11 Ağustos 2008 Pazartesi

HELAL KAZANMAK

HELAL KAZANMAK[1]

*Sizden biriniz kendisi için istediğini din kardeşi için de istemedikçe kamil mü’min olamaz. (HADİS-İ ŞERİF)

Helal; İslâmî bakımdan kullanılabilmesine veya yapılmasına, yenilip içilmesine, dinlenmesine, bakılmasına veya dokunulmasına izin verilen şey. Allah’ın müsade ettiği şey. Dinin kurallarına aykırı olmayan dürüst yoldan edinilmiş, alın teriyle kazanılmış olan. Temiz, yenilebilir, kullanılabilir her şeydir.[2]

Ey îmân edenler! Size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yiyin! (Bakara 172) buyurmuştur.

Resûl-i Ekrem daha sonra şunları söyledi:

Bir kimse Allâh yolunda uzun seferler yapıyor. Saçı başı dağınık, toza toprağa bulanmış vaziyette ellerini gökyüzüne açarak: Yâ Rabbî! Yâ Rabbî! diye yalvarıyor. Halbuki onun yediği harâm, içtiği harâm, gıdası da harâmdır. Böyle birinin duâsı nasıl kabul edilir! (Müslim, Zekât, 65)

Allâh Resûlü’nün bildirdiği ölçüler böylesine açıktır. Demek ki bir kimse, din uğrunda savaşmak için canını ortaya koysa, saçı başı dağınık, toza toprağa bulanmış vaziyette, dinine hizmet etmek için uzun seferler yapsa bile, harâm lokma ile beslendiği takdirde, onun bu fedakârlığının hiçbir değeri yoktur. Müslümanı dünyânın en temiz insanı yapan, inancının yanında dininin emirlerine uygun olarak yaşaması, temiz ve helâl gıda ile beslenmesi ve böylece hem maddesini hem de mânasını temizlemesidir.

Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: Ey mü'minler! Allahü teâlânın size helâl ettiği tayyib yâni güzel şeyleri kendinize haram etmeyiniz! Helâllere haram demeyiniz! Allahü teâlâ helâl ettiği şeylere haram diyenleri sevmez. (Mâide ; 87)

Duânın kabûl olması için helâl lokma yiyin. (Kimyây-ı Seâdet)

Her gün helâlinden alış-veriş yapmam, geceleri ibâdet, gündüzleri oruçla geçirmemden bana daha sevimlidir. (Muâviye bin Kurre)[3]

Huzurlu bir toplum oluşturmayı hedef alan İslâm’ın Yüce Peygamberi, (s.a.v.) “Kazancın hangisi en iyi ve temiz olanıdır?” şeklinde sorulan bir soruya, Kişinin el emeği ve aldatma bulunmayan meşru ticaret ile elde edilen kazançtır. Cevabını vermiştir. Bir başka hadislerinde ise, Hiç kimse elinin emeğinden daha hayırlı bir şey yememiştir. Buyurmuştur.

İslâm’da asli ve tabii kazanç yolu emektir. Müslüman, çalışmadan başkalarının sırtından veya gayri meşru yollardan kazanç elde etmekten şiddetle sakınmalı; kazancının nereden nasıl geldiğine dikkat etmelidir. Zira haram fiillerden biri işlenince, diğerine kapı açılır ve haramlar normal karşılamaya başlar. Böylece toplum huzurunun temelini teşkil eden başkalarının hakkını gözetme, hizmet etme, yardımda bulunma gibi asil duygular yok olur.

Yüce Allah, Ey insanlar! Yer yüzündeki şeylerin helal ve temiz olanlarından yiyin. (Bakara, 168); Allah’ın size rızk olarak verdiklerinden helal, iyi ve temiz olarak yiyin ve kendisine îman ettiğiniz Allah’a karşı gelmekten sakının. (Maide, 88) anlamındaki âyetlerde, helal ve temiz rızk yenilmesini emretmektedir.

Müminlerin, Allah’ın bu emrine uyarak meşru işlerde çalışmaları, helalinden kazanmaları, haram gıdalarla beslenmeleri ve çoluk çocuğuna da haram yedirmemeleri gerekir. Bu husus, hem ibadetlerimizin kabulü hem de sosyal hayatımızın güven ve huzuru için önemlidir.

KISSA VE HİKAYELER

İPİN HESABI

*Başkalarının hataları ve fenalıkları ile uğraşarak ruhunu karartma.

Islah edilmesi gereken biricik insan kendinsin. EMERSON

Zenginin biri ölümden ve kabirdeki yalnızlıktan çok korkuyormuş. "Öldüğüm geceyi kim kabre girerek sabaha kadar benimle geçirirse servetimin yarısını ona bağışlıyorum" diye vasiyet etmiş. Öldüğünde "Kim birlikte kabre girip sabahlamak ister?" diye araştırmışlar. Kimse çıkmamış. Nihayet bir hamal, "Benim sadece bir ipim var, kaybedecek bir şeyim yok. Sabaha kadar durursam zengin olurum." diye düşünerek kabul etmiş. Vefat eden zengin ile birlikte defnetmişler. Sorgu sual melekleri gelmiş. Bakmışlar kabirde bir ölü, bir canlı var. "Nasıl olsa bu ölü elimizde... Biz şu canlı olandan başlayalım" demişler ve hamalı sorgulamaya başlamışlar. "O ip kimin? Nereden aldın? Niye aldın? Nasıl aldın? Nerelerde kullandın?" Sabaha kadar sorgu sual devam etmiş, adamın hesabı bitmemiş. Sabahleyin kabirden çıkmış.

-Tamam, servetin yarısı senin, demişler.

-Aman, demiş hamal, istemem, kalsın. Ben, sabaha kadar bir ipin hesabını veremedim. O kadar servetin hesabını nasıl veririm?

Hayatını ve hayatın içerisinde istifade edilen lütufların hesabını vermek hafife alınacak şey değildir.[4]



[1] Derleyen, YETER Hasan Vehbi, Emekli öğretmen, Honaz / 2006

[2] Sözlük manaları

[3] İnternet ansiklopediler

[4] AKAR, Mehmet; Mesel Denizi, Nil Yayınları, İstanbul 2001, s. 156

Hiç yorum yok: