yapıp kendi hayatımızı zindan etmemeliyiz.

Elbette alınganlığın olmadığı güllük gülistanlık bir dünya, bir ütopya dan ibaret kalır. Kimsenin birbiriyle takışmadığı ya da laf çarpıtmadığı bir ortam ancak peter pan’ın olmayan ülkesinde olabilir. İlla ki hayatın herhangi bir evresinde, yeryüzünün herhangi bir yerinde biri bir şey söyleyecek ve karşısındaki kişi de yanlış ya da doğru algılayarak kırılacak istemsizce karşısındakine alındığını belli ettiğinde ise muhtemelen "trip atıyor" olmakla suçlanacaktır.

Halbuki alınganlık gösterip, kendimizi üzeceğimize normal karşılayabilsek her halde kazançlı çıkan biz oluruz.

Hayatta ummadığımız kişilerden hiç ummadığımız davranışlar görür bundan dolayı da bu davranışa alınırız.

Alınganlık aşağılık kompleksinden ve özgüven eksikliğinden kaynaklanır. Kişinin hayatında onu yaralayan hassas olduğu konularda yakın çevresinde yargılama ve suçlama varsa kişinin alıngan ve kırılgan olması kaçınılmazdır. Kişi kendisiyle barışıksa, kompleksleriyle dalga geçebiliyorsa, kendini her haliyle sevebiliyorsa alıngan davranışlar göstermez.

Bizi eleştirenler; kendi çocuğumuz, öğrencilerimiz, yaşça küçük ve eğitimi az kişiler bile olsa eğer haklı eleştiride bulunuyorlarsa bunu kabullenebilmeliyiz. Hatta bu sayede kendi eksikliklerimizi görebiliyor ve kendimizi değiştirme yoluna giriyorsak, kendimizi geliştirme yolculuğuna çıktığımızı, özeleştiri yapmaya başladığımızı, alınganlık esaretimizden kurtulduğumuzu düşünebiliriz.[3]

KISSA VE HİKAYELER

ÖNYARGIMIZ

*ALIŞKANLIKLARIN ZİNCİRLERİ,ÖNCE DUYULMAYACAK KADAR HAFİF,SONRA KIRILMAYACAK KADAR GÜÇLÜ OLUR. BENJAMİN DISRAELİ

Uzaklarda bir köyde dul bir kadın bebeği ile yaşamaktadır. Dağda bulduğu bir gelinciği evinde beslemeye başlar. Yalnızlığı giderecek bir arkadaştır gelincik. Evcil bir hayvan olmasa da uysaldır. Bebeğe de alışmıştır.

Bir gün anne eve döndüğünde bakar ki gelinciğin ağzı kan içindedir. Anne çıldırırcasına gelinciğe saldırır ve öldürür. O sırada yandaki odadan bebeğin sesi duyulur. Anne odaya yönelir... Orada beşiğin içindeki bebeğin yanında duran parçalanmış bir yılanı görür.[4]



[1] Derleyen, YETER Hasan Vehbi, Emekli öğretmen, Honaz / 2007

[2] Sözlük manaları

[3] Nurcan MUTLUER

[4] 03.03.2002 tarihli Milliyet Gazetesi'nde Güneri Civaoğlu'nun köşeyazısından alınmıştır.