21 Ağustos 2008 Perşembe

TEBLİĞ USULLERİNİ BİLMEK

TEBLİĞ USULLERİNİ BİLMEK[1]

* TARİHTE HER HAREKET, HEP BİR KİŞİNİN AYAĞA KALKMASIYLA BAŞLAR.

SEZAİ KARAKOÇ

Tebliğ ve dâvet faaliyetinde başarıya ulaşabilmek için plânlı, programlı, ve metodlu bir şekilde hareket edilmesi gerekmektedir. Dâvetçi, gâyesine ulaşabilmek için sıhhatli ve doğru olan usûl ve metodlara başvurmak zorundadır. Şayet metod hatalı ve uzaklaştırıcı ise sadece dâvânın büyüklüğü başarıya ulaşmak için kâfî gelmeyebilir. Bu bakımdan dâvette metod, dâvetin bir parçası sayılmalıdır. Cenâb-ı Hak dâvet faaliyetinin güzel bir usûl ile yürütülmesini emrettiği bir âyet-i kerimede şöyle buyurur:

ادْعُ إِلِى سَبِيلِ رَبِّكَ بِالْحِكْمَةِ وَالْمَوْعِظَةِ الْحَسَنَةِ وَجَادِلْهُم بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ بِمَن ضَلَّ عَن سَبِيلِهِ وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ {125 {

Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle dâvet et! Ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. Şüphe yok ki yolundan sapanları en iyi bilen Rabbindir; hidâyete erenleri de en iyi bilen yine O’dur. (Nahl,125) Bu ayette söz konusu olan “hikmet” ve “güzel öğüt”, tebliğ vazîfesini yerine getiren insanlar için çok mühimdir. Hikmet, kişinin tebliğ sırasında dikkatli ve basiretli olması, bunu körü körüne yapmaması, doğru söz söyleyip yalandan ve başkalarını yanlışa sürüklemekten sakınması, isâbetli karar vermesi ve anlattığı şeylerin kolayca kabul edilmesini sağlayacak deliller serdetmesidir.

Güzel öğüte gelince, kişinin muhatabını sadece mantıkî ikna metotlarıyla değil, aynı zamanda duygularını da cezbederek inandırmaya çalışmasıdır. Ayette geçen Onlarla en güzel şekilde mücadele et! emri ise, tebliğ vazifesini ciddi bir şekilde yerine getirmeyi taleb etmektedir. Buna göre tebliğci, tatlı dille konuşmalı, kırıcı olmaktan ve sert tavır takınmaktan uzak durmalıdır. Tebliğde şahsiyetli ve vakarlı davranışlar sergilemeli; cezbedici, akla ve mantığa uygun fikirler öne sürmeli ve muhatabını en güzel şekilde iknâ etmeye çalışmalıdır. Tebliğcinin görevi anlatmak ve anlattıklarının faydalı şeyler olduğu husûsunda insanlara emniyet telkin etmektir. Gerisi Allâh’a kalmıştır.

KISSA VE HİKAYELER

İSLÂM OL KURTUL

* RABBİM SENDEN İSTİKAMET, NEFSİM İSE KERAMET İSTER.

KÜRŞAT EMİN YETER

İmran -radıyallâhu anh-’ın babası Husayn’ın İslâm’ı kabûlü esnâsında sevgili Peygamber’imiz Hz. Muhammed’in (s.a.v.) davranışları bizlere güzel örnek olmalıdır.

Kureyşliler çok saygı gösterdikleri Husayn’a gelerek:

-Şu adamla bizim adımıza konuş. O ilâhlarımıza dil uzatıyor, onlara kötü sözler söylüyor, dediler ve birlikte Allâh Resûlü'nün kapısına kadar geldiler. Müşrikler kapıya yakın bir yerde oturdu. Husayn ise içeri girdi. Resûlullâh Efendimiz:

-İhtiyara yer açın! buyurdu. Husayn’ın Müslüman olan oğlu İmran ve arkadaşları oldukça kalabalık bir şekilde Efendimiz’in yanında bulunuyorlardı. Husayn Peygamber Efendimiz’e:

-Bu senden duyduklarımız nedir!? Tanrılarımızı reddediyor, onlara dil uzatıyormuşsun! Halbuki senin baban akıllı, atalarının dinine bağlı, hayırlı bir kimseydi, dedi. Allâh Resûlü şu karşılığı verdi:

-Ey Husayn, kaç tanrıya tapıyorsun?

-Yedisi yerde biri gökte sekiz tanrıya!

-Sana bir zarar isabet ettiğinde hangisine yalvarıyorsun?

-Göktekine!

-Malın helâk olduğunda kime yalvarıyorsun?

-Göktekine!

-Senin isteklerine icâbet eden yalnız bir iken ne diye başkalarını O’na ortak koşuyorsun? Şükrederek onları râzı ettiğini mi sanıyorsun, yoksa seni kahretmelerinden mi korkuyorsun?

-Her iki sebepten de değil!

Husayn der ki; “Onun gibi bir kimse ile bugüne kadar hiç konuşmadığımı anlamıştım.”

Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-:

-Husayn! Müslüman ol selâmet bulursun, buyurdu. O:

-Kavmim ve yakınlarım da var, ne söyleyeyim? diye sorunca Efendimiz:

اَللّهُمَّ اِنِّى اَسْتَهْدِيكَ ِلاَرْشُدَ اَمْرِى وَزِدْنِى عِلْمًا يَنْفَعُنِى

-İlâhî! İşimi kemâle erdirmem için senden hidâyet diliyorum. Bana faydalı olacak ilmimi artır, de! buyurdu.

Husayn bu ifâdeleri söyledi ve Müslüman oldu. Ayağa kalkınca oğlu İmrân sevincinden babasının başını, ellerini ve ayaklarını öptü. Resûlullâh bu hâli görünce hislenerek ağladı ve:

-İmran’ın yaptığına ağladım. Babası Husayn kâfir olarak içeri girdiğinde İmrân ayağa kalkmadı, onun yüzüne bile bakmadı. Ama İslâm’a girince hakkını ödedi. İşte bu incelikten dolayı duygulandım, buyurdu.

Husayn ayrılmak isteyince Allâh Resûlü ashâbına:

- Kalkınız, kendisini evine kadar uğurlayınız! buyurdu. Husayn’ın yanındaki kalabalıkla kapıdan çıktığını gören Kureyş müşrikleri; “Husayn da dînini terk etti.” deyip kendisi ile görüşmeden dağılıp gittiler.[2]



[1] Derleyen, YETER Hasan Vehbi, Emekli öğretmen, Honaz / 2007

[2] (İbn-i Hacer, el-İsâbe, I, 337)

Hiç yorum yok: