İYİ HUYLU OLMAK[1]
· KIYAMET'TE EN ÖNCE TARTILACAK DEĞER, GÜZEL HUYDUR.
Kur’ân-ı Kerîm’in hemen hemen her yaprağında hesap gününden söz edilmiştir. Tek, ortaksız, öncesiz, sonrasız, doğmamış, doğurmamış, benzersiz, hiç bir ihtiyacı olmayan, büyük Allah; Hesap günü'nün de sahibidir, yöneticisidir. Kur’ânın birinci süresi Fatiha’nın 3. âyetinde bu deyiş; beş vakit namazda kırk kez tekrarlanır. Böylece beynimize, benliğimize yerleşir, kaynaşır, perçinleşir. Namazın dışında da Fatiha'yı çok çok okuduğumuza göre maliki yevmîddîn deyip hesap gününü bütün derinliği ve bütün önemi ile bellemiş, bilmiş ve inanmış oluruz.
İyi olmak, kötülükten çekinmek; sopa korkusu ile olmaz. Polis bu konuda yeterli değildir. Her kişinin ardına bir polis takamazsınız Ne yapmalı? Karakol içimizde olmalıdır. Yalnız karakol da yetmez. Hesap günü olacağına inanmak ön şarttır. Yaptıklarından bir gün hesap vereceğine, insanın hiç bir an yalnız olmadığına, Allah ile birlikte olduğuna, her yaptığının görüldüğüne, yazıldığına inanan kişi; adımlarını ölçülü atar. Yasaklardan kaçar. «YAP» denenlere dört elle sarılır.
Zilzâl,8 Her kim zerre büyüklüğünde hayır işlerse onu bulur. Her kim zerre büyüklüğünde kötülük yaparsa onu bulur.
Peygamber Efendimiz aleyhisselâm şöyle buyurmuştur: Kıyamet gününde tartılacakların en ağırı, en üstünü, en değerlisi Allah Korkusu, bir de güzel huydur.
Öyleyse huyumuzu güzelleştirip sevap kefesinin ağır basmasını sağlamak için çaba göstermeliyiz.
Güzel huyun temel ilkesinin; bencil olmamak, yararlı olmak, kardeşi desteklemek, derdini paylaşmak olduğunu unutmayalım.[2]
Güzel huylu insan, Allah-ü Teâla’nın sevdiği insandır. Huyu güzel olan insanlar, çevrelerinde bulunanlara karşı daima yardımsever davranır ve iyi niyetler beslerler. Böyle kişilerden kimseye kötülük gelmediği gibi; çevrelerinde bulunan insan ve diğer mahlukata bile hep faydalı işler yaparlar. Bunların akıllarından bile diğer insanlara kötülük yapmak geçmez. Onlar ahlakı kemale ermiş, Yunus’un dediği gibi Yaratandan ötürü yaradılana hizmet eden varlıklardır. Niyetleri iyi olduğu için her yaptıkları iş de diğer insanlara faydalı işlerdir.
Herhangi bir insan hakkında gerçek olmadığı halde körü körüne “pek iyi bir insandır.” Diye hüküm vermek de hüsnü zannı kötüye kullanmak olacağından iyi bir davranış değildir. Bunun karşıtı “suizan (kötü sanma) dır. İnsan hiçbir kimse hakkında yok yere kötü zanda bulunmamalıdır. Bir kimse veya bir hâdise hakkında iyi kanâat sâhibi olmak. Bütün müslümanlara hüsn-i zan etmek, iyi nazarla bakmak, iyi karşılamak lâzımdır.
Sâlih bir mü’min, insanlar ve olayların hakkında değerlendirmelerde bulunurken, olabildiğince iyi niyetli davranır ve hayra yorar. İyi niyetli ve güzel düşünceli olma insanın iç güzelliğinin ve hayırhahlığının bir göstergesidir. Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur: Şu üç özelliği taşıyan müslümanın kalbinde hıyanet ve kin bulunmaz, Allah için ihlaslı amel, bütün müslümanlara karşı iyi niyetli ve nasihatçi olma ve fikir ve amelde müslümanlarla birlik olma (İbn Mâce, Mukaddeme, 1 8).
KISSA VE HİKAYELER
BİR PÂDİŞÂHIN İYİLİĞİNE DÂİR HİKÂYE
*SEN, DOĞRU BULDUĞUNU YAP; İSTERSE DÜNYA BATSIN. HERBERT
Bir kişinin eşeği çamura batmış. Bu kaygı ile adamcağız çok müteessir oluyordu.
Eşeğin çamura battığı yer kırdı. Yağmurlar yağıyor seller akıyor, soğuk yeller esiyor, karanlık her yana eteğini sarkıtmıştı. Eşekçi bu tasa içinde sabaha dek kötü sözler söyledi, lanetler savurdu, şuna buna sövdü. Dilinden ne dost kurtuldu, ne düşman, ne ahali kurtuldu, ne de sultan.
Adam böyle sövüp saymakta, küfrüler saçmakta iken, olacak ya, pâdişâh oradan gençti, adamın uygunsuz sözlerini işitince ne dinleyebildi, ne de cevap verebildi. Fakat kızdı:
-Eşeği çamura batmışsa benim suçum ne? Ben batırmadım ya! Benden ne istiyor, bana niçin sövüyor? dedi,
Mâiyetindekilerden biri pâdişâha:
- Pâdişâhım, boynunu vurdurun! Dünya’dan nam ve nişanı kalksın!.. dedi.
Büyük pâdişâh düşündü, taşındı, baktı, gördü ki adam mihnet içinde bunalmış, eşeği çamura batmıştır. Zavallı adamına haline acıdı. Uygunsuz, yolsuz sözlerinden kabaran öfkesini yuttu. Tuttu, ona altın verdi, at verdi, kürklü kaftan vecdi. Öfke zamanında merhamet ne güzel şeydir. Birisi o ihtiyara:
-Ey akılsız, ihtiyar, ölümden nasıl kurtuldun, hayretteyim? dedi.
İhtiyar şöyle cevap verdi:
-Sus, ben o sırada detli idim, kendime mâlik değildim. Bana yakışan şeyi yaptım. Pâdişâha gelince, o da kendisine yakışan ihsan ve in’amı yaptı.
Kötülüğe kötülükle mukabele kolay bir şeydir. Mert isen, kötülük edene iyilik yap!.[3]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder