6 Ağustos 2008 Çarşamba

ALÇAK GÖNÜLLÜ OLMAK

ALÇAK GÖNÜLLÜ OLMAK[1]

*İNSANOĞLU TOPRAKTAN YARATILMIŞTIR, EĞER TOPRAK GİBİ ALÇAKGÖNÜLLÜ OLMAZSA İNSAN DEĞİLDİR. (SÂDÎ)

Müslüman kimsenin özel­likle müslüman kardeşlerine karşı zengin ve fakir arasında fark gözetmeden alçak gönüllü olması la­zımdır.

Tevâzu; alçak gönüllülük, kendini büyük görmemektir. Bunun karşıtı “tekebbür”dür. Kendini büyük görmek, bulunduğu derecenin çok üstünde saymak, geçici şeylere güvenerek ona buna çalım satmak ve gururlanmaktır ki çok kötü bir huydur.

Tevâzu sahibine mütevazi insan denir. Olgunlaşmak ve yücelmek isteyen her müslüman, mütevazi olacaktır. Zira tevazu, Allah’ın yüceliği karşısında insanın kendi zayıflığını kabul etmesi, sahip olduğu mal, mülk, mevki ve makam sebebiyle büyüklenmemesidir.

Tevâzu; alçak gönüllü olmak, Hakk’a boyun eğmek ve hakkı kabul etmektir. Tevâzuun azlığı kibir alâmeti, aşırılığı ise zillettir.

Hadis-i şerifte; Tevâzu edene müjdeler olsun, buyuruldu.

Tevâzu; Kendisinden küçük olanları hakir görmemek ve akranları arasında kendine büyük süsü vermemek, herkesle görüşüp konuşmaktır.

Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: Mütevazi olan bir kişi kuyunun dibinde olsa Allahu Teâlâ bir rüzgar gönderip onu çıkarır.

Furkan 63. Rahmanın has kulları onlardır ki, yer yüzünde tevazu ile yürürler ve kendini bilmez kimseler onlara laf attığında (incitmeksizin) "Selam!" derler (geçerler);

63"وَعِبَادُالرَّحْمَانِ الَّذِينَ يَمْشُونَ عَلَىالْاَرْضِ هَوْنًا وَاِذَخَاطَبَهُمُ الْجَاهِلُونَ قَالُوا سَلاَمَا."

Tevâzû'un zirvesine taht kuran Allah Resulü, hiçbir yemeğe kusur bulmazdı. İsteği varsa yer, iştihası yoksa terk ederdi. Keçe üzerinde oturur, hasır üzerinde uyuduğu olurdu. Sade giyinir ve Bana vahiy olunmayan hususlarda sizden biri gibiyim, (Feyzü'l-Kadir, c. 3, sh. 12.) buyururdu.

Ashabtan Ebû Hüreyre (r.a.), Medine valisi bulunduğu sırada, sırtı­na bir kucak odun yüklenmiş bir halde çarşı içinde görüldü. Hem yürü­yor, hem de "Valiye yol verin, valiye yol açın" diyordu. Onlar, kibri semtlerine yaklaştırmaz ve böyle bir hissin içlerinde yeşerdiğini anla­dıklarında onu kökleyip atmak için akla kolay ve nefse zor gelen bu gibi teşebbüsleri tatbike koyulurlardı.

KISSA VE HİKAYELER

SIRTIMA BİNECEKSİN

*TEVÂZU YAPTIĞIN GÜZEL İŞLERE BAKIP KENDİNİ BEĞENMEMEN VE ŞIMARMAMANDIR. (EBÛ SÜLEYMAN DÂRÂNÎ)

Sehl bin İbrâhim şöyle anlatıyor:

İbrâhim bin Edhem'le dost idik. Bir keresinde ağır bir hastalığa tutulmuştum. Bunun üzerine İbrâhim bin Edhem, elindeki bütün her şeyi benim sıhhatim için harcadı. Sonra iyileşmeye başladım. Bir ara kendisinden canımın çektiği yiyecek bir şeyler istedim. Elinde bir şeyi kalmadığından merkebini satıp arzumu yerine getirdi. Sıhhate kavuştuğumda bir yere gitmek için merkep lâzım oldu ve:

- Ey İbrâhim, merkep nerede? diye sordum.

İbrâhim bin Edhem:

- Sattık, dedi.

Sıhhatim yol yürümeye müsâit olmadığı için:

- Peki ama şimdi ben neye bineceğim? dedim.

O ârifler sultânı:

-Sırtıma bineceksin, kardeşim! dedi ve beni üç konak mesâfesi boyunca sırtında taşıdı.



[1] Derleyen, YETER Hasan Vehbi, Emekli öğretmen, Honaz / 2007

Hiç yorum yok: