11 Ağustos 2008 Pazartesi

İTİMAT ETMEK

İTİMAT ETMEK[1]

* HERKESE KARŞI İYİ DAVRAN, ÇOK AZ İNSANLA YAKINLIK KUR; GÜVEN BAĞLAYACAĞIN İNSANLARI DA İYİCE DENE. WASHINGTON

İtimat; Güven, emniyet, dayanma, güvenerek bağlanma, emniyet etme. Bir şeye kalben güvenip dayanma anlamlarındadır.[2]

Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-’in hayâtı, onun en zor durumlarda Allâh’a olan güvenini ve sarsılmaz itimadını göstermektedir. O, en kavî iradelerin çözüldüğü zamanlarda bile, asla gevşemeyen ve çözülmeyen bir teslîmiyet âbidesi olmuştur. Bu teslîmiyeti, hayâtının her safhasında görmek mümkündür.

Ebû Said el-Hudrî -radıyallâhü anh-’ın anlattığına göre, bir adam Resûl-i Ekrem Efendimiz’e gelerek:

-Kardeşim ishal oldu (ne yapayım?) diye sordu. Peygamber Efendimiz:

-Ona bal şerbeti içir! buyurdu. Adam denileni yaptı. Bir müddet sonra tekrar gelip:

-Bal şerbeti içirdim, ancak onun ishalini artırmaktan başka bir şeye yaramadı, dedi. Adam bu şekilde üç defâ gidip geldi. Sonunda Efendimiz:

-Şüphesiz Allâh doğru söylemekte, kardeşinin karnı ise yalan söylemektedir. buyurdu. Sonra o kimse kardeşine bir kere daha bal şerbeti içirdi ve iyileşti. (Buhârî, Tıb, 4)

Bu sözüyle Allâh Resûlü, (Arının yaptığı) o balda insanlar için bir şifa vardır. (Nahl,69) âyetinde ifâde buyurulan gerçeğe işâret etmiş ve Allâh Teâlâ’ya olan güven ve teslîmiyetini ortaya koymuştur.

Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-’in hayâtında gördüğümüz bu teslîmiyet hallerini, diğer peygamberlerin ve sâlih kişilerin hayâtlarında da görmekteyiz.

Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: Bir adam Resûlullah aleyhissalâtu vesselam'a gelerek:

-Hayvanımı bağlayarak mı yoksa serbest bırakarak mı Allah'a tevekkül edeyim? diye sormuştu. Ona:

-Bağla ve tevekkül et! buyurdu."

Allah’a güven ve itimat ile başlayıp, kalben beşerî güç ve kuvvetten temizlenerek sürdürülen ve neticede herşeyi Kudreti Sonsuz’a havale edip vicdânen tam güvene ulaşma ile sona eren âlem-i emre ait ahvâl veya rûhanî güzelliklerin başlangıcına “tevekkül”, iki adım ötesine “teslim”, bir tur ilerisine “tefviz” ve sonuncusuna da “sika” denir.

Tevekkül; kalbin Allah’a tam itimat ve güveni, hattâ başka güç kaynakları mülâhazasından rahatsızlık duyması ma’nâsına gelir. Bu ölçüde bir güven ve itimat olmazsa, tevekkülden söz edilemez; kalp kapıları ağyara açık kaldığı sürece de hakiki tevekküle ulaşılamaz.

KISSA VE HİKAYELER

TEVEKKÜLÜN BÖYLESİ

* İYİLİKSEVER OLANLARIN HATALARINI BAĞIŞLAYINIZ. HZ. MUHAMMED (S.A.V.)

Dindar ve mütevekkil bir köylü varmış. Bir de inancı kısa bir hanımı varmış. Köylü dayının ne zaman bir şeyi kaybolsa hanımı feryadı basarmış. Adamcağız da hiç üzülmezmiş ve hanımına:

-Aman hanım, eğer o bize helâlinden bir şeyse Allah ya onun daha iyisini verir, veya onu buldurur, dermiş.

Adamcağız bir gün şehre inip öküzlerini sattıktan sonra öküzlerin parasını ve bir miktar da biriktirdiği yüz altınını mola verip oturduğu bir çeşmenin başında unutmuş. Eve gelince durumu farketmiş. Karısına haber vermeden hemen dönüp çeşmenin başına varmış. Fakat altının yerinde yeller esiyormuş. Hani ya kendisi de üzülmeden edememiş. Tabii hanımı duyunca büsbütün hasta olmuş.

Bu adam bir gün kırda bir kuyudan su çekerken başındaki sarığını kuyuya düşürmüş. Hemen sarığını almak için kuyuya inip kuyunun içinde bir beze sarılı yüz altın bulmasın mı. Sevinçle yukarı çıkmış. Meğer altınları ilk kaybettiğinde bir çoban altınları bulmuş, eşkiyalar gelirken benden altınları alır diye kuyunun içine atmış eşkiyalar da hiç para bulamayınca çobanı bir güzel dövmüşler ve hasta etmişler. Bir kaç gün evden çıkmamış ve kuyudan altınları gidip de alamamış. Dindar köylüye altınları böylece geri gelmiş. Köylü ve hanımı Allah'a hamdetmişler.



[1] Derleyen, YETER Hasan Vehbi, Emekli öğretmen, Honaz / 2008

[2] Sözlük manaları

Hiç yorum yok: