17 Ağustos 2008 Pazar

GIBTA ETMEK

GIBTA ETMEK[1]

*VÜCUDUN GIDASI YEMEK İÇMEK OLDUĞU GİBİ, KALBİN GIDASI DA İLİM VE HİKMETTİR. (GAZZALİ)

Gıbta; İmrenmek demektir. Bir kimseye veya bir şeye benzeme arzusu duymak. Başkasında olan iyi halin, kıskanmadan, kendisinde de olmasını istemek. Kişinin, başkasında bulunan iyi bir şeyin ondan gitmesini istemeyip, benzerinin kendisinde de bulunmasını istemesidir.[2]

Gıpta; imrenmek olup İslâmî açıdan sakıncalı olmadığı gibi kıskançlık da değildir. Çünkü kıskançlık; başkasında olan iyi halin ve nimetin yok olmasını arzu etmek olup, bu haram ve kötü bir ahlâktır. Kur'an ve Hadisde kötülenmiştir. Türkçede bunu kıskanmak ve çekememek kelimeleriyle ifade ederiz. Halbuki gıbtada böyle bir arzu yoktur. Yani başkasında görülen nimetin yokluğunu temenni etmeksizin, sadece kendisinin de aynı nimete sahip olmasını arzu etmesi demektir.

Resulullah (s.a.v): Mümin imrenir, münâfık hased eder, buyurarak hased ile gıpta arasındaki farkı çok açık bir şekilde izah etmiştir.

Gıbta güzel bir huydur. İslâmiyet'in ahkâmına yâni farzları yapmağa ve haramlardan sakınmağa riâyet eden, gözeten sâlih kimseye gıbta etmek gerekir. Dünyâ nîmetleri için gıbta etmek tenzîhen mekrûh olur. (Ebû Sa'îd Muhammed Hâdimî)

Resulullah (s.a.v), Allah'ın kendisine verdiği malı hak yolunda harcayan, Allah'ın verdiği ilimle amel eden ve bunu insanlara öğreten kimseye karşı hasetliğin olmadığını bilâkis bunun gıbta ile karşılanması gerektiğini vurgulamıştır.

Şuurlu müslüman, insanların hayırlılarına gıbta eder, ins ve cin şeytanlarından, kötülüklerden uzaklaşır. Bu konuda sevgili Peygamber’imiz Hz. Muhammed (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır:

İki şeyden birine kavuşan insana gıbta etmek yerinde olur. Allahü teâlâ bir kimseye İslâm ilimlerini ihsân eder. Bu da, her hareketini bilgisine uygun yapar. İkincisi, Allahü teâlâ, birine çok mal verir. Bu kimse de malını, Allahü teâlânın râzı olduğu, beğendiği yerlere harcar. (Buhârî, Müslim)

Mal ve servet sahibi olmak, Allah Teâlâ’nın bir lûtfudur. Ancak önemli olan Allah’ın lûtfu olan malı, hak yolunda harcamayı başarabilmektir. Çünkü mal bir imtihan vesilesidir. Bundan dolayı mal, çoğu kimselerin başarısız bir imtihan geçirmelerine vesile olmakta, azmasına, sapmasına, haksızlık yapmasına kapı açmaktadır.

KISSA VE HİKAYELER

HELAL ERZAK ÇUVALI

*İMAN ÇIPLAKTIR, ELBİSESİ TAKVÂDIR, SÜSÜ UTANMAKTIR,

MEYVESİ İSE İLİMDİR. HZ. MUHAMMED (S.A.V.)

Bir menkıbede anlatıldığına göre; Peygamber Efendimizin torunlarından olan İmam Ali Zeynelabidîn Hazretleri Emevi Halifesi iken Kendisini Allah’a kulluğa adamıştı. Bu insanın yaşadığı dönemde halkın arasında pek çok fakir, kimsesiz ve bakıma muhtaç insan vardı. Bunların çoğu, ihtiyaçları olan yiyecek, içecek ve giyecek eşyalarının bir gece vakti kapılarının önüne konmuş olduğunu görürlerdi. Senelerce kimin getirdiğini bilemedikleri bu eşyaları –bir taraflarına iliştirilen ‘helâldir’ pusulasına da güvenerek– kullanmışlardı. Yıllardan sonra bir sabah, kapıların önü boş kalmıştı. O gece hiçbir muhtacın eşiğine erzak çuvalı bırakılmamıştı. Herkes bunun sebebini merak ediyordu ki, o sırada “İmam Ali vefat etti.” diye bir ses duyuldu.

Hak dostunu yıkayan, defin için hazırlayan gassal, imamın sırtına el vurunca kocaman bir nasırın varlığını görmüş ve su yerine onu gözyaşlarıyla yıkamaya başlamıştı. Zira o koca İmam tam yirmi yedi sene fakire fukaraya çuval çuval yardım taşımıştı sırtında. Taşıdığı yüklerden dolayı sırtı nasır bağlamıştı. Fakat, o ölene kadar bundan kimsenin haberi olmamıştı. Kimsenin haberinin olması da gerekmezdi; çünkü, asıl gaye Allah’ın rızasını kazanmaktı ve her şeyi bilen Allah, bir gece vakti sırtında erzak çuvalı taşıyan Zeynülâbidin’in halini de görüyor ve biliyordu.

İşte, o ve onun gibiler, nazarlarını rıza ufkuna kilitlemiş ve kulluk kulvarında rekabetsiz yarışmayı seçmişlerdi. Dolayısıyla, kendileri gıptaya ve hele hasede hiç girmedikleri gibi, başkalarının gıpta damarını tahrik etmemeye ve yaptıkları yardımlara riya, süm’a, minnet ve eza bulaştırmamaya da çok dikkat etmişlerdi. Onların yürüdüğü yol, dinî hayatta, ahirete yatırım yapmada ve Allah rızasını kazanmada yarışma duygusu diyebileceğimiz “tenâfüs” yoluydu.



[1] Derleyen, YETER Hasan Vehbi, Emekli öğretmen, Honaz / 2007

[2] Sözlük manaları

Hiç yorum yok: