20 Ağustos 2008 Çarşamba

NASİHAT ETMEK

NASİHAT ETMEK[1]

*NASÎHAT VERMEK DÎNİMİZİN BİRİNCİ VAZÎFESİDİR. (İMÂM-I GAZÂLÎ)

Nasîhat; İbret verici ders, öğüt ve tavsiye anlamındadır. Dînin ve aklın beğendiği şeyleri tavsiye etmektir. Doğru yola, iyiye, güzele sevk etmek için yapılan konuşmalardır. Akıl öğretme, yol göstermedir.[2]

Samimi olan ve içinde kötülük bulunmayan bütün iyi söz ve işler. Öğüt verme, akıl ve yol gösterme. Nasihat, İslâm'ın pratik hayata aktarılması, ahlâkî prensiplerin yaşanması, insanî erdemliliklerin, görgü kurallarının öğretilmesi amacıyla bilenlerin bilmeyenlere öğretmesi ve hatırlatmada bulunması amacıyla yapılan öğütlerdir. Bu öğütler yapılırken asla bir art niyet güdülmez, dünyevî çıkarlar düşünülmez. Nasihat eden kişi güvenilir olur. Onun yaptığı nasihat samimiyetle yapıldığı takdirde etkisini gösterir. Müminler sürekli olarak birbirine öğüt vermek sûretiyle yardımcı olurlar. Cenab-ı Allah; Hatırlat, umulur ki bu hatırlatman müminlere yarar sağlar, (öğüt alırlar), (Zâriyat, 55) buyurmuştur.

Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki: Muhakkak ki, Allahü teâlâdan korkan nasîhat alacaktır. (A'lâ , 10)

Kehf, 57; Rabbinin âyetleriyle nasihat edilip de onlardan yüz çeviren ve daha önce işlediği günahları unutandan daha zalim kim olabilir?...

Müslüman; müslümanların idarecisi ve bütün müslümanlar için nasihat edicidir. Bir hadis-i şerifte sevgili Peygamber’imiz Hz. Muhammed (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır:

-Din nasihattir.

-Kimin için? dedik. O:

-Allah için, kitabı için, Resul’ü için, müslümanların imamları ve hepsi için, (Buhârî, İman, 42) buyurdu.

Allah Resulu (S.A.V) bu hadiste dini, nasihata hasretmis ve din nasihattan ibarettir, demiştir. Çünkü nasihatın ehemmiyeti büyüktür. Allah Resulü (S.A.V.) in zikrettiği şekilde nasihat bütün dine şamildir.

Nasihat, ilk müslümanların Resulullah’a biat ettikleri temel kaidelerden biridir. Bunun Cerir b. Abdullah (r.a.)’ın şu sözü doğrulamaktadır:

Rasulullah (s.a.v.)’e namaz kılmaya, zekat vermeye ve her müslümana nasihat etmek üzere biat ettim.( Buhari, Müslim)

Yukarıda zikredilen hadis-i şeriflerde Resulullah’ın dini “nasihat” olarak tarif ettiği açıkça görülmekte; nasihatın dinin esaslarından olduğuna, kişinin nasihatsız imanının tam olmayacağı ve ahlakının güzelleşemeyeceğine işaret edilmektedir.

Nasîhat vermek kolaydır. Nasîhati kabûl etmek güçtür. Çünkü, nefislerine uyanlara, dünyâ zevklerinin peşinde koşanlara, nasîhat acı; haramlar ise tatlı gelir. (İmâm-ı Gazâlî)

KISSA VE HİKAYELER

TERBİYE TESİRLİ NASİHAT

* SAKIN BİR TOPLULUKTA ÖĞÜT VERMEYE KALKMA. ARAP ATASÖZÜ

Ortaokul seviyesindeki talebelerin yetişmesi mevzuun­da, yurttan kaçanlara ne yapılması gerektiğini görüşürken Haydar Bey başından geçen bir olayı anlattı:

Üç kafadar devamlı kaçıyorlardı. Bir seferinde kendileri­ne nasihat ettim. Bir daha kaçtılar, parktan yakalanıp geti­rildiler yine karşıma alıp saatlerce bu işin tehlikelerini, ileri­de çok pişman olacaklarını fakat iş işten geçeceğini anlat­tım. Buna rağmen üçüncü defa kaçtılar. Uzun arama ve taramaların neticesinde tren istasyonundan yakalanıp getirildi­ler. Artık bu sefer dövecektim. Fakat müdürümüz Şahin Bey'e bir sorayım da ondan sonra döveyim diye durumu kendisine anlattım. Şahin Bey de: "Ben şimdi bir görüşme yapacağım, sen onları buraya al, gel" dedi. Üçünü de top­lantı salonuna getirdim. Şahin Bey bana dedi ki: Git bana, üç tane demir sopa getir, bunların dizlerinden aşağı kısımlarını kırayım da bir daha bu ayaklarla kaçamasınlar.

Ben sopaları getirmeye giderken, kendi kendime, bir tane demir sopa yetmiyor mu acaba diye düşünüyor hem de münasip demir çubukları araştırıyordum. Sonunda uygunundan üç tane değnek buldum. Geldiğimde gördüm ki bi­zim kafadarların betleri benizleri atmış, onbeş-yirmi dakika­lık bu dayak bekleme korkusu işlerini bitirmişti. Şahin Bey, görüşmesini bitirdikten sonra, bana ve onlara:

Gelin bakalım, diyerek bir odaya aldı, içeri girdikten sonra kapıyı kilitledi. Sopaları onların ellerine verdikten sonra bana üst tarafını soyun bakalım dedi. Kendisi de gömleğini ve atletini çıkardı. Talebelere:

-Şimdi vurun bakalım gerçek suçlulara dedi. Onlar:

-Nasıl olur? dediler.

-Nasıl olmaz, eğer biz, bize emanet edilmiş olan sizleri gereği gibi yetiştirseydik, biz gerçek mürebbiler olsaydık, siz bu tehlikeli yola başvurmayacaktınız. Öyleyse gerçek suçlu­lar biziz ve bu yüzden cezayı bizim çekmemiz lazım. Haydi vurun bakalım! deyince, onlar, ayakları titreyerek yerlere kapandılar ve ağlamaya başladılar. Sarsıla sarsıla, katıla ka­tıla ağlıyorlardı. Biz de kendimizi tutamadık ve ağlamaya başladık...

Daha sonra da bunların bir daha kaçtığını görmedik.[3]



[1] Derleyen, YETER Hasan Vehbi, Emekli öğretmen, Honaz / 2007

[2] Sözlük manaları

[3] Safvet Senih “Duyduklarım Gördüklerim” s:72

Hiç yorum yok: