20 Ağustos 2008 Çarşamba

MUHABBETLİ OLMAK

MUHABBETLİ OLMAK[1]

*BENİM MUHABBETİM BİR KULUN KALBİNE GİRERSE, AZÎZ VE CELÎL OLAN ALLAHÜ TEÂLÂ, ONUN CESEDİNİ ATEŞE HARAM KILAR. HZ. MUHAMMED (S.A.V.)

Muhabbet: Sevgi, aşırı düşkünlük, sevme, aşk, ilgi, alaka, dostluk anlamlarındadır. Dostça konuşma, sohbet, yarenlik demektir. Ruhun, kendisinden lezzet duyduğu şeye meyletmesidir.[2] Bunun karşıtı “buğz (nefret) düşmanlıktır.” Muhabbet bir menfaat karşılığı olmamalıdır. Allah için olmalıdır.

Sevgiden muhabbet doğar. Muhabbetten Aşk doğar. Aşktan şevke ulaşılır. Şevkten sonra iştiyak gelir. İştiyak sevginin en üst derecesidir.

Kur’ân-ı Kerîm, mü’minlerin Allâh’a olan muhabbetlerinin, diğer bütün muhabbetlere hâkim olacak ve onları etkileyecek kuvvette olması gerektiğini şu şekilde ifâde etmiştir:

ِ...الَّذِينَ آمَنُواْ أَشَدُّ حُبًّا لِّلّهِ... {165}

...Mü’minlerde Allâh muhabbeti, diğer muhabbetlerden daha şiddetlidir... (Bakara,165)

Sevgili Peygamberimiz, duâlarında Allâh Teâlâ’nın muhabbetini talep ve niyaz ederek:

اَللَّهُمَّ اِنِّى اَسْأَلُكَ حُبَّكَ وَحُبَّ مَنْ يُحِبُّكَ وَالْعَمَلَ الَّذِى يُبَلِّغُنِى حُبَّكَ. اَللَّهُمَّ اجْعَلْ حُبَّكَ اَحَبَّ اِلَىَّ مِنْ نَفْسِى وَاَهْلِى وَمِنَ الْمَاءِ الْبَارِدِ

Allâhım! Senden sevgini, Seni sevenlerin sevgisini ve Senin sevgine ulaştıracak ameli talep ediyorum. Allâhım! Senin sevgini bana nefsimden, âilemden, malımdan ve soğuk sudan daha sevgili kıl! buyururdu. (Tirmizi, Deavât, 72)

Nitekim hadîs-i kudsî olarak ifade edilen meşhûr rivâyete nazaran Cenâb-ı Hak buyurur:

Ben gizli bir hazine idim bilinmemi arzu ettim (marifetime muhabbet ettim) de varlıkları yarattım. (Bursevî, Kenz-i Mahfi)

Kâinatın mayası muhabbettir. İnsan yaratılışında, incilerden en büyük hikmet, muhabbettir. Yaratılış incisinin adı Muhammedse (sav) soyadı muhabbettir. Bilûmum ermişlerin; O'nun bulduğunu bulmuşların bu yolda cehdlerinin zembereği dahi muhabbettir.

O'nun herkesten daha yakını, Kur'ân'ın "İkinciliği" kulağına küpe diye taktığı "Saadet asrı"nın Sıddîk'ı: "Vücudumu cihanlar kadar büyüt de Cehennem'i ben doldurayım; tâ kullarına yer kalmasın" diyerek, nefretin kalbinde yer bulamayışını, muhabbetin bütün varlık dünyasını istilâ edişini ne güzel anlatır. O günden devrimize kadar, ulu dağlar gibi başı dumanlı nice büyükler vardır ki, etrafın derdiyle daima gözleri nemli ve içi muhabbetle dolu yaşamışlardır.

Kelâm-ı ilâhî vesîlesiyle, Allâh Teâlâ’ya muhabbetini ızhâr eden sahâbîlerden birinin hikâyesi de şöyledir:

Rasûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem- onu bir seriyyenin başında komutan olarak göndermişti. Arkadaşlarına namaz kıldırıyor, ancak kırâatini her defâsında İhlâs sûresi ile bitiriyordu. Döndükleri vakit durumu Allâh Resûlü’ne anlattılar. Efendimiz:

-Ona, niçin böyle yaptığını sorun! buyurdu. Arkadaşları bunun sebebini sorduklarında sahâbî:

-Bu sûre Rahmân'ı tanıtmaktadır. Bu yüzden, onu okumayı seviyorum, cevâbını verdi.

Bunu duyan Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu:

-Ona haber verin, Allâh Teâlâ da onu seviyor. (Buhârî, Tevhîd, 1)

KISSA VE HİKAYELER

BENİM İSMİM DE YAZILI MI?

*GÜZEL OLAN SEVGİLİ DEĞİL, SEVGİLİ OLAN GÜZELDİR. (TOLSTOY)

İbrahim Edhem (Kuddise sirruh) bir gece rüyasında elinde defterle do­laşan Cebrail aleyhisselamı görür:

-Nedir elindeki defter? diye sorar. O da:

-Hak dostlarının ismini yazdığım defter, der.

-Benim ismim de yazılı mı? deyince:

-Hayır, senin ismin Hak dostları arasında yoktur, cevabını verir.

Üzülen İbrahim Edhem bu defa da şöyle sorar:

-Peki, benim ismim Hak dostları arasında yok­sa, Hak dostlarını sevenlerin arasında da yok mu?

-Var!

-Öyle ise ne duruyorsun? der.

Cebrail aleyhisselam düşünmeye başlar. Ne yapaca­ğını bilemez. Bu sırada Rabbimizden emir gelir:

-Ey Cebrail! niye düşünüyorsun? Kişi sevdikleriyle beraber değil midir? İbrahim, Hakk dostlarını seviyorsa sonların arasında bulunması gerekmez mi? Yaz onu da hak dostları listesine!

Ne dersiniz bu söze? Sizin hakkınızda da bu söz ge­çerli mi? Siz de Hak dostlarını seviyor musunuz?[3]



[1] Derleyen, YETER Hasan Vehbi, Emekli öğretmen, Honaz / 2007

[2] Sözlük manaları

[3] Ahmed Şahin “Olaylar Konuşuyor” s:94

Hiç yorum yok: