6 Ağustos 2008 Çarşamba

ÂLİMLERİ SEVMEK

ÂLİMLERİ SEVMEK[1]

*ALLAH KİMİN HAKKINDA HAYIR MURAD EDERSE, ONU DİNDE ÂLİM KILAR. (HADİS-İ ŞERİF)

İlim sahibi, bilen, bilgin, bilgili, belli düzeyde bir bilgi birikimine sahip olan kimse demektir.

Âlim; bilgisi artıp ilerledikçe görüş açısı genişleyen ve bilgisi ile ihtisası dışındaki alanlarda hüküm vermekten çekinen, bildiklerinin doğruluğunu sürekli olarak araştıran kimsedir.

Âlim, ümmetin ileri gelen şahsiyeti demektir. Âlim, her hususta İslâm’ın izzetini koruyan, İslâm’ın hâkimiyeti için gayret sarfeden, Allah’ın ahkâmını uygulama hususunda ihmalkâr davranan yöneticileri her zaman hak yola çekmeye çalışan kimse demektir.

Âlim; yöneticiler zulüm ve adaletsizliğe sapınca onlardan ayrılan ve onlara karşı İslâmî bir tavır takınan kimsedir. İslâm âliminin, Allah’ın emirlerini çiğneyen yöneticilere yaltaklık eden İsrailoğulları âlimlerinden ayrı bir özellik taşıması, İslâmî izzetin gereğidir. Bu tavır İslâm âliminin takınması gereken bir tavırdır. İmam-ı Â’zam Ebû Hanîfe, imam Ahmed İbn Hanbel gibi vb. âlimlerin tavrı ve hassasiyeti bu idi.

Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

Allah kimin hakkında hayır murat ederse, onu dinde âlim kılar.

.... إِنَّمَا يَخْشَى اللَّهَ مِنْ عِبَادِهِ الْعُلَمَاء إِنَّ اللَّهَ عَزِيزٌ غَفُورٌ {28}

...Allah’ın kulları arasında ondan en çok korkan âlimlerdir... (Fâtır, 28) Bilmiyorsanız ilim erbâbına sorunuz. (Nahl, 43) Ayetleriyle, Kur’an’ın âlimler hakkındaki hükmü en açık bir şekilde belirtilmiştir.

Müslüman daima Hz. Peygamber’in dua buyurduğu gibi, Allah’tan dünya ve ahiretine yararlı bir ilim ister

Âlimler peygamberlerin vârisleridir. (Buhârî, ilim, 10) buyuran Resulullah âlimlerin toplumu yönlendirme hususunda peygamberlere vekil ve halef olduklarını beyan etmiştir.

KISSA VE HİKAYELER

SARIK VE SAKAL

*TEK BİR FAKİH, ŞEYTANA BİN ÂBİDDEN DAHA YAMANDIR. (HADİS-İ ŞERİF)

Eski elbiseli, fakir ve köse bir alim, bir kadı’nın mahkemesinde alimler sırasında üst sırada oturur. Kadı gerek giyiminden gerekse tanımadığından olacak sert sert bakar. Bunun üzerine, Kadının adamı fakir alimin yanına gelerek:

-Buradan kalk. Haddini bil burası senin yerin değil. Herkes meclisin üst tarafına layık olamaz. Senin yerin aşağısı ya git oraya otur, ya da çık git, der.

Alim, bakar ki olacak gibi değil, kalkar ve aşağılarda bir yere oturur. Derken alimler fıkıh konusunda tartışmaya başlarlar.

Hayır, evet, kabul edemem, ben haklıyım, şeklinde her biri birbirine üstünlük kurma sevdasıyla mücadelelerini sürdürür her biri bir dövüş horozuna döner. Bir karmaşadır gider. Fakir alim dayanamaz kalkarak:

-Lütfen bir kere de beni dinler misiniz? Bu konuda benimde söyleyeceğim birkaç söz var.

-Buyurun, iyi bir şeyler biliyorsan söyle.

Alim, çok güzel bir üslup ve konuya hakimiyeti ile onları ikna etmekle kalmaz aynı zamanda gönüllerini de fetheder. Kadı, hatasını anlar, onun faziletinide takdir ederek, raftan cübbesini, sarığını indirip takdim etmek ister ve:

-Yazık olsun, senin kıymetini bilemedik. Meclisimize teşrifinizden dolayı teşekkürlerimizi sunamadık. Sizin bu kadar fazilet ile meclisin son kısımlarında oturmanızdan dolayı çok müteessirim.

Kadının iltifatı üzerine adamı da koşar, gelir, iltifatlara başlar, gönlünü almağa çalışır. Kadı’nın takdim ettiği sarığı, fakir alimin başına sarmağa çalışır. Ancak alim:

- Dur, çekil o sarığı sarmak istemem. Çünkü elli arşınlık sarığı sararsam, bana kibir gelir. Yarın eski elbiseli birisini görürsem, onları beğenmemezlik yaparım. o sarık başımda oldukça, beni görenler, halkı gözümde küçük göstermeğe uğraşırlar. Sen sen ol! Sarığa, sakala bakıp da kafa tutma. Çünkü sarık pamuktandır, sakal ise bir tutam ot gibidir. İnsan başına akıl ve beyin lazımdır. Böyle sarıklar senin ve senin gibilerin başına lazımdır, der ve verilenleri rededer.[2]



[1] Derleyen, YETER Hasan Vehbi, Emekli öğretmen, Honaz / 2007

[2] Bostan ve Gülistan’dan uyarlanmıştır.

Hiç yorum yok: