21 Ağustos 2008 Perşembe

SAHABEYİ SEVMEK

SAHABEYİ SEVMEK[1]

*SIRÂT KÖPRÜSÜNDEN AYAKLARI KAYMADAN GEÇENLER, EHL-İ BEYTİMİ VE ASHÂBIMI ÇOK SEVENLERDİR. (HADİS-İ ŞERİF)

Peygamber efendimizi sevenin, O'nun Ehl-i beytini ve ashâbını, ya'nî arkadaşlarını da sevmesi lâzımdır. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:

-Allahü teâlânın, meleklerin ve bütün insanların la'neti, ashâbıma kötü söz söyleyenin, üzerine olsun! Kıyâmette Allahü teâlâ, böyle kimselerin farzlarını da, nâfile ibâdetlerini de kabûl etmez!

-Kıyâmette, insanların hepsinin kurtulma ümidi vardır. ashâbıma söğenler bunlardan müstesnâdır. Onlara Kıyâmet halkı da la'net eder.

Ashâb-ı kirâm, seçilmiş insanlardı. Üstünlükleri diğer ümmetlerden çok fazlaydı. Meselâ, Hz. Ebû Bekir, Peygamberlerden sonra insanların en üstünü idi. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:

- Allahü teâlâ, beni bütün insanlar arasından ayırıp seçti. Bana ashâb ve akrabâ olarak en iyi insanları seçti. Bunlardan sonra, birçok kimse gelir ki, ashâbıma ve akrabâma dil uzatırlar. Onlara yakışmayan iftirâlar söyleyerek, kötülemeye uğraşırlar. Böyle kimselerle oturmayınız! Birlikte yiyip içmeyiniz! Bunlardan kız alıp vermeyiniz.

Hz. Muham­med (aleyhi ekmelüttahaya)’in sünneti bize sahabe kanalıyla gelmiştir. Bunun yanında Kur’an’ın ilk muhatabı olan ve Resülüllah’ın gözetiminde yetişen bu insanların nasları yorumla­madaki görüşleri de sonraki nesillere dini anlama ve yorumlamada rehberlik yapmıştır.

İslam Dini’nin temel kaynaklarının gerek naklinde gerekse yorumlanmasında kilit vazifesi gören bu insanlar iyi bilinip tanınmalı ve ona göre değerlendirilmelidir. Biz sahabeyi tanıma ve değerlendirmede en önemli kriterin Kur’an olduğu hakikattir.

Bu hususta başta Hadis ve İslam tarihi ile ilgili kitaplar gelmektedir. Özellikle hadis kitap­larında “Fazailü’s-Sahabe”, “Fazailü Ashabi’n-Nebi” gibi başlıklar altında Peygamberimizin onlarla ilgili hadisleri yer almaktadır. Kelam kitaplarında sahabeye karşı saygılı olunması gerektiği vurgulanmış, Usul-ü Fıkıh kitaplarında ise, “sahabenin icması”, “sahabi sözününün dindeki yeri” üzerinde durulmuş, Usul-ü hadis kitaplarında da “hadis rivayetinde sahabenin yeri” ve özellikle onların “adalet vasfına sahip olmaları”ndan bahse­dilmiştir. Zikretmiş olduğumuz bu klasik kaynaklarda genelde sahabeyi öven ayet ve hadislerden misaller verilmiştir.

Nitekim, İslam da birinci dereceyi kazanan Muhacir ve Ensar ile bir de onlara güzelce tabi olanlar yok mu? Allah onlardan razı, onlarda Allah’tan razı oldular. Allah onlara içinden ırmakların çağlayıp aktığı cennetler hazırladı. Onlar orada devamlı kalmak üzere gireceklerdir. İşte en büyük mutluluk en büyük başarı! (Tevbe, 100) âyetinde de bildirildiği üzere sahabînin çizgisinden gidenler övülmüştür.

Şevkani (v.1173/ )nin bu noktada ki yaklaşımı ise şöyledir: Sahabeye karşı içinde kin, hased, düşmanlık olan kimseyi şeytan çarpmış, ve Hz. Muhammed’in en hayırlı ümmetine, Allah’ın veli kullarına düşmanlık yaptığından ötürü de Allah’a isyan etmiş demektir. Ve bu kimsenin önüne öyle bir perişanlık kapısı açılmıştır ki eğer Allah’a sığınıp yardım dilemezse bu uçurum kendisini cehenneme kadar götürebilir:(Şevkânî, Fethu’l-Kadîr, V/202.)

KISSA VE HİKAYELER

BAŞI ÖPÜLEN SAHABİ

* SEN KENDİNİ ANLATMAYI BIRAK, SENİ DAVRANIŞLARIN ANLATSIN. ATASÖZÜ ATASÖZÜ

Hz. Ömer döneminde Bizans’a gönderilen bir orduda bulunan Abdullah İbn-i Hüzafetü’s-Sehmî, esir düşmüştü. Bizan­slılar esir ettikleri bu sahabiyi krallarının yanına götürdüler. Kral, Abdullah b Hüzafe’ye “Hristiyan ol, saltanatımın yarısını sana vereyim” diyerek çok cazib bir teklifte bulundu. Fakat sahabinin bu teklife verdiği cevap ise çok müthişti “Arapların sahip olduğu bütün mülkü bana versen göz açıyıp kapatacak kadar bir müddet için bile olsa ben Hz. Muhammed’in dininden geriye dönmem.” Bunun üzerine kral onu ölüm ile tehdit etti. Sahabi ne istiyorsan onu yap diyerek hiçbir şeyden korkmadığını haykırdı. Sonra kralın emri ile bir ağaca astılar ve onu korkutmak için vücudunun etrafını ok yağmuruna tuttular. Sahabi yine pes etmedi ve nihayet astıkları yerden indirdiler. Bu sefer bir kazan gedirip içinde su kaynattılar ve iki müslüman esir getirerek birisini kaynamış kazana attılar, atarken de Abdullah b. Huzafe’ye hris­tiyan olma tekliflerini yeniliyor o ise bunu reddediyordu. Derken krala bu sahabinin ağladığını söylediler. Kral da onun pes ederek ağladığını zannederek bırakmalarını söyledi. Ve neden ağladını sordu. Sahabenin verdiği cevap ise insanlık tarihine imanın gücünü göstermesi bakımından çok önemliydi.

“Korktuğum için ağlamıyorum! Böyle bir tek canla gideceğim için üzülüyorum. Arzu ederdim ki, başımdaki saçlarım adedince canlarım olsun da, onları sevdiğim Allah ve Rasûlünün uğrunda feda edeyim. Ama şu anda buna sahip değilim ve ben burada çok basitçe, sadece bir insan olarak ölüyorum...”

Kral Abdullah b. Huzafe es-Sehmi’nin salabeti diniyesi karşısında hayrete düşmüş ve onu “gel başımı öp seni serbest bırakayım” dedi. Sahabi “Bütün müslüman esirleri de serbest bırakma şartiyle kabul ederim” dedi. Ve teklifi kabul edildi. Sahabi denileni yaparak bütün esirleri kurtardı. Medine’ye gelip yaşadıklarını Hz. Ömer’e anlatınca, Hz. Ömer “Her müslüman Abdullah’ın başını öpmesi gerekir” diyerek evvela ben başlıyorum, diyerek başını öpmüştür.( Zehebi, Siyer-i A’lami’n-Nübela, II/13)



[1] Derleyen, YETER Hasan Vehbi, Emekli öğretmen, Honaz / 2007

Hiç yorum yok: