11 Ağustos 2008 Pazartesi

HEDİYELEŞMEK

HEDİYELEŞMEK[1]

*İçinizde hayra çağıran, iyiliği emredip, kötülükten sakındıran bir

topluluk bulunsun. (Al-i imran:104)

Hediye; Bir kimseye ikrâm için bağış olarak verilen veya gönderilen mal.

Mü’minler arasındaki kardeşlik bağlarını kuvvetlendirici güzel adet ve davranışlardan biri de hediyeleşmektir. Fahr-i Cihân Efendimiz, ümmetinin birbirlerine karşı olan muhabbet ve bağlılıklarının artması için hediyeleşmeyi teşvik etmiş, kendisi de hediye vermiş ve hediye kabul etmiştir. Hz. Âişe vâlidemiz:

Resulullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- hediyeyi kabul eder ve ona mukabelede bulunurdu. demektedir. (Buharî, Hibe, 11)

Allâh Resûlü -sallallâhu aleyhi ve sellem-, hediyeyi küçük büyük demeden kabul ederek, vereni sevindirme konusundaki hassasiyetini şöyle dile getirmektedir:

Eğer paça veya kürek eti yemeğe dâvet edilsem, derhal giderim. Şayet bana kürek veya paça hediye edilse, hemen kabul ederim. (Buhârî, Hibe, 2) Bu hareketinin hikmetini ise:

Hediyeleşiniz ki, sevginiz artsın! (Münâvi, III, 271) sözüyle beyan etmiştir. Nebiyy-i Ekrem Efendimiz, hediyeleşmenin insanları birbirine nasıl yaklaştırıp sevdirdiğini anlatmak için de:

Hediyeleşiniz; zira hediye, kalpteki kin ve nefreti yok eder. Hiçbir kadın komşu kadına verdiği hediyeyi, koyun paçasından bir parça bile olsa küçük görmesin! buyururdu. (Tirmizî, Velâ, 6)

İslâm, hayâtın her alanını kuşatacak şekilde prensipler getirmiş ve hiç bir alanı boş bırakmamıştır. İnsanların rahat ve huzûr içinde yaşayabilmelerini temin edecek bu edep kâidelerini Üsve-i Hasene Efendimiz yirmi üç yıllık nübüvvet hayatı boyunca ashâbına tâlim ederek insanlığa büyük bir medeniyet takdim etmiştir.

Enes bin Malik’in bildirdiğine göre Rum hükümdarı, Peygamberimiz’e atlastan altın sırmalı, uzun yenli bir kürk hediye etmişti. Efendimiz onu sırtına giyince halk:

-Yâ Rasûlallâh! Bu, sana semâdan mı indirildi? dedi. Allâh Resûlü:

-Pek mi hoşunuza gitti? Varlığım kudret elinde bulunan Allâh’a yemin ederim ki Sa’d bin Muaz’ın cennetteki peşkirlerinden bir peşkir bile bundan daha hayırlı, daha güzeldir! buyurdu. Sonra da, onu sırtından çıkarıp Hz. Ca’fer’e gönderdi. Ca’fer -radıyallâhu anh- onu giyince Efendimiz:

-Ben bunu sana giyesin diye göndermemiştim! dedi. Hz. Ca’fer:

-Onu giymeyip de ne yapacağım? diye sorunca Sevgili Peygamberimiz:

-Kardeşin Necaşi’ye gönder! buyurdu. (İbn-i Hanbel, III, 229; İbn-i Esir, Üsüdü’l-gâbe, I, 324)

KISSA VE HİKAYELER

GEMİCİ

*İnsan gönlünü çıkarıp, avucuna koyarak, başkaları önünde, mahcup olmadan, dolaşabilmelidir. KUTADGU BİLİG

Bir zamanlar gemi ile yolculuk yapıyordum. Yanımda değerli insanlar vardı. Onlarla konuşuyor, bilgilerinden yararlanmaya çalışıyordum. Hayatımda hiç böyle güzel ve yararlı bir yolculuk yapmamıştım.

Hava güzeldi. Küçük gemimizin yol aldığı Dicle’nin suları durgundu. Nehrin her iki sahilinde zaman zaman güzel manzaralar beliriyor, tarlalarında çalışan çiftçiler uzaktan el sallıyorlardı. Bir ara uzaklarda yol almaya çalışan bir sandal gözüme ilişti. İçinde iki balıkçı vardı. Ne var ki, hava birden bozdu. Sandal nehrin ortasındaki bir girdaba doğru sürüklenmeye başladı. Sonra, birden ters döndü ve battı. Ne olduğunu anlamadan balıkçılar kendilerini Dicle’nin sularında buldular.

Gemiden bu felaketi seyrediyorduk. Zavallı adamlar çırpınıyor, kurtulmaya çalışıyorlardı. Gemide bulunan iyiliksever bir adam, gemiciye dönerek:

- Şu iki balıkçıyı kurtar, her biri için sana elli altın vereyim, dedi.

Gemici hemen suya atladı. Birini kurtardı fakat diğeri girdabın içinde gözden kayboldu. Adamcağız boğulup gitmişti.

Gemiciye:

- Zavallı adamın ömrü kalmamış. Birini kurtardın ama diğerini kurtarmaya vakit kalmadı, dedim. Gemici güldü ve:

- İşin doğrusuna bakarsan, benim gönlüm önce bu genci kurtarmak istedi. Çünkü, bir zamanlar çölde kalmıştım. Kardeş olan bu iki adama rastladım. Kurtardığım kişi beni devesine bindirdi. Çölde aç, susuz kalarak ölmekten, vahşi hayvanlara yem olmaktan kurtardı. Halbuki diğerinden bir kamçı yemiştim, dedi.

Gemiciden bu sözleri duyunca içimden şöyle geçirdim:

- Elinden geldiği kadar kimsenin gönlünü incitme. Herkese yardımcı ol. Zavallı insanların işini yap. Darda kalmışların halini anla ve onlara iyilikte bulun. Çünkü gün gelir, senin de görülecek bir hesabın olur. Sen başkalarının işini yap ki, onlar da seni görüp gözetsinler. İşlerini yapsınlar. Zaten Allah Teâlâ da: “Herkes kendi yaptığının karşılığını görecektir. İyilik eden de kötülük eden de, kendisi için yapmış olur” buyurmuyor mu?[2]



[1] Derleyen, YETER Hasan Vehbi, Emekli öğretmen, Honaz / 2006

[2] Sâdi-i ŞİRAZİ (Gülistan)

Hiç yorum yok: