20 Ağustos 2008 Çarşamba

Mİ’RACI DEĞERLENDİRMEK

Mİ’RACI DEĞERLENDİRMEK[1]

*GERÇEKTEN RABBİNİN VARLIĞININ EN BÜYÜK ÂYETLERİNİ GÖRMÜŞTÜR. (NECM, 18)

Miraç; Receb ayının yirmiyedinci gecesidir. Mi’râc, merdiven demektir. Resûlullahın göklere çıkarıldığı, bilinmeyen yerlere götürüldüğü gecedir.

Miraç, Efendimiz’in (sav) müberek cismaniyeti ile yaptığı ve netice itibariyle mucize olan kutlu bir seyahattır. Bu kutlu seyahat. O’nun için de bizim için de her zaman bir iftihar vesilesidir.

Gerçekten Rabbinin varlığının en büyük âyetlerini görmüştür. (Necm, 18) Buharî ve diğer hadis kitaplarında sahih rivayetlerle rivayet edildiği üzere, Hz. Peygamber (s.a.v) Burak ile Beytü'l Makdis'e vardıktan sonra oradaki büyük ve sert kayadan göğe çıkarıldı.

Evet, Hâtemu’l-Enbiya olan Efendimiz’den (sav) önce, hiç kimseye açılmayan kapılar, ilk defa O’na açılmıştır.

Mekke ahâlîsi îmân etmiyor. Müslümânlara çok sıkıntı veriyordu. İşkenceye başlamış, işi azdırmışlardı. Resûlullah Sallallâhü Aleyhi ve Sellem çok üzüldü. Hicretten bir yıl önce, elliiki yaşında idi. Zeyd bin Hâriseyi yanına alarak Tâife gitti. Tâif halkına bir ay nasîhat eyledi. Hiç kimse îmân etmedi. Alay ettiler. İşkence yaptılar. Yuhâladılar. Çocuklar taşa tuttular. Ümmîtsiz, üzüntülü, yorgun geri dönerken, mübârek bacakları yaralandı. Zeydin başı kan içinde kaldı. Çok sıcak bir sâatte, yol kenârında, bitkin hâlde oturdular. Orada bulunan bağ sâhibi, Rebî’a oğullarından zengin Utbe ve Şeybe adında iki kardeş, köleleri Addâs ile, birer salkım üzüm gönderdi.

Rasûlullah Sallallâhü Aleyhi ve Sellem üzümü yerken Besmele okudu. Addâs “radıyallahü teâlâ anh”, o zamân hıristiyan idi. Bunu işitince şaşırdı:

-Yıllarca buralardayım. Kimseden böyle söz duymadım. Bu nasıl sözdür, dedi. Rasûlullah Sallallâhü Aleyhi ve Sellem:

-Sen neredensin? buyurdu. Addâs:

-Nineveliyim, dedi. Rasûlullah Sallallâhü Aleyhi ve Sellem:

-Yûnüs aleyhisselâmın memleketinden imişsin, buyurdu. Addâs:

-Sen Yûnusu nereden tanıyorsun? Onu, buralarda kimse bilmez, dedi. Rasûlullah Sallallâhü Aleyhi ve Sellem:

-O benim kardeşimdir. O da, benim gibi Peygamber idi, buyurdu. Addâs:

-Bu güzel yüzün, bu tatlı sözlerin sâhibi yalancı olmaz. Ben inandım ki, sen Allahın Rasûlüsün, dedi. Müslümân oldu.

KISSA VE HİKAYELER

MELİKŞAH VE BAYRAM GÜNÜ TESBİTİ

* VEZİR, PADİŞAHTAN KORKTUĞU KADAR ALLAH'TAN KORKSAYDI MELEK OLURDU. (SÂDİ)

Onun bu eşsiz ihlâsından olacak ki, çevresine daima ilmiyle âmil din âlimleri toplanmış, herhangi bir yanlış hareket ve icraatında onu ikaz edip doğruya yöneltmişlerdir. Nitekim bir bayram günü tesbitinde bunun canlı bir misâlini görmekteyiz. Hilâli görme söylentisinin yaygınlığına bakarak Melikşah, yarınki günün bayram olduğunu ilân etmiş, ancak âlimler, bayramın girdiğini bildiren hilâlin söylenti ile tesbit edilemeyip bizzat iki şahidin şehâdetiyle sabit olacağını ifade ile, yarının bayram olmayıp oruca devam günü olacağını verdikleri fetva ile açıklamışlardı.

Böylece fetvaya imzasını atan büyük âlim Cüveyni, mesuliyeti üzerine alarak mes'eleyi müdafaa etmişti. Halk ise, Sultan'dan mukabil bir açıklama gelmediğinden, fetva gereğince hareket ederek ertesi günü de oruç tutmuş, bayramı ondan sonra yapmıştı.

Bayram ziyaretinde Melikşah, münasip bir lisanla bu fetvanın devlet işlerine karışmak mânasına geldiğini, İmamü'1-Haremeyn Cüveyni'ye hatırlattı. İmam ise şu karşılığı verdi:

-Sultanım, devlet işlerine karışmak aklımızdan geçmez. Hem devlet emirlerine itaat bizim üzerimize vaciptir. Ancak oruç bir devlet işi değil, bir din işidir. Orucun ne zaman başlayıp ne zaman biteceğini, din adamı bilir, devlet adamı değil. Bu sebeple biz devlet işine karışmadık, siz din işine karışmış oldunuz.

Melikşâh, bu sözlere zerre kadar kızmadığı gibi, hiçbir itirazda da bulunmamış, bilâkis ondan sonra din işlerine ait hükümleri din adamlarına havale etmekte titizlik göstermiştir.



[1] Derleyen, YETER Hasan Vehbi, Emekli öğretmen, Honaz / 2007

Hiç yorum yok: