22 Ağustos 2008 Cuma

TEBLİĞ YAPMAK

TEBLİĞ YAPMAK[1]

*İSLAMİYET'İN İÇİNDE HİÇ BİR KÖTÜLÜK, İSLAMİYET'İN DIŞINDA DA HİÇ BİR İYİLİK YOKTUR. EBU-L VEFÂ

İrşâd; Hak yolu gösterme, doğru yola sevketme, uyarma anlamındadır. Aklı ve kalbi, tesirli sözlerle gafletten uyandırıp hidayet yolunu gösterme demektir. Allah’a ibadet ve itaate kavuşturma çalışmalarının tümüdür. Tebliğ de; Ulaştırmak, götürmek, bildirmek, eriştirmektir. Bir dini veya fikri başkalarına anlatma ve böylece yayılmasına çalışmaktır.[2]

İnsanları, Allahü teâlâ’nın emir ve yasaklarına ve Resûlullah efendimizin sünnet-i seniyyesine uymaya çağırmak bir irşad görevidir. Her zaman Allahü teâlâyı anmaya, O'nu unutmamaya, kalbde O'ndan başkasının sevgisine yer vermemeye çağırmaktır. Tasavvufun büyüğü olan şeyhe, mürşid derler. Yâni, irşâd eden kimse demektir.

Fahr-i Kâinât Efendimiz’in ve diğer peygamberlerin tebliğ husûsundaki titizlik ve hassâsiyetini Allâh Teâlâ şöyle medh etmektedir:

الَّذِينَ يُبَلِّغُونَ رِسَالَاتِ اللَّهِ وَيَخْشَوْنَهُ وَلَا يَخْشَوْنَ أَحَدًا إِلَّا اللَّهَ وَكَفَى بِاللَّهِ حَسِيبًا {39}

O peygamberler, Allâh’ın risâletini tebliğ ederler, sâdece O’ndan korkarlar ve Allâh’tan başka hiç kimseden korkmazlar. Hesâba çekici olarak Allâh kâfîdir. (Ahzâb, 39)

Allâh Resûlü bir ömür titizlikle yerine getirdiği bu vazîfenin ümmeti tarafından da devâm ettirilmesini istemektedir. Benden bir âyet bile olsa insanlara ulaştırınız. (Buhârî, Enbiyâ, 50) buyurarak her hâlukârda tebliğde bulunulmasını teşvik etmiştir.

Sevgili Peygamberimiz’in, bu yolda yürüyenleri çok sevdiğini, onlar için yaptığı şu güzel duâsından anlamaktayız:

نَضَّرَ اللهُ امْرَأً سَمِعَ مِنَّا شَيْئًا فَبَلَّغَهُ كَمَا سَمِعَ، فَرُبَّ مُبَلَّغٍ اَوْعَى مِنْ سَامِعٍ

Bizden bir şey işitip, onu aynen işittiği gibi başkalarına ulaştıran kimsenin Allâh yüzünü ak etsin! Tebliğ husûsunda ısrar etmesinin sebebini ise bu güzel duânın arkasından şöyle açıklamıştır; Kendisine bilgi ulaştırılan nice kimseler vardır ki o bilgiyi, bizzat işitenden daha iyi anlar ve tatbik eder. (Tirmizî, İlim, 7)

Alimler, Peygamber Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Efendimizin gerçek varisleridir. Peygamberler geriye mal mülk bırakmazlar, ilâhî ilimleri bırakırlar. Kim ki, o ilimlere sahip olur, onu başkalarına öğretme çalışması yaparsa, Peygamberin en güzel varisi olmuş olur. Onun için, mürşid-i kamillerimiz, evliyâullah büyüklerimiz, Peygamber Efendimiz’in hakiki varisleridir. Onlar hadis-i şerifleri, Kur’an-ı Kerim’i, dinimizin ahkamını, en güzel tarzda anlatmaya, ömürleri boyunca üstün gayret göstermişlerdir.

Peygamber Sallallâhü Aleyhi ve Sellem, bütün peygamberlerin rütbece en üstünü, Allah’ın habîbi... Vazifelendiği andan itibaren, Allah’ın emirlerini insanlara tebliğ için çok güzel gayretler göstermiş. Bizim için çok önemli olan, ibretli olan bir sıkı tebliğ çalışması, irşad çalışması göstermiş. Kâbe’yi ziyarete gelen, panayır münasebetiyle Mekke’ye gelen bütün heyetlere, kabilelere İslâm’ı anlatmış. Kendisi Taif şehri gibi bazı şehirlere İslâm’ı öğretmek, anlatmak için sefer eylemiş. Çeşitli sıkıntılarla karşılaşmıştır.

İslâm Arap Yarımadası’na sağlam bir şekilde yerleştikten sonra da çağının bütün imkânlarını kullanarak çevredeki büyük devletlere; Mısır’a, Bizans’a Sâsânî İmparatorluğunun başşehrine, Bahreyn’e, Habeşiştan’a elçiler göndermiş ve İslâm’ı anlatmıştır.

Çünkü, İslâm en güzel nizamdır. İnsanoğlu için dünyada mutlu olmanın ve ahirette ebedî saadete ermenin reçetesini, mutluluğun yollarını gösteren bir nizamdır. Rahmeti bol olan Rabbimiz, kulların iki cihanda saadete ermeleri için, dâimâ İslâm’ı onlara tebliğ etmiştir. Onları İslâm’a çağırmıştır.

Peygamber efendimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) bu güzel nizamı, bu güzel hayat sistemini, Allah’ın rızasına uygun yaşama sistemini hakkıyla anlatmış ve etrafındaki o asr-ı saâdetin mümtaz insanları, sahâbe-i kirâm, Peygamber Efendimiz’in arkadaşları olan o mübarek nesiller, İslâm’ı en güzel şekilde anladıktan sonra, hadis-i şerifleri rivayet ederek; Peygamber (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) Efendimiz’in emirlerini, tavsiyelerini, Kur’an-ı Kerim’in ahkâmını; Kur’an-ı Kerim’in bizzat kendisini, ayetlerini, fıkhı cihana yaymışlardır. Coğrafyayı zorlamışlar, okyanuslara ulaşmışlar ve kıtaları geçmişlerdir. İslâm, doğuşundan kısa bir zaman sonra yeryüzündeki bir çok yere kuvvetli bir şekilde ulaşmıştır.

Kâfirler küfrü yaymağa çalışıyorlar, îmanı alt etmeye çalışıyorlar; mü'minler de İslâm'ı kalkındırmağa, yaymağa, anlatmağa çalışıyorlar. Bu yayma ve çalışma, öğretme, tebliğ ve irşad işleri Peygamber Efendimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem), tarafından başlatılmış ve kıyamete kadar da devam edecektir. Hak batıl mücadelesi her zaman olduğu gibi bundan sonra da devam edecektir.

Hz. Peygamber (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) ilahî görevini mübarek ömrü boyunca yılmadan çalışarak en üstün şekilde başardı. Cümle insanlığa peygamber olarak gönderildiğinden, tebliğatını sadece kendi kavmine yapmakla yetinmedi, asrının zor şartlarına ve son derece kısıtlı ulaşım ve iletişim imkânlarına rağmen mesajını, tüm civar ülkelere elçiler göndererek ve mektuplar yazarak (ki bunların bazısı bugün müzelerde mevcuttur) herkese ulaştırdı; Bizans ve İran Sasani imparatorlarını, Mısır, Habeş, Bahreyn... krallarını İslâm'a davet eyledi.



[1] Derleyen, YETER Hasan Vehbi, Emekli öğretmen, Honaz / 2007

[2] Sözlük manaları

Hiç yorum yok: