11 Ağustos 2008 Pazartesi

EVLİLİKTE ÂDÂPLARI ÖĞRENMEK

EVLİLİKTE ÂDÂPLARI ÖĞRENMEK[1]

* ERKEK VEFAKAR, KADIN CEFAKAR OLMALIDIR. TÜRK ATASÖZÜ

Evlilikte ilk şart, karşılıklı sevgi ve saygıdır. Arkadaşlıkta olduğu gibi, evlilikte de sevgi, saygı ve bunların yol açtığı içten yakınlık, bazı temel kuralları hiçe saymak anlamına gelmez. Evlilikte de tarafların uyması gereken bazı görgü kuralları vardır. Bu kurallara uyulmadığı takdirde, birbirleriyle böylesine yakın yaşamak zorunda olan iki insanın (ve daha sonra çocukların) birlikte mutlu olmaları imkansızdır. Pek çok evlilikte, ilk günlerin duygusal yoğunluğu altında bu kurallar önemsenmemekte ve zamanla bu duygusal yoğunluk geçince de ortaya kuralsızlıktan kaynaklanan üzücü durumlar çıkmaktadır.

Özellikle ülkemizde, yakın akrabaların evlilik üzerindeki etkileri sanıldığından çok fazladır. Bu bakımdan, eşler, sadece birbirlerine karşı değil, birbirlerinin yakın akrabalarına ve arkadaşlarına karşı da saygılı olmalıdır.

Eşler, aileyi ilgilendiren temel konularda birbirlerine danışmak; birbirlerinin düşüncelerine, isteklerine, beklentilerine anlayış göstermelidir.

Evlilikte çok önemli hususlardan biri de eşlerin birbirlerinden herhangi bir şey gizlememeleridir. Evlilikte, ne kadar iyi niyetli olursa olsun gizli kapaklı iş yapmak karşılıklı güveni ve saygıyı zedeler.

Kadın, erkek; biri diğerinden yaratılmış, birbirlerinde sükun bulmaları için birleştirilmiş, karı-koca rolü içerisinde, toplumun temelini teşkil eden aileyi kurmuşlar. Birisi ana, diğeri baba olarak çocuklarını büyütüp besleme ve terbiye etme görevlerini üstlenmişler. Allâh Teâlâ’nın kendilerine vermiş olduğu sevgi ve şefkat sebebiyle biri, diğerinin elbisesi olmuş; birbirlerini sarmış, sarmalamış, karşılıklı hak ve vazife anlayışı içerisinde toplumun çekir­değini vücuda getirmişler. Aldıkları İslâm'ın havası, Kur'an'ın nuru ve Rasûlullâh'ın sünneti ile beslenmiş, gelişip tomurcuklanmış ve çiçeklerini açmışlar. Her biri İslâm'ın birer hizmetçisi olan meyvelerini vermiş ve Hz. Peygamber'in:

Evleniniz, çoğalınız, çünkü ben, ümmetinin çok­luğu ile övünûrüm. (İbni Mace, es-Sünen, K. Nikah) hadis-i şerîfinin gereğini yapmış­lar. Allâh'a kul ve Rasülü'ne layık ümmet olmuşlar, İslâm'ın arzu ettiği aile şeklini bu şekilde vücuda getirmiş­lerdir.

Evlenmekle ilgili olarak Kur’ân-ı Kerîm’in Nûr Sûresi 32. ayetinde şöyle buyurulur:

وَأَنكِحُوا الْأَيَامَى مِنكُمْ وَالصَّالِحِينَ مِنْ عِبَادِكُمْ وَإِمَائِكُمْ إِن يَكُونُوا فُقَرَاء يُغْنِهِمُ اللَّهُ مِن فَضْلِهِ وَاللَّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ {32{

İçinizden bekarları ve kölelerinizden, cariyelerinizden iyi davranışta olanları evlendirin! Eğer bunlar fakir iseler, Allâh (c.c.) kendi lütfu ile onları zenginleştirir. Allâh lütfu geniş olan ve her şeyi bilendir. Ayet-i Kerîmedeki ifadeyle evlenmek Kur’ân-ı Kerîm’in dolayısıyla da Allâh’û Teâla’nın emridir.

Kişi evlenmekle dininin yarısını tamamlamış olur. Diğer yarısı içinde Allâh’tan korksun, Hadis-i Şerifiyle de İslâm’ın evliliğe ve aileye verdiği önem Rasûlullâh sallâllahû aleyhi ve sellem Efendimiz tarafından da ifadelendirilmiş oluyor.

Karı-koca arasına bir sevgi ve merhamet konulmasaydı; huzur içinde normal bir hayat yaşanabilir miydi? Demek ki toplumun temellini teşkil eden aileyi kurup, ailenin asıl sütunlarını oluşturan, karı ve kocayı birbirine sevdiren Allâhû Teâla’dır.

KISSA VE HİKAYELER

KIRILAN TABAK

* BİR AİLE İLE BİR KRALLIGI YÖNETME ARASINDA PEK BÜYÜK BİR FARK YOKTUR. (MONTAIGNE)

Aişe validemizin odasında kaldığı bir gece Safiye validemiz bir kap yemek gönderdi. Hz. Aişe (r. anha) hizmetçinin elinde yemek tabağını görünce kıskançlık duygusunun tesiriyle birden öfkelendi. Hizmetçinin eline vurarak yemeği yere döktü. Tabak tuzla buz oldu. Başını kaldırıp Peygamber Efendimiz’in yüzüne baktı. O mübarek ay yüzde öfke bulutlarının kabarmakta olduğunu gördü. Yaptığına bin pişman oldu. Heyecandan titreyen bir sesle;

-Bugün bana fena bir söz söylemesinden Allâh’ın Rasûlüne sığınırım, dedi.

Kâinatın efendisi hiçbir şey söylemeden yerinden kalktı, tabağın kırıklarını ve yere dökülen yemekleri toplamaya başladı.

Hz. Aişe validemiz tekrar boyun büktü, yaptığı hatayı nasıl bağışlatabileceğini sordu. O zaman peygamberler sultanı Sallallâhü Aleyhi ve Sellem, bir köşede heyecan ve üzüntü ile beklemekte olan hizmetçiye kırdığı tabağın aynısını vererek göndermesini söyledi.

Alınacak ibret; Efendimiz’in zarif ve nâzik tavrı. Eşine niçin böyle yaptığını bağıra çağıra sormuyor. Bu davranışı beğenmediğini sadece yüz hatlarıyla ifade ediyor.

Aişe validemize gelince, hatalı davranışı sürdürmüyor, bir köşeye çekilip somurtmuyor, özür diliyor, yaptığı haksızlığı bağışlatmanın yolunu sorup öğreniyor ve hemen gerekeni yapıyor[2].

Yuvalarımızda huzur ancak O’na, O’nun sünnetine tabi olmakla mümkün.



[1] Derleyen, YETER Hasan Vehbi, Emekli öğretmen, Honaz / 2007

[2] Yaşar Kandemir, İki Cihan Güneşi, s. 135

Hiç yorum yok: