22 Ağustos 2008 Cuma

ŞECÂATLI OLMAK

ŞECÂATLI OLMAK[1]

*Ürkek biri tehlikeden önce çekingen, tehlike sırasında korkak, tehlikeden sonra da cesurdur. JEAN PAUL RİCHTER

Şecâat: Yiğitlik, yüreklilik, korkusuzluk, bahadırlık, cesâret, kahramanlık, gereğinde tehlikelere atılabilme özelliği, kalp metinliği demektir. Korkulu anda kalp kuvveti ile cesaretini muhafaza etmedir.[2]

Hak yolunda mukaddesatı korumak için gösterilen yiğitlik (şecaat), çok kıymetli bir huydur. İnsan hakkın korunması için gayret göstermeli, haksızlık karşısında da korkaklık gösterip geri çekilmemelidir.

Kişinin savaş, şiddet ve tehlike sırasında cesaret ve yüreklilik göstermesi, bunlardan yılmaması ve ölümü küçümsemesi şecâattır.

Şecâatın ifrat hâli tehevvürdür ki bu, insanın birden bire öfkeye kapılarak lüzumsuz yere tehlikelere atılması ve güç yetiremeyeceği düşmanla savaşa tutuşup kendisini ölüme terketmesidir. Hakîkî bir müminden istenen, cahiliye şairlerinin o denli övgü ile bahsettikleri hayvanî cesaret değil, Allâh’a ve kıyâmet gününe kuvvetle îmândan kaynaklanan bir kahramanlıktır.

Şecâatin Karşıtı "Cebanet (korkaklık)"dır. Sabır ve sebât gösterememek, savaşmak gereken yerde korkuya kapılarak bozulmak ve kaçmaktır.

Şecâate yakın mânâda bir de “necdet” kelimesi kullanılmaktadır. Necdet, korku ve dehşet dolu olağan üstü hâller karşısında sabır ve sebat göstermek, korkuya düşüp uygunsuz bir iş yapmamaktır. Yüreklilik,Yiğitlik ve cesurluk da kahramanlık için kullanılır. Necdet de Yiğitlik, hamaset, cesaret, anlamlarında kullanılan eş anlamlı kelimelerdendir.

Necdet sâhibi, korkulu hâllerde, sıkıntılı işlerde sabır ve sebât eder (kararlılık gösterir), bağırıp çağırmaz, uygunsuz iş yapmaz. (Ali bin Emrullah)

Necdet sâhibi olmak insanı yükseltir. Korkaklık ise zelîl eder (alçaltır). (Celâleddîn Devânî)

Şecâatin temeli, Allahü teâlânın takdîrine râzı olmak, O'na tevekkül etmek, O'na güvenmektir. Şecâat sâhibi olan, dertlere, belâlara göğüs gerer, dayanır, sabır eder. (Muhammed Hâdimî)

Ey oğlum! Üç şey, üç şey ile bilinir: Hilm (yumuşaklık) gazap ânında, şecâat harb meydanında, kardeşlik ise ihtiyâç ânında. (Lokman Hakîm)

Şecaatlı bir kimse hakk için canını feda eder. Vazifesi olmayan işe karışmaz.

Allah Resûlü ve sahabelerinden ilham alan büyük sûfi Necmeddin Kübra Hazretleri, memleketi Harezm, Moğol işgaline maruz kalınca talebeleriyle birlikte kahramanca direnmiş ve şehit düşmüştür. Tasavvuf kültüründe şehâdet özlemini virt hâline getiren, serhatlerin güvenliğini sağlamak için uç boylarında iskân eden ve kahramanlık örneği sergileyen alperenler, şecâat ve cesaretin en önemli temsilcileri olmuşlardır.

Şecaat, insanlarda bulunan ve bütün iyi huyların kaynağı olan dört ana huydan biridir. Diğerleri ise hikmet, adalet ve iffettir. Herkes bu dört huy ile öğünür.

KISSA VE HİKAYELER

SEN DE AMİN DE!

* İKİ ŞEY, AKLI VE TEDBİRİ BOZAR; BİRİ ACELE ETMEK,

DİĞERİ DE OLMAYACAK ŞEYİ İSTEMEK. (HZ. ALİ)

Cahş oğlu Abdullah, Uhud savaşında, Ebi Vakkas oğlu Sa’d’a:

-Gel birlikte dua edelim. Herkes isteğine uygun dua etsin, diğeri de amin desin, Çünkü bu şekilde dua daha çok kabule layıktır, Dedi. İkisi bir köşeye çekilerek dua ettiler. Önce Sa’d hazretleri duaya başladı:

-Ey Allah’ım! Yarın savaş başladığında karşıma çok güçlü, cesur birini çıkar. O bana şiddetle saldırsın ki ben de ona şiddetle saldırayım. Sonra bana zafer nasip et, onu senin yolunda öldüreyim, mal varlığını elime geçireyim. Dedi. Abdullah (ra) da amin dedi. Sonra da Hz. Abdullah dua etti:

-Allah’ım! Yarın harp meydanında karşıma güçlü birini çıkar. O Çetin bir savaşçı olsun. Ona sert bir şekilde saldırayım ki o da bana ayni şekilde saldırsın. Sonra beni öldürsün, kulağımı, burnumu kessin. Sonra kıyamet günü huzuruna çıktığımda, Ey Abdullah, kulağın burnun neden kesik, buyurduğunda, Rabbim, senin ve Rasülünün yolunda kesildi, diyeyim. Sen de doğrudur benim yolumda kesildi diyesin, dedi. Hz. Sa’d da amin dedi. İkinci gün savaş başladı, ikisinin de duası istedikleri şekilde kabul edildi.

Sa’d (ra) diyor ki: Cahş oğlu Abdullah’ın duası benimkinden üstündü. Akşamleyin gördüm ki, onun burnu, kulağı kesilmiş halde şehit edilmişti.



[1] Derleyen, YETER Hasan Vehbi, Emekli öğretmen, Honaz / 2006

[2] Sözlük manaları

Hiç yorum yok: