11 Ağustos 2008 Pazartesi

FEDAKARLIK YAPMAK

FEDAKARLIK YAPMAK[1]

*Ey Hâfız Emin! Ebedî yolculuğun, bir Cum’a seherinde hizmet aşkı ile koştururken oldu. Bu, kahramanca ve yiğitce ölümü karşılamaktı. Muhakkak ki, göğsün Kur’ân, kalbin îmânla doluydu, dudaklarında Rabbin zikri vardı. Vuslatın mübârek olsun! Osman Nûrî TOPBAŞ

Fedakar; Mukaddes değerler için şahsi menfaatını hiçe sayabilen insan fedakardır, bunun yaptığı davranış da fedakarlıktır. Özveriliktir. Bir şeyi feda etmekten çekinmeyen. Her türlü zorluklara göğüs gererek davası uğruna sebat eden kişi fedakardır.

Fedakarlık, kendi ihtiyacı olduğu halde malını kullanmada din kardeşini kendine tercih etmeye denir. Sahabenin hayatında bunun erişilmez örnekleri vardır. Kendi haklarından feragat ederek kardeşinin daha iyi yaşayabilmesi için gayret içinde olmuşlardır.

Huzeyfe oğlu Ebu Cehm (ra) hazretleri diyor ki: “Yermuk savaşında amcamın oğlunu aramaya çıkmıştım. Yanıma biraz su da aldım, belki suya ihtiyacı vardır da içiririm diye. Tesadüfen onu buldum ölmek üzere idi. Boğazına su akıtayım mı? Diye sordum. İşaretle evet dedi; fakat tam bu sırada yanı başımızda ölmek olan başka biri ah etti.

Amcamoğlu sesi işitince içmekten vazgeçti, işaretle suyu ona götürmemi istedi. Suyu aldım onun yanına gittim, baktım, Ebu’l as oğlu Hişam idi. Yanına henüz varmıştım ki yakınında bir başka sahabi acıyla inledi. Hişam işaretle suyu ona götürmemi istedi. Suyu alıp ona gittim, fakat ben varıncaya kadar ölmüştü. Hişam’ın yanına döndüm, o da ruhunu teslim etmişti. Hemen amcam oğlunun yanına koştum, o da cansız yatıyordu.” (inna lillahi ve inne ileyhi râciûn.)

Şu fedakarlığın derecesine bakınız ki, susuzluktan ölmek üzere olduğu halde, kendisine ikram edilen suyu içmeyip kardeşine gönderiyor ve susuzluktan ölüyor. Ölürken, hisleri ve şuurları kaybolmak üzere iken bile diğer kardeşlerine yardım etmeye çalışıyor.

Bunun yanısıra Allah’a iman edenlerin Allah’ın yardımı ve vaatleriyle müjdelenmeleri ve insanlara zulmedenlerin de Allah’tan alacakları karşılık ile uyarılıp korkutulmaları da son derece önemlidir. Allah’ın "Sizden; hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır. (Al-i İmran, 104) ayetiyle bildirdiği gibi insanları hakka yöneltmek de yine Müslümanlara düşen bir sorumluluktur.

İslam dinine hizmet etmek isteyen insanlar da maddi ve manevi eksikliklerle, zorluk ve sıkıntılarla karşı karşıya olabilirler. Ancak tüm bu eksiklikleri ve zorlukları yaratan da alemlerin Rabbi olan Allah’tır. Ve insan bu şartlar altında nasıl bir ahlak göstereceği ile denenmektedir. Önemli olan herşeyin hayır yönünü görmek ve eldeki tüm imkanlarla Allah’ın dininin yayılması için gayret göstermektir.

Her insanın güzel ahlaklı ve vicdanlı bir insan olduğu sürece iyilik ve hayır adına yapabileceği pek çok güzel şey vardır. Örneğin çok ağır bir yük kaldırılacağı zaman, yükün etrafında bulunan on beş kişiden sadece dördü yükün altına girseler ve diğerleri "biz zaten zayıf, çelimsiz kimseleriz, bizim yardımımızdan ne olur" diye kenarda dursalar bunun isabetli bir karar olmayacağı bellidir. Ancak on beş kişinin on beşi de yükün altına girse ve her biri gücünün yettiği oranda yükü kaldırsa o dört kişinin omzundaki ağırlık çok hafifleyecektir. Kimin neyi ne kadar yaptığı değil, gücünü ne kadar kullandığı önemlidir.

KISSA VE HİKAYELER

TUZLU KAHVE

*Düşünmeden konuşmak, nişan almadan ateş etmeye benzer. İNGİLİZ ATASÖZÜ

Kıza bir partide rastlamıştı. O gün peşinde o kadar delikanlı vardı ki.. Partinin sonunda kızı kahve içmeye davet etti.

Kız parti boyu dikkatini çekmeyen oğlanın davetine şaşırdı, ama tam bir kibarlık gösterisi yaparak kabul etti. Hemen köşedeki şirin kefeye oturdular. Delikanlı öyle heyecanlıydı ki, kalbinin çarpmasından konuşamıyordu. Onun bu hali kızın da huzurunu kaçırdı.. "Ben artık gideyim" demeye hazırlanırken, delikanlı birden garsonu çağırdı..

-Bana biraz tuz getirir misiniz, dedi.. "Kahveme koymak için.."
Yan masalardan bile şaşkın yüzler delikanlıya baktı..Kahveye tuz!..

Delikanlı kıpkırmızı oldu utançtan, ama tuzu kahvesine döktü ve içmeye başladı. Kız, merakla:

-Garip bir ağız tadınız var; dedi..

Delikanlı anlattı:

-Çocukken deniz kenarında yaşardık. Hep deniz kenarında ve denizde oynardım. Denizin tuzlu suyunun tadı ağzımdan hiç eksilmedi. Bu tatla büyüdüm ben.. Bu tadı çok sevdim. Kahveme tuz koymam bundan. Ne zaman o tuzlu tadı dilimde hissetsem, çocukluğumu, deniz kenarındaki evimizi ve mutlu ailemi hatırlıyorum. Annemle babam hala o deniz kenarında oturuyorlar.. Onları ve evimi öyle özlüyorum ki..

Bunları söylerken gözleri nemlenmişti delikanlının.. Kız dinlediklerinden çok duygulanmıştı.

İçini bu kadar samimi döken, evini, ailesini bu kadar özleyen bir adam, evi, aileyi seven biri olmalıydı. Evini düşünen, evini arayan, evini sakınan biri.. Ev duyusu olan biri..

Kız da konuşmaya başladı.. Onun da evi uzaklardaydı.. Çocukluğu gibi.. O da ailesini anlattı. Çok şirin bir sohbet olmuştu.. Tatlı ve sıcak.. Ve de bu sohbet öykümüzün harikulade güzel başlangıcı olmuştu tabii.. Buluşmaya devam ettiler ve her güzel öyküde olduğu gibi, prenses, prensle evlendi. Ve de sonuna kadar çok mutlu yaşadılar.

Prenses ne zaman kahve yapsa prensine içine bir kaşık tuz koydu, hayat boyu.. Onun böyle sevdiğini biliyordu çünkü.. 40 yıl sonra, adam dünyaya veda etti.

"Ölümümden sonra aç" diye bir mektup bırakmıştı sevgili karısına.. Söyle diyordu, satırlarında..

"Sevgilim, bir tanem..

Lütfen beni affet. Bütün hayatımızı bir yalan üzerine kurduğum için beni affet. Sana hayatımda bir kere yalan söyledim.. Tuzlu kahvede.. İlk buluştuğumuz günü hatırlıyor musun?. Öyle heyecanlı ve gergindim ki, şeker diyecekken “Tuz” çıktı ağzımdan.. Sen ve herkes bana bakarken, değiştirmeye o kadar utandım ki, yalanla devam ettim. Bu yalanın bizim ilişkimizin temeli olacağı hiç aklıma gelmemişti. Sana gerçeği anlatmayı defalarca düşündüm. Ama her defasında korkudan vazgeçtim.

Şimdi ölüyorum ve artık korkmam için hiçbir sebep yok.. İste gerçek.. Ben tuzlu kahve sevmem. O garip ve rezil bir tat.. Ama seni tanıdığım andan itibaren bu rezil kahveyi içtim. Hem de zerre pişmanlık duymadan. Seninle olmak hayatımın en büyük mutluluğu idi ve ben bu mutluluğu tuzlu kahveye borçluydum. Dünyaya bir daha gelsem, her şeyi yeniden yaşamak, seni yeniden tanımak ve bütün hayatımı yeniden seninle geçirmek isterim, ikinci bir hayat boyu daha tuzlu kahve içmek zorunda kalsam da.."

Yaşlı kadının gözyaşları mektubu sırılsıklam ıslattı. Lafı açıldığında bir gün biri, kadına "Tuzlu kahve nasıl bir şey" diye soracak oldu..

Gözleri nemlendi kadının..

-Çok tatlı!.. dedi.



[1] Derleyen, YETER Hasan Vehbi, Emekli öğretmen, Honaz / 2006

Hiç yorum yok: