28 Ağustos 2008 Perşembe

AZAP ÇEKTİRMEK

AZAP ÇEKTİRMEK[1]

İNSAN AZAP ÇEKMEZ, ALLAH YAZMAYINCA
ALLAH AZAP YAZMAZ, İNSAN AZMAYINCA !

GÜZEL SÖZ

Azap; İşkence, sıkıntı ve eziyettir. İnsanın organik veya ruhi olarak büyük acı, sıkıntı ve üzüntü çekmesidir. Kişiye veya kişilere bedenî ve rûhi aşırı ölçüde acı çektirmek ve korkunç sıkıntı vermektir. Bu dünyada günah işleyenlerin ahirette çekecekleri sıkıntılara da azap denilmektedir. Tabii o dünyadaki sıkıntılar bu dünya ile boy ölçülemeyecek derecede şiddetli ve korkunçtur.[2]

İşkenceyle ilgili aklımıza geliveren örnekler: Gözlerine mil çekmek, şiş batırmak, kırbaçlamak, çarmıha germek, kazığa geçirmek, (Fransa’da bir şatoda gördüğüm yalnız ayakta durulabilecek biçimde yapılmış dar ve derin bir kuyu) kuyuya atmak, taşlamak, toprağa gömmek, aslanlara atmak, kol ve bacakları hayvanlara bağlayıp parçalatmak vb; hep derebeyliği, zorbalığı çağrıştıran tüyler ürpertici ifadelerdir. Elbet zamanla bunlar da çağdaşlaştı, cinsel uzuvlara elektrik vermeye, sağlıklı bir insanın kırk yıl düşünse aklına gelmeyecek biçimlere dönüştü İşkence, bedene, ruha, zihne istenilen biçimi vermek için bir baskıdır. Sınırlandırma, kısıtlamadır, özgürlüğe, taşmaya getirilen engeldir. İnsanın dayanma sınırlarında oynanan tek yanlı bir oyundur.

İşkence, çatışma halindeki iki eyleyenden güçlü olanın zayıf olan üzerinde uyguladığı değiştirim ve istediğini söyletme metodudur. Ölüm korkusunu canlı tutmağa dayanır. Hasta ruhlu, zorba birey ve yönetimlerin karşısındakileri sindirme, kendilerinin egemenliğini benimsetme ve/ veya doyum yöntemidir.

İşkence anlam birimi açısından yerine göre azap ve eziyet sözcüğü de kullanılmaktadır.

Adelet Sahibi Allah, Kur'ân-ı Kerîm’inde bizlere şöyle buyurmuşlardır:

Eğer Allah'a şükreder, inanırsanız, O sizi niye azaba çarptırsın ki? Hiç şüphesiz Allah, şükre karşılık verir ve her şeyi bilir.( Nisa, 147)

Evet, şayet şükreder ve inanırsanız, Allah sizi niye cezalandırsın? O, inkar ve nankörlüğün karşılığı olarak azap verir. Belki şükretmeye ve inanmaya yöneltir diye, bir tehdit olarak kullanır azabını. Azap etmek istediği, işkenceye arzusu, acı çektirmekten zevk almak, güç ve otorite gösterisinde bulunmak, söz konusu değildir. Yüce Allah, bütün bunlardan yücedir, uludur. Ne zaman şükür ve iman ile korunursanız, Allah'ın bağışlaması ve hoşnutluğu ile karşılaşacaksınız. Allah'ın, kuluna karşılık verişini ve kullarından haberdar oluşunu göreceksiniz.

KISSA VE HİKAYELER

SENİ NEDEN ARAYAYIM?

*CUMA GÜNÜ ÖLEN, KABİR AZABINDAN KURTULUR. (EBU NUAYM)

Horasan’ın meşhur valisi Abdullah bin Tahir, muhterem ve mübarek bir idarecidir. Ancak yönetime geçince ister istemez hatalar da yapar, zulüm de işler.

Nitekim bir gece mahallede rahatsızlık verip şikâyetlere sebep olan bazı başıboş kimseleri toparlayıp valinin huzuruna çıkarmak üzere önlerine katarak götüren bekçiler, bir ara bir suçlunun sokaklardan birine dalarak kaçtığını görürler. Peşine düşen bekçiler sokakta önlerinde yürüyen Heratlı masum bir demirciyi, kaçan sendin, diyerek yakalayıp suçlular arasında valinin huzuruna çıkarırlar. Geceleri halkı rahatsız eden bu suçlulara olan kızgınlığı sebebiyle ayırım yapmadan, soruşturma gereği duymadan emir veren Abdullah bin Tahir:

-Bunların hepsini de atın zindana. Akılları başlarına gelinceye kadar kalsınlar orada!. Geceleri halkı rahatsız edip de şikâyetlere sebep olmak neymiş anlasınlar, der.

Böylece akşam geç vakte kadar çoluk çocuk rızkı için çalışmaktan yorularak evine dönmekte olan Heratlı demirci de suçlular arasında zindanı boylamaktan kurtulamaz. Üzerine kapatılan zindan kapısının arkasından kırık gönülle yaptığı bedduası ise şundan ibaret olur:

-Rabbim, der. Beni evimde uyutmayanları sen de evlerinde uyutma. Sabahlara kadar onlar da uyuyamasınlar yataklarında!.

O sıralarda evinde yatağına uzanan vali ise, daha gözlerine uyku girer girmez müthiş bir sarsıntı ile uyanır. Hemen fırlar yatağından, bakar ki deprem filan yok. Şükürler olsun rüyaymış, diyerek tekrar uzanır yatağına. Ne var ki yine gözünü kapar kapamaz aynı sarsıntı başlar. Yine fırlayıp sağa sola bakar. Derken sabahlara kadar mazlum demirci zindanda nasıl uyumazsa zalim vali de evindeki yumuşak yatağında öyle uyuyamaz...

İnsaflı vali, sabah olunca, “Bunda bir hikmet olabilir, birine bir zulüm mü yaptım acaba?”, diyerek hapishane müdürünü çağırtıp sorar.

- Bu gece sabaha kadar uyuyamadım. Bir mazlumun bedduasını mı aldım acaba, der. Müdür Bey kendisinin de işittiği bir mahpusun duasını anlatır.

- Rabbim beni evimde uyutmayanları sen de evlerinde yumuşak yataklarında uyutma, diye dua eden bir demirci vardı hapishanede.

- Hemen o demirciyi getirin buraya, der. Vali, huzuruna getirttiği demircinin suçsuzluğunu öğrenince özür dileyerek serbest bırakırken tembihini de şöyle yapar:

- Başına böyle bir iş gelirse hemen beni ara!. Demirci cevabını beklemeden verir:

- Seni neden arayayım? Bana zulmeden sen değil misin? Ben seni değil, beni senin zulmünden kurtaranı arar, müracaatımı yine O’na yaparım. Zira O (cc), senin evini sabahlara kadar başına yıkacak halde sallamasaydı sen yine beni aramayacak, zulmünü sürdürmekten geri kalmayacaktın.



[1] Derleyen, YETER Hasan Vehbi, Emekli öğretmen, Honaz / 2007

[2] Sözlük manaları

Hiç yorum yok: