6 Ağustos 2008 Çarşamba

CEMAATE DEVAM ETMEK

CEMAATE DEVAM ETMEK[1]

*CEMAATLE KILINAN NAMAZIN SEVABI, YALNIZ BAŞINA KILINAN NAMAZDAN YİRMİ YEDİ DERECE DAHA FAZLADIR. (HADİS-İ ŞERİF)

İslam müminlerin birlik ve beraberlik içinde olmalarına büyük önem vermiştir. Bunun için de bir araya gelerek cemaatle namaz kılmalarını emir ve tavsiye etmiştir.

Cemaat: Müminlerin bir araya gelerek birlikte namaz kılmalarıdır.

Hanefi ve malikilere göre gücü yeten ve akıllı olan erkeklerin farz namazları cemaatle kılmaları müekket sünnettir. Kadınlar, çocuklar, hastalar, kötürümler, çok yaşlılar, el ve ayağı çaprazlama kesik olanlar cemaate gitmeyebilirler.

Cemaatle namaz kılmak; Şafilere göre, farz-ı kifaye, Hambelilere göre ise farz-ı ayındır.

Namazların cemaatle kılınışı İslam’ın bir sembolüdür. Bir belde halkı bütün olarak cemaatı terkederlerse, İslam devleti bunların cemaata devamını sağlar. Gerekirse zorlar.

Bir kimse tamamen cemaati terkedemez. Çünkü Hz. Peygamber Sallallâhü Aleyhi ve Sellem: Bir kimse üç günden fazla cemaati terk ederse kalbi mühürlenir. (İbn Mâce, Mesâcid, 17) buyurmuştur.

Rasûl-i Ekrem Efendimiz, cemaati terk edenlerin acı âkıbetini ifâde sadedinde:

Bir köy veya kırda üç kişi birlikte bulunur da, namazı aralarında cemaatle kılmazlarsa, şeytan onları kuşatıp mağlub eder. Şu halde cemaate devam ediniz. Muhakkak ki sürüden ayrılan koyunu kurt yer, buyurmuştur. (Ebû Dâvûd, Salât, 46)

Cuma namazının dışında en kuvvetli cemaat sabah, sonra yatsı ve sonra ikindi namazının cemaatidir.

Müminler yatsı namazı ile sabah namazındaki sevabı bilselerdi, emekleyerek de olsa bu namazları cemaatle kılmaya çalışırlardı. (Riyasüssalihin, 2 , 1075)

Farz namazların mescidde, nafile namazların ise evde kılınması daha faziletlidir.

İmamdan başka en az bir kişinin olmasıyla cemaat teşekkül eder. Bu bir kişi, erkek, kadın veya aklı başında çocuk olabilir.

Cemaatle kılınan namazda kendisine uyulan kişiye “imam” denir.

Câmiye komşu olanın namazı, ancak câmide kıldığı takdirde (kâmil mânâda) namaz olur. (İbn-i Ebî Şeybe, I, 303)

Hz. Ali’ye hadiste zikredilen câminin komşusu kimdir, diye sorulduğunda şu cevâbı vermiştir:

Müezzini işiten herkes. (Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, III, 57)

Evet, ezânı işiten herkes uzak yakın demeden câmiye, cemaate gelmek mecbûriyetindedir. Bu durumdan, ancak özür sâhipleri müstesnâ tutulmuştur. Cenâb-ı Hak, cemaat için câmiye gelen kullarına adım başına sevap vermektedir.

KISSA VE HİKAYELER

PADİŞAHIN ŞAHİDLİĞİNİ KABUL ETMEYEN KADI

* NAMAZ İÇİN KENDİNİ CAMİYE ALIŞTIR. MUHYİDDİN ARABÎ

Osmanlı Padişahı Yıldırım Bâyezid Han'ın bir mes'eleden dolayı mahkemeye gelip şâhitlik yapması gerekmişti. Ancak Bursa Kadısı Molla Fenârî, hiç çekinmeksizin Padişah'ın şâhitliğini reddetmiş, mahkemede şâhitlik yapma liyâkatinde olmadığını iddia etmişti. Gerekçe olarak da, Padişah'ın cemaatle namaz kılmakta ihmali olduğunu ileri sürüyor; cemaati terkederek, dînin mühim bir şeâirinde lâubali davranan birinin şehâdetinin kabûl edilemeyeceğini söylüyordu.

Molla Fenârî'nin bu kararı ve gerekçesi hukuka uygundu. Bu yüzden Yıldırım Bâyezid ona hiçbir itirazda bulunmadı. Gerçi o devirde kadıları tâyin eden Padişah olduğu için, istese onu görevden alabilirdi. Fakat o, böyle bir davranışın hukuka en büyük saygısızlık ve adâleti ayaklar altına almak olacağını bildiğinden, bu yola da başvurmadı.

Bil'akis Kadı Efendi'nin adâlet işlerindeki tarafsızlığından, hükümdara karşı bile hakkı söylemek cesaretini göstermesinden çok memnun oldu. Kısa bir süre sonra da, Kadı Efendi'nin ileri sürdüğü kusurunu giderdi. Sarayın önünde bir cami yaptırdı. Ve bundan böyle beş vakit namazı bu camide cemaatle kılmaya başladı.[2]



[1] Derleyen, YETER Hasan Vehbi, Emekli öğretmen, Honaz / 2007

[2] Mehmed Dikmen, İslâmda Fazilet Yarışı

Hiç yorum yok: