6 Ağustos 2008 Çarşamba

AZ YEMEK

AZ YEMEK[1]

*İsrafta hayır yoktur, hayırda israf yoktur.

Az yemek; İştahı olduğu halde iradesiyle yemeği kifayet miktarı kadar yemektir. Az yemek sağlık açısından çok faydalıdır. Bir çok hastalığın kaynağında çok yemek vardır. Hele tıka basa yemek hem israftır hem de islâma uygun değildir. Allâh Resûlü zaman zaman yokluk sebebiyle uzun süre açlık çekmiş, varlık zamanlarında da irâdî olarak azla yetinerek, elindekileri dâima ihtiyaç sâhiplerine infâk etmiştir.

Efendimiz’in bu vasfı, onun zühd hayâtının esâsını teşkil eder. Ebû Talha (radıyallâhu anh) anlatıyor: Resûl-i Müctebâ Efendimiz’e açlıktan şikâyet ettik ve karınlarımızı açıp gösterdik. Herkes karnına bir taş bağlamıştı. Resûlullâh da karnını açtı. Baktık ki onda iki taş vardı. (Tirmizî, Zühd, 39)

Hacı Bayram-ı Velî’nin, Peygamber Efendimiz’in bu sünnetine uyarak zaman zaman açlıktan karnına taş bağladığı rivâyet edilmektedir. Söz konusu taş, bugün Ankara Etnoğrafya Müzesi’nde “Kara Taş” ismiyle sergilenmektedir. [2]

O dönemde insanlar açlıklarını bastırmak için karınlarına taş bağlarken, ne acıdır ki günümüz insanı, tıka basa yemek ve sürekli tok dolaşmak sûretiyle midesini taş gibi taşımaktadır.

Yüce Mevlâmız, çevremizde bulunan yiyecekleri bizim için yaratmıştır. Bunların içinde de helal ve temiz olanları da bizlere helal kılmıştır. Esas olan bu rızıkları kifayet miktarı tüketerek, başka insanların da bunda hakkı olduğunu idrak edebilmektir. Bu konuda ki Ayet-i Kerîme’nin biri şöyledir:

“...وَكُلُواْ مِمَّا رَزَقَكُمُ اللّهُ حَلاَلاً طَيِّبًا

Allah’ın size helal ve temiz olarak verdiği rızıklardan yiyin. (Maide, 88)

Ayeti kerimelerden de anlaşılacağı gibi Allah Teâlâ’nın helal kıldığı temiz, iyi rızıklardan yiyecek ve içeceğiz. Ancak israf etmeyecek, kifayet miktarı yiyip içmeye dikkat edeceğiz.

Ebû Hureyre -radiyâllâhu anh-’den nakledildiğine göre, Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem-’e bir gün sıcak bir yemek getirilmişti. Yedikten sonra: Elhamdulillâh, epey zamandır mideme sıcak bir yemek girmemişti, dedi. (İbn-i Mâce, Zühd, 10)

Fahr-i Kâinât Efendimiz bu gibi durumlarla nübüvvet hayâtı boyunca çokça karşılaşmıştı. Câbir -radıyallâhu anh- Hendek Savaşı gününde kazdıkları siperden bahsederken şunları söyler: Önümüze son derece sert bir kaya çıktı. Sahâbîler, Nebiyy-i Ekrem’e gelip, siperde önümüze şu kaya çıktı, dediler. Allâh Resûlü;

-Hendeğe ben ineceğim. buyurdu. Sonra ayağa kalktı, açlıktan karnına taş bağlamıştı. Üç gün müddetle hiçbir şey yemeksizin orada kalmıştık. Efendimiz kazmayı eline aldı ve sert kayaya vurdu, kaya un ufak olup kum yığınına döndü. (Buhârî, Megâzî, 29)

KISSALAR VE HİKAYELER

SORULACAKSINIZ

*Hayat yokuşuna tırmanırken rastladığınız insanlara iyi davranın;

çünkü inişte yine onlara rastlayacaksınız. CİCERO

Sevgili Peygamberimiz bir gece evinden dışarı çıkmıştı. Bir de baktı ki Ebûbekir ve Ömer de dışarıdalar. Onlara:

-Bu saatte sizi evinizden dışarı çıkaran sebep nedir? diye sordu. Onlar:

-Açlık, yâ Resûlallâh! dediler. Peygamberimiz:

-Gücü ve kudretiyle canımı elinde tutan Allâh’a yemin ederim ki sizi evinizden çıkaran sebep, beni de evimden çıkardı, haydi kalkınız! buyurdu. İkisi de kalkıp Resûl-i Ekrem’le birlikte Ensâr’dan birinin evine geldiler. Fakat o zât evinde değildi. Hanımı Resûlullâh’ı görünce:

-Hoş geldiniz, buyurunuz, dedi. Efendimiz:

-Falan nerede? diye sordu. Kadın:

-Bize tatlı su getirmek için gitti, dedi. Tam o sırada ev sâhibi geldi, onlara şöyle bir baktıktan sonra:

-Allâh’a hamdolsun! Bugün, hiç kimse misafir yönünden benden daha bahtiyar değildir, dedi. Hemen gidip içinde koruğu, olgunu ve yaşı bulunan bir hurma salkımı getirdi:

-Buyurunuz, yiyiniz, dedi ve eline bir bıçak aldı. Resûlullâh Efendimiz:

-Sağılan hayvanlara sakın dokunma! dedi. Ev sâhibi onlar için bir koyun kesti. Onlar da koyunun etinden ve hurmadan yediler; tatlı sudan içtiler. Hepsi yemeğe doyup suya kanınca Fahr-i Cihân Efendimiz, Hz. Ebûbekir ve Ömer’e şöyle dedi:

-Kudretiyle rûhumu elinde tutan Allâh’a yemin ederim ki kıyamet gününde bu nimetlerden sorguya çekileceksiniz. Açlık sizi evinizden çıkardı, sonra evinize dönmeden şu nimetlere kavuştunuz. (Müslim, Eşribe, 140)



[1] Derleyen, YETER Hasan Vehbi, Emekli öğretmen, Honaz / 2006

[2] Ethem Cebecioğlu, Hacı Bayram-ı Velî, s. 120.

Hiç yorum yok: