26 Ağustos 2008 Salı

AHLAKSIZLIK

AHLAKSIZLIK[1]

* MÜMİNLERİN EN FAZİLETLİSİ, AHLAKI EN GÜZEL OLANDIR. (HADİS-İ ŞERİF)

Ahlak; Huy davranış demektir. Ahlâkımızın güzel olmasını istiyorsak islâmın ortaya koyduğu ahlâki kaideleri temel almamız gerekmektedir. Eğer bir insan bilhassa şehevi duygularla ilgili davranışlarını islâma uydurmuyorsa o zaman ahlâksızca davranıyor demektir. Yani islâmdan uzaklaşan insanlar ahlâksızlığın içine düşüyor demektir.

İnsanın davranışlarını kontrol eden bir mekanızma olmadığında insan oğlu artık Kur'an-ı Kerîm’in ifadesiyle; “Esfeli sefilin” “Aşağılıkların en aşağı” derecesine düşer. Kontrolünü kaybettiği için nefsinin istediği en aşağılık davranışları hürriyet adı altında işlemeye başlar. Hangi çeşit olursa olsun bu aşağılık davranışları yaptıkça nefsi daha fazlasını ister. Her tatmin olan isteğinden sonra daha fazlasını, daha saçmasını yapmayı arzular. Hal böyle iken hala tatmin olamamış, hala huzura kavuşamamıştır. Bunun da tek çaresi tövbe edip bu kötü davranışları terk etmesidir.

Bu aşağılık haller zamanla fertten topluma sıçrar. İşte Avrupa ve Amerika’nın şu anda içinde bulunduğu uyuşturucu ve fuhuş bataklığının hali ortadadır. Teknik ve modern gelişmeler toplumları huzura kavuşturamamış ahlâksızlık gittikçe artmıştır. Bütün çabalar, toplumun ekseriyetini içine alan bu ahlâksızlıktan kurtulabilmesi için yapılmaktadır.

Müminler kesinlikle kurtuluşa ermişlerdir.. Onlar eşleri ve cariyeleri dışında kalan herkese karşı mahrem yerlerini korurlar. Bu iki durumda ayıplanmaları söz konusu değildir. (Müminun , 6)

Fakat İslâm'ın Mekke'de devleti yoktu, yürütme gücü yoktu. Bundan dolayı daha ilk günlerinde yasakladığı bu suça herhangi bir ceza biçmemişti. Ama Medine'de devletini kurup yürütme gücüne sahip olunca iş değişti. Artık bu suça, bu suçun toplumu kirletmesine karşı vermiş olduğu mücadelede sadece yasaklamaları ve direktifleri yeterli görmedi. Sebebine gelince İslâm gerçekçi bir dindir. Sadece yasaklamaların ve direktiflerin yeterli olmayacağını da iyi bilir. Ayrıca dinin, insanların pratik hayatlarının dayandığı bir sistem, bir pratik düzen olduğu; sadece vicdanlarda yaşayan gizli duygulardan ibaret, otoritesiz, yasasız, yordamsız ve anayasasız bir kurum olmadığı gerçeğinin de farkında ve bilincindedir.

Mekke'de İslâm inancı bazı kalplere yerleşir-yerleşmez hemen bu kalplere egemen olan cahiliye kültürü ile mücadeleye girişerek onları temizleyip arındırma faaliyetine koyuldu. Fakat aynı İslâm Medine'de devletine kavuşarak şeriata dayalı bir otoriteye sahip olunca, yüce Allah'ın sistemini yeryüzünde belirli şekilde gerçekleştirme fırsatını elde edince toplumu fuhuştan koruma amacını gerçekleştirme hususunda -direktif ve öğüt vermenin yanısıra- yürütme otoritesini, caydırma ve cezalandırma biçiminde kullanmaya başladı. Çünkü, az önce söylediğimiz gibi, İslâm sadece vicdanlarda barındırılan saklı inançlardan ibaret değildir, bu inanç sisteminin yanısıra aynı zamanda inançlarını pratik hayatta yürürlüğe koyan bir devlet otoritesidir. Başka bir deyimle O, tek ayak üzerinde duran topal bir sistem değildir.

KISSA VE HİKAYELER

ÇARŞAFIN İÇİNDEN SANA NE

* GÜZEL KADIN İNSANIN GÖZÜNE, HUYU GÜZEL KADIN İSE RUHUNA HİTAP EDER. (VOLTAİRE)

Haçkalı Baba, bir gün karısı Zehra Hanımla birlikte yolda giderken arkalarından gelen biri nefsinin buyruğu ve gözünün kuyruğu ile Hoca'nın çarşaflı hanımını merak ediyormuş:

-Acaba bu çarşafın içinde nasıl bir beden var? Filan diye merak ederken, adamın içindeki hinliği ve hainliği gönül ekranında seyredip duran Hoca, adama yol kenarındaki bir evi göstererek:

-Ha bu evin içi nasil bir yerdur uşağum? diye sormuş.Adam:

-İlin evinin içinden dışından bana ne baba? diye cevap vermiş.

Bunun üzerine Haçkalı Baba:

-Doğru dersin daa! Doğru deysin eyi de... İlin çarşafından sana ne de içindekini merak edip duraysun daa? Diye gürleyince, adam ibiğini bükmüş toz olmuş.[2]



[1] Derleyen, YETER Hasan Vehbi, Emekli öğretmen, Honaz / 2007

[2] Haçkalı Baba, Mustafa Özdamar, Kırk Kandil, 2003

Hiç yorum yok: