22 Ağustos 2008 Cuma

ŞÜKÜR ETMEK

ŞÜKÜR ETMEK[1]

*İnsanlara teşekkür etmeyen, Allah’a şükretmemiş sayılır.

HZ. MUHAMMED (S.A.V.)

Şükür, her nimetin Allah’tan geldiğini bilip dil ile de hamd etmektir. Allahü teâlânın emirlerini yapıp yasak ettiklerinden sakınmak şükretmek olur. İnsanların hidayeti için çalışmak, onları irşat etmek de şükür sayılır.

Şükür, Allahü teâlânın verdiği nimetleri Onun sevdiği yerlerde kullanmaktır. Allahü teâlâ bir kula birbirini takip eden çeşitli nimetler verince, kul buna layık olmadığını düşünüp utanması da şükür olur. Şükürdeki kusurunu bilmesi de şükür olur.

Şükür, kendini o nimete layık görmemektir. Şükür, İslamiyet’e uymak demektir.

Şükür, yapılan iyiliği anarak ihsan edeni övmektir. Yani dil ile teşekkür de şükürdür.

Şükür, hem eldeki nimeti yok olmaktan kurtarır, hem de yeni nimetlere kavuşturur.

Şükür, Allah'ın yüce gücüne saygıdır. Nimetlerinin büyüklü­ğünü itiraf etmektir. İkramına karşı teşekkürdür.

Şükür, Görülen iyiliğe karşı, söz ve işle memnuniyet göstermektir. Görülen bir iyiliği överek anmakta şükürdür. Verilen nîmetleri yerli yerinde kullanma. Allahü teâlâya, verdiği nîmetlerle isyân etmeme. Nîmetleri kullanırken sâhibini unutmama. Görülen iyiliğe karşı teşekkür. Her an binlerce nimetine kavuştuğumuz Yüce Allah’ a her an şükretmeliyiz. Şükrün karşıtı “küfran-ı nimet (nimeti inkardır)” bir hadis-i şerif’te İnsanlara şükretmeyen, Allah’a da şükretmez, buyuruluyor. [2]

Bana şükredin, nankörlük etmeyin! (Bakara, 152)

Allah’tan sakının ki şükredebilesiniz. (Nisa, 123)

Hz.İbrahim, Rabbinin nimetlerine şükretti, Rabbi de onu doğru yola iletti. (Nahl 121)

Şükür, her türlü nimetin tek sahibinin Allah olduğunun ve yalnızca O'ndan geldiğinin şuurunda olmak, bunu kalple ve dille ifade etmektir. Şükretmenin aksi ise Kuran'da, nankörlük anlamına gelen "küfür" terimiyle tanımlanır. Yalnızca bu tanım bile şükretmenin Allah Katında ne kadar önemli bir ibadet olduğunu ve bu ibadetten uzaklaşmanın insanı ne kadar kötü bir konuma soktuğunu göstermesi açısından yeterlidir.

Şükür hem büyük bir ibadettir, hem de insanı "azgınlaşmaktan" koruyan bir kalkan gibidir. Çünkü insanın nefsinde, zenginlik ya da güç bulduğunda zalimleşmeye, zorbalaşmaya, vicdansızlaşmaya karşı bir eğilim vardır. Kuran ahlakını yaşamayan biri, zenginleşip güzel imkanlara kavuşursa, genellikle acizliğini unutmaya ve kibirlenmeye başlar. Şükür, işte bu "azgınlaşmayı" engeller.

Şükreden insan bilir ki eline geçen her nimeti kendisine veren Allah'tır. Her nimeti de, Allah'ın yolunda, Rabbimiz'in istediği biçimde kullanmakla yükümlüdür. Kendilerine büyük makam, büyük mülk ve hakimiyet verilen Hz. Davud ve Hz. Süleyman'ın tevazu ve olgunluklarının anahtarı budur. Kendisine verilen mülk nedeniyle azgınlaşan Karun'un da yaptığı hatalardan biri, şükretmeyi bilmemesidir.

Eğer mümin, kendisine verilen nimetlerden dolayı azgınlaşmayacağını, kibirlenip şımarmayacağını yaptığı şükürle Allah'a gösterirse, Allah da ona daha fazla nimet verir. Allah'ın Kur'an-ı Kerîm’de :

وَإِذْ تَأَذَّنَ رَبُّكُمْ لَئِن شَكَرْتُمْ لأَزِيدَنَّكُمْ وَلَئِن كَفَرْتُمْ إِنَّ عَذَابِي لَشَدِيدٌ {7}

Andolsun, eğer şükrederseniz gerçekten size artırırım ve andolsun, eğer nankörlük ederseniz, şüphesiz, Benim azabım pek şiddetlidir, (İbrahim, 7) hükmü, bunu açıkça ifade etmektedir.

Şükür, yalnızca Allah'a söz ile hamd etmekle değil, Rabbimiz'in verdiği tüm nimetleri Kuran ahlakını yaymak için kullanmakla olur. Mümin, kendisine verilen herşeyi, Allah rızası için kullanmakla yükümlüdür. En başta da, Allah'ın kendisine verdiği bedeni O'nun rızasını kazanmak için kullanacaktır.

Verilen herhangi bir nimetten dolayı, bu nimeti verene karşı söz, fiil veya kalb ile gösterilen saygı ve karşılık, iyiliğin kıymetini bilme ve iyilik yapana bu hissi gösterme, nimet ve iyiliği anıp sahibini övme hep şükürdür.

Türkçede kullanılan teşekkür ve şükran kelimeleri de aynı köktendir.

KISSA VE HİKAYELER

ŞÜKÜR

*Görmek istemeyenler kadar kör yoktur. SWIFT

İşittim ki, bir gece, halkın yanık yüreğinden çıkan bir âh, bir ateş halini alıp Bağdad’ın yarısını yakmış. O sırada birisi:

-Çok şükür, bu yangın bizim dükkânımıza zarar vermedi!..»demiş.

Cihân görmüş birisi ona şöyle demiş:

-Ey idrâksiz adam, sen yalnız kendini mi düşünürsün? Koca bir şehir yansın da, senin evin kurtulsun, hoşuna gider mi? İnsanların açlıktan karınlarına taş bağladıklarını gören kimse, eğer taş yürekli değilse, midesini doldurmaz!

Bir fakirin açlıktan kan yuttuğunu gören bir zengin, ağzına aldığı lokmayı nasıl çiğner? Hastanın sâhibi sağlamdır, sıhhattedir deme!.. Çünkü o da, kederinden, o hasta gibi kıvrım kıvrım kıvranmaktadır. Merhametli yolcular konak yerine vardıkları zaman, yolda kalanlar gelip yetişmeyince, uyumazlar. Diken taşıyan kimsenin eşeği çamura battığı zaman, pâdişâhların gönlü muztarip olur.

Dinlersen, sana bir nasihat vereyim: Diken ekersen gül biçemezsin!..



[1] Derleyen, YETER Hasan Vehbi, Emekli öğretmen, Honaz / 2006

[2] BİLMEN Ömer Nasuhi, Büyük İslam İlmihali, Merve Yayın ve dağıtım İstanbul./500

Hiç yorum yok: