BAYRAMI KUTLAMAK[1]
*HER BAYRAM BİZİM DÜNYAMIZDA, BİR DOLUNAY GİBİ DOĞAR. (FETHULLAH GÜLEN)
Peygamber Efendimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) Medine'ye teşrif buyurdukları zaman Medinelilerin iki bayramları olduğunu görmüştü, o günlerde oyunlar oynuyorlar, şenlik yapıyorlardı. Bunu müşahede eden Sevgili Peygamberimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
-Allah Teala iki bayrama bedel daha hayırlılarını, lyd-ı Fıtr (Ramazan Bayramı) ile Iyd-ı Edhâ (Kurban Bayramı) günlerini tahsis etmiştir. (et-Tâc, I, 309)
Böylece Asr-ı Saadet'ten beri bütün İslâm âleminde bir yılda iki defa dini bayram kutlanagelmiştir. Müslümanlar bayramların huzurlu sabahında o günlerin manevi havasını ortaklaşa hissetmenin bahtiyarlığına ererler.
Bayram, her kesimden insana fevkalâde mûnis gelir. Hemen hemen herkesin içine işler. Herkese kendini dinletir ve ne yapar yapar herkesi mutlaka kendi atmosferine çeker. Kimseye karşı cebir kullanmaz, protokollere bağlı kalmaz, açık-kapalı kendisini kabul etmeyenleri tehdit etmez, ama herkes ona yürekten, gönüllü ve selim fıtratının tabiî insiyakları ile koşar; koşar ve onu kutlamaz, sadece yaşar.
Bayram bir neş’e ve sürur günüdür. Bilhassa ma’nâsını bilenler için. İnsanlar sevinçli ve huzurlu görünürler bayramlarda. Yaratıcı’nın affına mazhar oldukları, günah ve hatalardan kurtuldukları, geçmişi ve geleceği bir kere daha iç içe yaşadıkları için sevinirler.
Her bayram, milletin gönlünde bir huzur, vatanın simasında bir sürur olarak belirir ve bir sürü hâtıraları hatıra getirmekle de kemâle erer. Bayramların hatıra getirdiği bu hâtıralardan gönüllere akıp gelen mutluluklar, bazen o günlerdeki zevk ve şenlikleri gölgede bırakacak kadar renkli, derin ve muhteşem olur.
Bizler her bayramda, geçmişi ve geleceği hayâllerimizde yan yana getirerek, muhteşem atalarımızın elleriyle, gökçek yüzlü torunlarımızın başlarını aynı anda öper, mâzî ve müstakbelin bütün mutluluklarını vicdanlarımızda duyarak, sonsuz zevklere ereriz. Karamsar ve bedbin gönüller bundan birşey anlamasalar bile, geçmiş dâsitanî bütün renk ve cümbüşüyle, her bayram, başlarımızın üzerinde bir gökkuşağı haline gelir ve bize en parlak donanma geceleri yaşatır.
Gecesini ibadetle ihya etmek, her türlü temizliğini yaparak mümkünse gusül edip yeni elbiselerini giyip, güzel kokular sürünüp, tekbir alarak camiye gitmek, huzur ve sükunla tesbih, tehlil ve tahmidden gaflet etmemek, Ramazan bayramında namazdan evvel bir şey yeyip evden öyle çıkmak, kurban bayramı ise kurban etinin pişmesine kadar yememek, camiye gidip gelirken selamı ihmal etmeyip, dönüşte başka bir yolla eve gelmek, akraba, komşu ve din kardeşlerini ziyaret etmek, memleket ulemasına hürmette bulunup dualarını almak, gelmeyene gitmek, fenalık edene dahi iyilik etmek, fakirlere sadaka vermek, yetimleri sevindirmek, dargınları barıştırmak, özellikle bu mübarek günleri; deniz kenarları, sinemalar ve oyun mahalleri ve emsali yerlerde günahlarla değil, Hâlık-ı azîme taat ve ibadetle, ilim ve irfan meclislerinde meşru' toplantılarda, geçirmektir.
Fırsat bulunduğu takdirde, bulunduğumuz beldenin kabristanlarını, bilhassa buralarda medfun olan evliya ve ulemayı, özellikle vefat etmişlerse peder ve validelerimizin kabirlerini ziyaret ederek duada bulunmak da, bayram âdâbındandır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder