20 Ağustos 2008 Çarşamba

NAMAZ KILMAK

NAMAZ KILMAK[1]

* NAMAZINI "VEDA EDEN'İN NAMAZI GİBİ KIL. MUAZ BİN CEBEL

İslam insan hayatını kuşatan yüce bir nizamdır. Bu ilahi nizamın temeli İman, direği namazdır. Namaz imanın alameti ve hayrın anahtarıdır.

Namaz, Peygamberimiz’in Peygamberliğinin ilk zamanlarında Müddessir sûresinin nüzûlüyle sabah ve akşam ikişer rekât olmak üzere farz kılınmıştı. Daha sonra Müzzemmil sûresinin ilk âyetleriyle gece namazı emredilmiş ve Müslümanlar bir yıl boyunca gece namazını farz olarak kılmışlardı. Müzzemmil sûresinin son âyetiyle bu farziyet kaldırılmış ve gece namazı nafile ibadet hâline gelmiştir. Beş vakit namaz ise Peygamberliğin 11. yılında Mîraç’ta farz kılınmıştır. Hicrete kadar hazarda ve seferde ikişer rekât olan bu namazlar, hicretten sonra Medîne’de mukim olanlar için dörde çıkarılmış, seferde ise iki rekât devam etmiştir. Hicret esnâsında Medîne’ye girerken Cuma namazı farz kılınmış, daha sonra da bayram namazları emredilmiştir. (Tâhirü’l-Mevlevî, s. 58-65)

Namaz miraçtaki buluşmanın ardından Cebrailsiz bir şekilde bizzat Allah tarafında farz kılınmış ve araya hiçbir vasıta girmemiştir.

Namaza benzeyen hiçbir ibadet yoktur. Namaz kılan kimse her türlü işten alakayı keser. Hak ile baş başa tarifsiz vuslat yaşatır. Diğer ibadetler böyle değildir. Mesela hacda oruçta hem ibadet yapar, hem alışveriş yapar.

Beş vakit namazın farz olmazı aşağıdaki Ayet-i Kerime'de şöyle açıklanmaktadır. Gündüzün iki ucunda, gecenin de ilk saatlerinde namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri (günahları) giderir. Bu, öğüt almak isteyenlere bir hatırlatmadır. (Hud, 114)

Gündüzün iki ucu öğle ve ikindiyi, gecenin ilk saatleri de akşam, yatsı ve sabah namazlarını belirtmektedir.

Namaz kılarken insan Kâbe'yi karşısında düşünmeli kimin huzurunda durduğunu tefekkür etmelidir. Namaz ruhun kuvvetidir. Ruhi sıkıntılara ve kalbi hastalıklara karşı bir şifadır. Kalbe yerleşmek isteyen kin, nefret, hased, kibir gibi hastalıkları öldürür. Kalbe Allah sevgisini ve onun yüceliğini yerleştirir. Kalbin huzur ve sükununu sağlar.

Namaz, dünyevî şeylerden uzaklaşıp Allâh’a yaklaşmak, bir tür melekleşmektir. Bu hâl, ancak namaza müdâvim olmak ve onu çokça kılmakla gerçekleşir. Bu maksadın hâsıl olması için, her fırsatta namaz kılarak kalbi buna ısındırmak gerekir. Bu temrinler sonucunda insanların üzerindeki ağırlıklar kalkar ve artık namaz kolayca kılınmaya başlanır. Böylece namazdan sonraki zamanlarda da aynı huşû ve huzûru devâm ettirebilirler.

Resûl-i Ekrem Efendimiz, namaza çok büyük bir değer vermiş ve onu en hayırlı amel olarak tavsîf etmiştir. Bir hadîs-i şerîflerinde:

İstikamet üzere olun. Bunun sevabını siz sayamazsınız. Şunu bilin ki, en hayırlı ameliniz namazdır. buyurarak (Muvatta, Tahâret, 6) namazın mü’min için ne kadar kıymetli olduğunu göstermiştir.

Kim namazları tam olarak edâ eder; namaz için gerekli olan abdestin hakkını verir, vakitlerine riâyet ederek kılar, rükûunu, huşûunu ve zikirlerini tam yerine getirir, tâdil-i erkâna riâyet ederse, o kişi kesinlikle kötülüklere cephe alır, rahmet deryâsına dalar ve Allâh Teâlâ onun hatâlarını affeder.

KISSA VE HİKAYELER

NAMAZINI KAÇIRMAMIŞ

*KULLA ŞİRK ARASINDA SADECE NAMAZIN TERKİ VARDIR.

ONU TERKETTİ Mİ ŞİRKE DÜŞMÜŞ DEMEKTİR. (HADİS-İ ŞERİF)

Zenbilli Ali Efendi, Bayezid-i Veli camisinin açılışında na­maz için toplanmış olan cemaate mihraba yakın bir yerden şöyle diyordu:

-Cemaat-i Müslimin! İçimizde ilk namazda imamlık yap­maya lâyık bir çok zevat vardır. Hangisini ötekisine tercih edeceğimizi bilemez hâle geldik. Bu durumda sizlere şöyle bir teklif sunuyorum. Baliğ olduğu günden şu ana kadar hiçbir namazını terk etmemiş kim varsa namazı o kıldırsın. Şim­di lütfen böyle olan zat mihraba geçsin, bekliyoruz.

Cemaat bir anda sükut kesilmişti. Kimse yerinden kalkmı­yor, mihraba geçmiyordu. Bir kişi Zenbilli'ye doğru yürüdü, kulağına eğildi ve:

-Rabb'ime şükürler olsun, şehzadeliğimde ve sultanlığım­da, hazarda da, seferde de bir vakit namazımı terk etmedim, dedi.

Bu sözlerden sonra mihraba geçti. Yüreklerde coşku ve ürperti hasıl eden bir sesle ellerini kaldırdı ve:

-Allahu Ekber! dedi.

İmam, Sultan İkinci Bayezid Han'dan başkası değildi.

Bir millet nasılsa, öyle idare edilir. Bir şeyin içinde ne varsa üzerindeki onun kaymağıdır, o şeyin özelliklerine daha çok havidir. Bu hâdisede olduğu gibi, ihtimal Os­manlı süzülse idi, Sultan olarak karşımıza yine aynı şa­hıslar çıkardı.[2]



[1] Derleyen, YETER Hasan Vehbi, Emekli öğretmen, Honaz / 2007

[2] Mesel Denizi, s:94

Hiç yorum yok: