11 Ağustos 2008 Pazartesi

İSTİKAMET ÜZERE OLMAK

İSTİKAMET ÜZERE OLMAK[1]

*Cümleler doğrudur sen doğru isen,

Doğruluk bulunmaz sen eğri isen.

YUNUS EMRE

İstikamet : Doğruluk, dürüstlük, doğru davranış, namuslu harekettir. Adaletten, doğruluktan ayrılmayıp, diyanet ve akıl içinde yürümek anlamındadır.[2]

Her işte doğruluk üzere bulunmak, adalet ve doğruluktan ayrılmayıp sıratı müstakim üzere olmak demektir.[3]

İstikamet adalet ve doğruluktan ayrılmayıp din ve akıl dairesinde yürüme demektir. Din ve dünya ile ilgili vazifelerini emrolunduğu gibi yapmaya çalışan bir müslüman dosdoğru bir insandır. Bu sıfatlara sahip olan bir kimse toplumun en değerli bir ferdidir.

Kur’an’ın tespit ettiği ölçüler içinde istikamet (doğruluk), hareketlerimize hâkim bir rûh olarak yerleşirse, “hayâ, emanet ve sıdk” olarak ifadelendirilen üç haslet gerçekleşmiş olacaktır.

Allah’a, ahirete, meleklere ve kitaplara iman edenler; mallarını akrabâya, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere, köle ve esirlere harcayanlar; namazı kılan, zekâtı veren, sözünde duran ve sabredenler “doğrular” ve takva sahibi kişiler olarak nitelendirilmişlerdir.

Ey inananlar, Allah’tan korkun ve doğru söz söyleyin, ayetinin tefsirinde: “Doğruluk (istikamet) her türlü saadetin kaynağı ve bütün bir kemâl’in temelidir. Doğruluk bütün mükemmelliklerin sebebi olan kalbin saflaşmasıdır. Bu saflaşmanın her ne kadar takva ile gerçekleşmesi mümkün ise de, yalandan kaçınma olan doğruluğun ve istikametin, kendi başına üstünlüğüne ayette ayrı bir cümle halinde yer verilmiştir” denmiştir.

Allah’tan gerçek manada korkmak, doğru olmakla ve yalandan kaçınmakla mümkündür. Yalan insanlığa ters düşen rezilliklerin en kötüsü ve en çirkinidir.

Bu noktanın akıllara ve zihinlere nakşedilmesi ve mücerred iradeyle talep çizgisinde irtibatın sürdürülmesi için daha ilk sûrede Cenâb-ı Hak müslümanlara şu duayı öğretmektedir:

اهدِنَــــا الصِّرَاطَ المُستَقِيمَ {6}

Bizi dosdoğru olan yola ilet. (Fâtiha, 6). Ayetin devamında, bu yolun kendilerine nimet verdiklerinin yolu olduğu açıklanır. Bu nimet verilenler de peygamberler, sıddîklar, şehidler ve Allah’ın salih kullarıdır. Mümin, Allah’ın salih ve sadık kulları ile beraber olur, onları sever, ilim ve sohbet meclislerinde bulunursa Cenâb-ı Hak onun doğru yolu bulmasını ve onda devamını kolaylaştırır.[4]

Yüce dinimiz İslâm doğru olmaya, yalan söylememeye ve istikâmet üzere bulunmaya müstesnâ bir yer vermiştir. Sâlih insanın vasıfları arasında en başta doğruluk yer almıştır.

KISSA VE HİKAYELER

KERAMET

*Hiyanetin en büyüğü, doğru söylediğini sanan müslüman kardeşine yalan söylemendir. (Hz.Ali)

Büyüklerden biri, arkasına odun yüklenmiş, güçlükle yürüyen bir ihtiyara rastladı. Onun haline bakarak:

-Ey ihtiyar! Senin rızık verici olan Allâh’a itimadın kalmadı mı ki, şu yaşında hala bu mihneti çekiyorsun? Yoksa sana bakacak kimse yok mu? Dedi.

İhtiyar oduncu, muhatabının manevi eksikliğini gidermek için gözlerini semaya kaldırıp ellerini açarak:

-Ya Rabbi! Şunları altına dönüştür! Der demez odunlar altın oluverdi.

Bu kerameti gören zat, bu defa şaşkınlıkla:

-Böyle bir mertebeye ulaşmış bir kimse niçin odun taşıyor? Diye soruverdi. İhtiyar oduncu dedi ki:

-Evladım, bunu nefsimin beni kul olarak bilmesi ve kulluk dairesinin dışına çıkmaması için yapıyorum. Zira Hakk Teâlâ katında makbuliyet, kulluktaki istikâmettir.

Bunun içindir ki arifler:

“En büyük keramet, istikâmettir” demişlerdir.



[1] Derleyen, YETER Hasan Vehbi, Emekli öğretmen, Honaz / 2006

[2] Sözlük manaları

[3] BİLMEN Ömer Nasuhi, Büyük İslam İlmihali, Merve Yayın ve dağıtım İstanbul./489

[4] İnternet, Şâmil İA

Hiç yorum yok: