11 Ağustos 2008 Pazartesi

EVLENME USULLERİNE UYMAK

EVLENME USULLERİNE UYMAK[1]

* BİR EVİN GÜZELLİĞİ UYUMDUR. BİR EVİN SEVİNCİ SEVGİDİR.

BİR EVİN ZENGİNLİĞİ ÇOCUKTUR. BİR EVİN YASASI HİZMETTİR.

BİR EVİN REFAHI MEMNUN OLAN GÖNÜLLERDİR. HENRY TAYLOR

Evlilik hayatının huzur verici olabilmesinin şartlarından birisi de eşlerin birbirlerini isteyerek evlenmeleridir. Karı ve kocadan herhangi birisi istemediği halde, babası veya velisi tarafından zorla evlendirilmesi her zaman için sıhhatli bir evlilik hayatına manidir.

Evlenme talebi erkekten olabileceği gibi, bizzat kadı­nın babası veya velisi tarafından da yapılabilir. Her ne kadar zamanımızda bu şekli, ayıp kabul ediliyor veya bu mülahazalarla pek rağbet görmüyorsa da, Hz. Peygamber'in, Hafsa'yı bizzat Ömer (r.a.)’den istemesi Hz. Ömer'le Hz. Ebu Bekir'in Hz. Fatıma'yı, Resülullah'dan isteme­leri, erkek tarafından kadının nikahına talip olmaya örnek olabileceği gibi, Hz. Ömer'in kızı Hafsa'yı önce Hz. Osman'a, sonra da Hz. Ebu Bekir'e arz etmesi, de kızın velîsi tarafından be­ğendiği bir erkeğe arz edilebileceğinin örneği olmalıdır.

İsteme müsbet olarak neticelenir ve eşler birbirleriyle evlenmeye karar verirlerse akit yapılır. Nikahtan sonra da aralarındaki mahremiyet ortadan kalkar, rahatlıkla görüşüp konuşabilirler.

Nikah, evlenmek için bir akittir. Asıl karı-koca olma durumu zifaf ile ifade edilmek­tedir. Akitten zifafa girinceye kadar gerekli görülen süre de nişanlılık süresi olarak nitelendirilebilir. İslâm'da bu dönem ancak nikahla başlar. Nikahtan sonra da aradaki mahremiyet tamamen ortadan kalkar. Adayların, görüşüp konuşmalarında bir sakınca olmaz. Lakin, nikahsız nişan, aradaki mahremiyetleri hiçbir zaman kaldıramaz.

Rasûlullâh (sallâllâhü aleyhi ve sellem)'in Hz. Aişe (radıyallâhü anha) ile evlenmeleri iki yıl civarında bir nişanlanma sonunda vaki olmuştur, İbni Hişam'ın naklettiğine göre, “Hz. Peygamber, Hz. Ebü Bekri's-Sıddîk'ın kızı Aişe ile Mekke'de evlendi. Bu esnada Hz. Aişe yedi yaşında bir kız idi. Dokuz veya on yaşlarında iken de Medine'de zifafa girdi.” Muhammed Hamidullah da, bu süre içerisinde Hz. Aişe'nin Mekke'de ebeveyninin yanında kaldığını, Medine'ye zevcinin yanına, buluğ çağına erdikten sonra gittiğini kaydetmektedir.

Rasûlullâh (sallâllâhü aleyhi ve sellem)'in Hz. Aişe ile bu şekilde evlenmeleri, akit ile zifaf arasında ma'kül bir sürenin bulunabile­ceğini yansıtabilir. Fakat, bu akit ve sürenin normal öl­çüler içerisinde olması lâzımdır. Zira zamanımızda yaygın olan şekliyle nişanlılık, her yerde İslâm'a uygundur denilemez. Çünkü, nişanlılık, birçokları tarafından evlenme hayatına açılan bir kapı ve eşlerin birbirlerini tanımaları için bir fırsat olarak nitelendirilmesi sebebiyle; çoğu kez nikah söz konuşu olmadığı halde adayların buluşmaları, halvet halinde bulunmaları v.s. ile gayr-ı İslâmî bir durum arzetmektedir. Bu durum her ne kadar da normal (!) ad­dedilse de çoğu zaman kızın aleyhine sonuçlandığı inkar edilemez. Bu devre mutlaka nikahla başlamalıdır. Gayr-ı meşru bir tarzda kullanılmamalı ve arayı fazla uzatma­dan derhal evlenmeye geçilmelidir. Çünkü, tanışma adı altında yapılanların kız için zulüm olduğu sonradan an­laşılıyor; lakin iş işten geçmiş oluyor. Bu her zaman böyle sonuçlanmaz dense de böyle sonuçlananlar hiç bir zaman azımsanmamalıdır. Dinen haram oluşu da konunun, en önemli başka bir yönüdür.

İslâm Dini'nde mehir: Evlenecek çiftler arasında yapı­lan nikah sebebiyle, erkeğin bizzat evlendiği kadına, gö­nül rızasıyla vereceği mala denilir ki, bu sadece kadının hakkıdır. Velisi yahut başkası alamaz.

İslâm'ın, nikahın sıhhati için gerekli kıldığı mehir, ka­dının şeref ve haysiyetini korumak için bir tazminat ve gelecekte küçük bir güvencedir. Yoksa hiçbir zaman kadı­nın, değeri ve pahası değildir. Bu sebeple Allâhu Teâlâ Kur'an-ı Kerim'inde:

وَآتُواْ النَّسَاء صَدُقَاتِهِنَّ نِحْلَةً فَإِن طِبْنَ لَكُمْ عَن شَيْءٍ مِّنْهُ نَفْسًا فَكُلُوهُ هَنِيئًا مَّرِيئًا {4}

Evleneceğiniz kadınlara mehirlerini, içten, isteyerek ve Allâh'ın bir atiyyesi olarak veriniz. Eğer onun bir kıs­mını, gönül hoşluğu ile size bağışlarsa, onu da içinize sine sine afiyetle yeyiniz. (Nisâ, 4) Yani: “Siz erkekler, kadın malına göz dikmek, nikah için kadından mal gözetmek şöyle dursun; onları behemahal münasip bir mehirle alınız.

KISSA VE HİKAYELER

BİR GÖZÜN DE KÖRMÜŞ

*İNSANLARIN HAYIRLISI, EHLİNE HAYIRLI VE FAYDALI OLAN KİMSEDİR.

HZ. MUHAMMED (S.A.V.)

Bir farklı evlilik kıssası da şöyledir:

Bir gözü kör olan bir erkek evlenir ve mutlu bir yuva kurar. Erkek hergün evine hediyelerle gelirmiş. Bir gün hediyesiz gelince hanımı:

-A ! senin bir gözün de körmüş ya. Diye cevap verir.



[1] Derleyen, YETER Hasan Vehbi, Emekli öğretmen, Honaz / 2007

Hiç yorum yok: