24 Ağustos 2008 Pazar

ŞAKALAŞMAK

ŞAKALAŞMAK[1]
* BİR GRAM ŞAKA, NÜKTE, BİR KİLO ACIYA BEDELDİR. RİCHARD BAXTER
Şaka; Latife, mizah, takılma, Hoş, tatlı söz anlamındadır. Şaka hoş duyulu söz demektir. İnsanın çok ince ve hassas olup kalbe ait bir duygusudur. Karşısındaki kimseyi kırmadan, incitmeden, güldürmek ve eğlendirmek kasdıyla söylenen söz veya yapılan davranışlara denilir.[2]
Türkçemizde mizah veya latîfe gibi kelimelerle de ifâde edilen şaka tâbiri, genellikle güldürme ve eğlendirme gâyesi taşıyan söz veya davranışlar için kullanılır. Karşıtı “ciddiyet”tir. Sırf bir eğlence ve iltifat için yapılan ve hiçbir kimsenin gönlüne dokunmayan latifeler caizdir.
İslâm'a göre belli sınırlar içindeki lâtife mübahtır. Ancak her mübah gibi aşırıya götürülmemesi, haram alanına geçilmemesi temel kuraldır. Gereğinden fazla ve aşırı olan lâtife çok gülmeye, kalbin kararmasına, zamanı boşa geçirmeye, önemli görevlerden alıkoymaya neden olması bakımından sakıncalıdır. Bu nedenle Hz. Peygamber (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem), çok gülmeye neden olan, kalbe sıkıntı veren, Allah'ı anmaktan alıkoyan ya da insanların onurunu yaralayarak kin ve düşmanlıklara yol açan, saygı ve vakarı yok eden lâtifeleri yasaklamıştır.
Hz. Peygamber (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem), yaptığı şaka ve esprilerle mübah alanı içinde kalan lâtifenin en güzel örneklerini vermiştir.
Lâtifeler, eski İslâm toplumlarının kültür ve edebiyat hayatında önemli bir yer tutardı. Daha çok gerçek olaylara dayanan ahlâkî ve felsefî lâtifeler en güzel öğretici edebiyat ürünlerini oluştururdu. Nasreddin Hocanın günümüze kadar canlılığını koruyan lâtifeleri, bu türün en güzel ve dünyaca ünlü örnekleridir.[3]
Mahmud bin Rebî de, Ben beş yaşlarında iken Resûlullah’ın, evimizdeki kovadan ağzına aldığı suyu yüzüme püskürttüğünü hatırlıyorum, demiştir. (Buhari, İlim, 18) Burada Allâh Resûlü’nün, çocukların seviyesine inerek onların mizacına uygun şakalar yaptığını, oyunlarına iştirak ettiğini ve bu sûretle fiilî bir örnek oluşturduğunu görüyoruz. Bu tutum Peygamberimiz’in çocuklara karşı muhabbet ve alâkasının bir yansımasıdır. Aynı zamanda bu yolla o çocuğa Fahr-i Kâinat Efendimiz manevî bir bereket de ulaştırmış olmaktadır.
Şakayı makul ve meşru bir çizgide tutabilmek için söylenecek sö­zün doğru olması, karşısındaki insanla alay edilmemesi ve yapılacak latifenin "Lâtif" olması gerekir. Zira yalan haram, istihza, yasak ve kaba şakalar, memnudur.
Şakalaşma; samîmiyet netîcesinde insanları rahatlatma, gönüllere ferahlık verme, dostluk ve muhabbeti geliştirme gibi yararları göz önüne alındığında esas itibariyle meşru bir davranıştır. Gönüller Sultânı Efendimiz de zaman zaman şaka yapmış, bazı sahâbîlerin kendisine yaptıkları şakaları tasvip etmiş ve tebessümle karşılamıştır. Bununla birlikte yalana dayanan, incitici, alaycı, küçültücü, müstehcen ve ifrata kaçan şakalar yasaklanmıştır. Zîra Resûlullâh’ın gerek yapmış olduğu nezih şakaları gerekse bu husustaki sözlü tavsiyeleri latîfenin latîf olması gerektiğini açıkça telkin etmekte, böyle olmayanların benimsenmediğini göstermektedir.
Büyükler yalan söylemek icabettiği yerde, sözün manasını değiştirerek, doğru söylemeyi tercih etmişlerdir. Muaz ibni Cebel hazretleri, vazifesinden dönünce, hanımı:
-Bu kadar çalıştın, zekât topladın, bize ne getirdin? dedi. O da:
Beni gözeten vardı, birşey getiremedim, dedi. O, Allahü teâlâyı kastetti. Hanımı ise, Hz. Ömerin onu kontrol eden birini gönderdiğini sandı. Hanımı, Hz. Ömerin evine gidip, kızarak:
-Muaz, Resulullahın ve Ebu Bekr-i Sıddikın yanında emin idi. Siz niçin onun peşine adam takıyorsunuz? dedi. Hz. Ömer, Hz. Muazdan işin aslını öğrenince güldü ve hanımına vermesi için ona bir miktar hediye verdi


KISSA VE HİKAYELER

KİM YAŞLI
*MALI SEVİYORSAN YERİNE SARF ET DE, SANA SONSUZ ARKADAŞ OLSUN. EĞER SEVMİYORSAN YE DE YOK OLSUN." (ABDULLAH-I ENSÂRÎ)
Mevlâna Hazretleri, Meram mescidinden şehre dönerken bir rahiple karşılaşmış. Rahip hürmetler etmeye başlamış, Mevlâna:
-Sen mi yaşlısın, sakalın mı? diye sormuş.
-Ben sakalımdan yirmi yıl daha büyüğüm, o daha sonra çıktı, diye cevap vermiş rahip. Mevlâna:
-Ey zavallı! O, senden daha sonra çıktığı hâlde erişti, ic­male erdi. Sen evvelce nasılsan, şimdi de aynı siyahlık, perişanlık, hamlık içinde yüzüyorsun. Eğer değişmez ve olgunlaşmazsan sana yazıklar olsun! demiş. Rahip, hemen kelime-i tevhidi okuyarak Müslüman olmuş.
Allah (c.c), ihtiyarın itaatini sever, ama gencin itaatim daha çok sever. Allah (c.c), isyan eden gence buğz eder ama isyan eden ihtiyara daha çok buğz eder. Yaş, insanı olgunlaştırmak ve değiştirmelidir. Yoksa yılların heybesinden hiçbir hakikat dersi toplayamamış, onları zayi etmiş demektir[4]

[1] Derleyen, YETER Hasan Vehbi, Emekli öğretmen, Honaz / 2007
[2] Sözlük manaları
[3] İnternet- İslam Ansiklopedisi- Ahmet ÖZALP
[4] Mesel Denizi, s:131

Hiç yorum yok: