21 Ağustos 2008 Perşembe

PEYGAMBERLERE İMAN ETMEK

PEYGAMBERLERE İMAN ETMEK[1]

*RASÛL SİZE NE VERDİYSE ONU ALIN! SİZE NEYİ YASAKLADIYSA ONDAN DA KAÇININ VE ALLÂH’TAN KORKUN! (HAŞR, 7)

İslâm’ın şartlarından biri de Peygamberlere îmân etmektir. Yüce Allâh, insanlara kendi içlerinden seçtiği son derece üstün insanlar aracılığıyla dinini bildirmiştir. Bu kimselere “peygamber” denir ki Allâh ile kulları arasında bir elçi demektir.

Peygamberlik, Allâh’ın insanlardan dilediğine verdiği bir görevdir. İnsan çalışmakla dünyâda en yüksek mertebeye çıkabilir; fakat peygamber olamaz. Peygamberlik Allâh vergisidir. Allâh-u Teâlâ her ümmete, her kavme bir peygamber göndermiş ve hiçbir kavmi bunlardan mahrum etmemiştir.

Peygamberlerden, yeni bir şeriat ve kitap ile gelene “Resul”; daha önceki peygamberin şeriatı ve kitabı ile hükmeden peygambere “Nebî” denir.

Peygamberler, en iyi ve en sağlam bir şekilde insanlara Rablerini tanıtmışlar, Allâh’dan aldıkları gibi, itikâdi hükümleri ve ibâdetin şeklini ta’lim ve ta’yin etmişler, ahlâki faziletleri insanlara aşılamışlar, medenî hükümleri te’sis etmişler, sosyal münasebet ve bağları kuvvetlendirmişler, faydalı ve zararlı, hayır ve şer olan şeyleri anlatmışlar, hayatta lazım olan şeyleri öğretmişler ve bunların yollarını, esaslarını göstererek, maddî ve mânevî sahada insanlar için tam bir yol gösterici olmuşlardır.

Peygamberler, inanmayan inatçılara karşı, kimsenin yapamayacağı mu’cizeler göstermişler, Allâh’ın emirlerini tutanları cennetle müjdelemişler, tutmayanları da, azab ve cehennemle korkutmuşlardır.

Bu kâmil insanlar; mucize ile desteklenmiş, meleklerle şereflendirilmiş, doğru sözlü, kendilerine güven duyulan, Hak'dan aldığı emirleri aynen halka tebliğ eden, son derece zeki ve günahtan uzak üstün insanlardır.

Peygamberler de insandır. Bu bakımdan yeme, içme, uyuma, dînlenme, evlenme, hastalanma gibi beşeri hususlarda diğer insanlarla aralarında bir fark yoktur. Bunlar peygamberler için bir eksiklik değildir.

Kur’ân-ı Kerîm’de, bu peygamberlerden 25’inin adı geçer. Bunlardan Hz. Âdem ilk peygamber, Hz. Muhammed Mustafa (sav) ise son peygamberdir. Bu iki peygamberin arasında da peygamberler gelmiştir. Bunların sayısı yüzyirmidörtbin âdet olarak rivâyet edilmiştir. Kur'ân-ı Kerîm'de bir kısım peygamberin ismi bildirilmiş, ismi bildirilmeyen daha birçok peygamberin olduğu ifade edilmiştir. Sayılarını Allâh’tan başka kimse bilmez. Bunlardan bir kısmının adı Kur’ân-ı Kerîm’de geçmektedir. Her millete kendi diliyle konuşan peygamberler gönderilmiştir.

Kur'ân-ı Kerîm'de ismi geçen peygamberler şunlardır: Âdem, İdris, Nûh, Hûd, Sâlih, Şuayb, İbrâhim, Lût, İshak, İsmâil, Yâkup, Yusuf, Mûsâ, Hârun, Dâvud, Süleyman, Eyyüb, Zülkifl, İlyas, Elyesa, Zekeriya, Yunus, Yahya, İsa ve Muhammed aleyhi's-selâmdır.

Bunlardan başka Zülkarneyn, Lokman ve Uzeyr’in isimleri de geçmektedir. Fakat bunların peygamber mi veli mi olduğu tartışmalıdır.

Bütün peygamberlerin Allâh’tan aldıkları vahiyleri insanlara tebliğ ettikleri dînler Hak dînlerdir. Bunların hepsinde hiç değişmeyen ana unsurlar vardır. Bütün peygamberlerin tebliğ ettikleri dînlerde değişmeyen esaslar şunlardır:

Allâh’ın birliğine, âhiret gününe, Allâh’ın meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, hayır ve şerrin Allâh’ın yaratmasıyla olduğuna îmân etmek, ibâdet ve ahlâk.

KISSA VE HİKAYELER

CENNET KOMŞUSU

* ÖNCE KENDİ GİDECEĞİN YOLU ÖĞREN; SONRA ÖĞRETMEYE KALK. BUDDHA

Vaktiyle padişahlardan biri şehri dolaşmaya çıkmıştı. Tanınmamak için kıyafetini değiştirmiş, yanına da bir kölesini almıştı. Halkın kendi yönetimi hakkında neler düşündüğünü öğrenmek istemişti.

Mevsim kıştı. Soğuk her yeri kasıp kavuruyordu. Yolu bir mescide düştü.
İki yoksul bir köşede titreyerek oturuyordu. Gidecek başka yerleri yoktu.
Onların ne konuştuklarını merak eden padişah yanlarına sokuldu.

Fakirlerden şakacı olanı soğuktan şikayet ediyordu:

-Yarın cennete gittiğimizde bizim padişahı oraya sokmayacağım! Cennetin duvarına yaklaştığını görürsem, pabucumu çıkarıp kafasına vuracağım.

Öteki merakla sordu:

Onu niçin cennete sokmayacakmışsın?

-Tabii sokmam. Biz burada soğuktan donarken o sarayında keyif sürsün. Bizim halimizden haberdar olmasın. Sonra da kalkıp cennette bana komşu olsun. Ben öyle komşuyu istemem arkadaş, dedi.

Gülüştüler. Padişah kölesine:

-Bu mescidi ve adamları unutma! dedi.

Saraya dönünce mescide adamlarını yolladı. İki fakiri alıp saraya getirdiler.
Zavallılar başımıza neler gelecek diye korkuyla bekleşirken onları dayalı, döşeli bir odaya yerleştirdiler.

-Burada yeyip, içip yatacak, padişahımıza dua edeceksiniz. Cennette size komşu olmasına karşı çıkmayacaksınız, dediler.

Peygamberimiz yoksula yardım edenleri şöyle övmüştür: Bir mü’mini dünya dertlerinden kurtaranı, Allah, ahiret dertlerinden kurtarır.



[1] Derleyen, YETER Hasan Vehbi, Emekli öğretmen, Honaz / 2007

Hiç yorum yok: