24 Ağustos 2008 Pazar

YÖNETİCİ OLMAK

YÖNETİCİ OLMAK[1]

* YÖNETMEYİ BİLMEYEN İTAAT EDER. WİLLİAM SHAKESPEARE

Toplum içersinde on kişiden fazla kişinin idaresini üzerine almış kişiye yönetici derler. Yöneticiliğin bazı sorumlulukları vardır. Öncelikle yönetici Allah’ın doğru yolu üzerinde olmalı ve idaresini de Allah-ü Teâla’nın emirleri doğrultusunda yürütmelidir. Bu konuda Kur'an-ı Kerîm şöyle buyurmaktadır:

Biz, her ümmete bir şeriat vermişizdir. Öyleyse, ey Muhammed! Bu konuda se­ninle çekişmelerine fırsat verme; Rabbine davet et, sen şüphesiz doğru yol üzerindesin.

Seninle tartışırlarsa: "Allah yaptığınızı çok iyi bilir; ayrılığa düştüğünüz şeyler hakkında, kıyamet günü aranızda Allah hükmedecektir" de. (Hacc, 67-69)

Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra bölünen ve ihtilâfa düşenler gibi ol­mayın. İşte onlara, büyük bir azab vardır. (Âli İmran, 105)

Ebû Hüreyre RA'den, Peygamber Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Efendimiz buyuruyor ki:

(Mâ min ehadin yüemmeru alâ aşeretin fesâiden) Hiç bir kişi yoktur ki, on kişiye veya daha fazlaya emir komutan başkan, müdür tâyin edilmiş olsun da, (illâ câe yevmel-kıyâmeti fil-asfâdi vel-ağlâl) mahşer yerine elleri ayakları, zincirlere bağlanmış, bukağılarla bukağılanmış, kelepçelerle kelepçelenmiş olarak gelmiş olmasın. Yâni on kişiye ve daha fazlaya emir olan kimse, mahşer yerine mutlaka kelepçeli, zincirli gelir.

Yâni adam emir oldu, müdür oldu, kaymakam oldu, komutan oldu, reis-i cumhur oldu, milletvekili oldu, bir şey oldu. İlle mahşer yerine zincirli geliyor. Sorguya çekilir. Yâni, "Bu vazifeyi güzel yaptı mı, yapmadı mı?" diye sorguya çekilir. Mahşer yerinde sorguya çekilir.

Ümmetle ilgili, toplumla ilgili, kendisine yüklenmiş resmî vazifeyi güzel yapmışsa, kelepçeler çözülür, zincirler açılır: "Sen suçsuzmuşsun, kurtuldun!" diye bukağılar, boynuna, ayaklarına, bileklerine takılmış halkalar çözülür, kurtulur. Amma vazifeyi güzel yapmamışsa, o zaman zincir üstüne zincir, kelepçe üstüne kelepçe, bukağı üstüne bukağı vurulur. Demirden zincirlerle şakır şakır, mahkumlar gibi her tarafı bağlanarak cehenneme atılır. Diğer bir Ayet-i Kerime'de Yüce Mevlâmız şöyle buyurmaktadır:

Allah ve peygamberi bir şeye hükmettiği zaman, inanan erkek ve kadına artık işlerinde başka yolu seçmek yaraşmaz. Allah'a ve Peygambere baş kaldıran şüphesiz apaçık bir şekilde sapmış olur. (Ahzab, 36)

Ma'kıl ibn-i Yesâr, el-Müzenî'den rivâyet etmiş. Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) Buyurmuş ki:

(Mâ min abdin yester'îhillahü raiyyeten felem yehuthâ binasîhatin illâ lem yecid râihatel-cenneh) Allah bir kimseyi bir gurup müslümanın başına bir resmî görevle getirmiş de, o da onlara samîmîyetle hizmete sarılmamışsa, cennetin kokusunu bile koklayamaz!

Tabii herkes dünyevî bakımdan mevkii makamı istiyor, hattâ tâlib oluyor. Aracılar, kartvizitler filân temin etmeye çalışıyor. Falancadan kart getiriyor, filancadan yazı getirtiyor, kendisini bir yere tâyin ettirmeye çalışıyor. Halbuki İslâm'da bu doğru değildir. Bu işler veballi işler, bir insan böyle bir makama geldi mi sorumluluk yüklenmiş oluyor. Ondan sonra da onun hesâbı var, o hesabı düşünmesi lâzım, tir tir titremesi lâzım!

Hz. Ömer RA, "Ah!" dermiş ağlarmış:

-“Yâ Ömer, keşke annen seni doğurmasaydı, yâni dünyaya gelmeseydin, keşke insan olmasaydın, çayırlarda biten ot olsaydın da bu sorumlulukları yüklenmeseydin!" dermiş. Devletin başında halife-i müslimîn oldu, diyarlar fethedildi, herkes karşısında el pençe dîvan duruyor, ama sorumluluğu bildiği için, cennetlik olduğu için, mübarek insan olduğu için, o öyle dermiş. Allah-u Teàlâ Hazretleri, cümlemize bu îmanın şuurunu ihsân eylesin, sorumluluk duygusuna sahip eylesin.

KISSA VE HİKAYELER

AHÂLİYE ŞEFKAT HAKKINDA HİKÂYE

* HÜKÜMDAR, HAKSIZ OLARAK BİR KÖYLÜDEN BİR YUMURTA ALIRSA, ADAMLARI KÖYLÜNÜN BÜTÜN TAVUKLARINI ALIR. ŞEYH SADİ ŞİRAZ

İşittim ki, âdil bir pâdişâhın bir kaftanı vardı. İki yüzü de astardı. Birisi ona:

-Ey bahtiyar pâdişâh, Çin kumaşından bir kaftan diktirsen olmaz mı? dedi.

Pâdişâh şöyle cevap verdi:

-Elbise insanın vücûdunu örtmek, insanı rahat ettirmek içindir. Bu kaftan da o işi görüyor. Bundan fazlasını ararsan, süs halini alır. Ben halktan haracı, kendimi, tahtımı süslemek için almıyorum. Eğer kadınlar gibi ipekli süslü elbiseler yapınır, kadınlaşırsam, erlik yaparak düşmanımı nasıl def edebilirim. Vâkıa içimde türlü hırslar, arzular geçmektedir. Fakat unutmıyalım ki; hazine benim için değildir. Hazine asker içindir; yoksa eğlence, süs için değildir. pâdişâhından hoşnut olmayan asker, memleketin hudûdunu muhâfaza etmez.

Ahâlî ağaç gibidir. Beslersen, iyi tımar edersen, istediğin kadar meyve alabilirsin. Sakın zâlimlik edip de ağacı kökünden çıkarma. Çünkü zararı mûcip olur. Kendi zararına iş gören kimse ise, ahmaktır.

Hâkimiyeti altında bulunanları incitmeyen insanlardır ki, gençlikten, tâlihten müstefid olurlar. Zulüm gören ahâlinin inleyerek ettiği bedduâdan kork. Bir ili, bir memleketi yumuşaklık ile tutmak, almak mümkün ise, kimsenin burnunu kanatmamaya çalış. Erlik hakkı için, yeryüzü’nün baştan başa saltanatı, yere damlayan bir damla kana değmez!



[1] Derleyen, YETER Hasan Vehbi, Emekli öğretmen, Honaz / 2007

Hiç yorum yok: