28 Ağustos 2008 Perşembe

ASKERLİKTEN KAÇMAK

ASKERLİKTEN KAÇMAK[1]

*SAVAŞTA SİLAH YERİNE ÖĞRETMEN KULLANSAYDIK, ZAFER MUTLAKA BİZİM OLURDUR. (BİSMARK)

Askerlik; Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan her erkeğin belli bir süre silah altına alınarak belli bir eğitimden geçirilmesi olayıdır. Askerlik kanunları ve tabi olduğu emirler tamamen Türk Silahlı Kuvvetleri iç tüzüğüne göre yürütülür. Hükümleri çok katı, eğitimleri çok zor, sistemi tamamen baskı ve zulüm üzerine kurulmuş, insan haysiyetini ayaklar altına alarak insanı olgunlaştırmayı hedef haline getirmiştir. Yapılan eğitim gencin dayanabileceği son noktayı tamamen hesaplayıp o son noktaya kadar zorlayan bir eğitimdir.

Asker ocağı, ana ocağında bir takım nazlarla hayatı yumuşak gören gencin dayanma noktasının çok daha fazla olduğunu ortaya koyulduğu bir ocaktır. Komutana itaatın çok önemli olduğunu vurgulamak için çok saçma eğitimlerin yaptırtıldığı gencin enerjisinin boşa harcandığı bir zaman dilimidir diyebiliriz.

Allahü Teala Müslümanlara cihad için hazır olmalarını emretmektedir.

Onlara (düşmanlara) karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve cihad için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın, onunla Allah'ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve onlardan başka sizin bilmediğiniz, Allah'ın bildiği (düşman) kimseleri korkutursunuz. Allah yolunda ne harcarsanız size eksiksiz ödenir, siz asla haksızlığa uğratılmazsınız. (Enfal, 60)

Allah’da bizlerin savaşa hazır olmamızı istemektedir. Çünkü cihad farzdır. Her müslüman bu farzı seve seve yerine getirmelidir. Tarihte de bu hep böyle olmuştur. Ancak savaşa hazır olacağız diyerek karşısında bulunan genci angut durumuna getirmekte insanlık değildir.

Angutluk komünizmin esirlere uyguladığı, uygulandığı devlette başka bir inanca yer olamayan unutturma sisteminin bir parçasıdır. Tarihte ilk önce Ortaasya bozkırlarında kazakların uyguladığı bir sistemdir. Köle yapılmak istenilen kişilerin kafa derileri kazınır ve yeni yüzülmüş bir dana derisi kafalarına geçirilir, güneş altına sıcağa bağlanır. Hava ısındıkça deri küçülür ve kafayı sıkmaya başlar. Bu işkence haftalarca sürer. Hele saçlar uzamaya başlayıp, dana derisinden çıkamadığı için tekrar kafaya ters olarak girmeye başladığında artık işkence dayanılmaz olmaya başlar. Kişi artık bildiği her şeyi ve hatta adını bile unutmuştur. Sadece kendisine ölmeyecek kadar yemek getiren efendisini ve onun emirlerine itaatı öğrenmektedir. Sahibi artık bu anguta her istediğini yaptırtabilmektedir. Yoksa bizim evlatlarımız da angutlaştırılmak mı istenmektedir?

KISSA VE HİKAYELER

EŞKİYA FARKI

*SAVAŞA GİRMEDEN ÖNCE KAÇIŞ YOLLARINI DA PLANLA. (BONAPARTE)

İrşad faaliyetinden dönen bir Osmanlı alimini dağ başında o günün eşkiyası çevirir. Birinin gözü hocanın köstekli saatine dikilmiştir. Hemen saldırır.

Ama eşkiyabaşı'ndan sert bir ihtarı almaktan da geri kalmaz:

- Hocaefendinin saatine dokunma! Namazlarını o saatle kılıyor!

Bir başka gün, tarladaki çeşme başında, çocuğuyla yemeğini yemekte olan bir kadını ablukaya alan eşkiya, kadının feryadı üzerine şöyle seslenir:

-Bacım korkma. Bizim senin namusunda gözümüz olamaz. Bizim de bacımız, anamız vardır. Biz sadece şu çantadaki ekmeğe muhtacız. Bize bir-iki parça ekmek ver yeter.

Bugün kadın-çocuk, genç-ihtiyar demeyip katleden eşkiyayı düşündükçe....[2]



[1] Derleyen, YETER Hasan Vehbi, Emekli öğretmen, Honaz / 2008

[2] İslam Farkı, Vehbi Vakkasoğlu

Hiç yorum yok: