6 Ağustos 2008 Çarşamba

AŞURE GÜNÜNÜ KUTLAMAK

AŞÛRE GÜNÜNÜ KUTLAMAK[1]

* AŞURE GÜNÜ TUTULAN ORUÇ, GEÇMİŞ SENENİN GÜNAHLARINA KEFARET OLUR.

(HADİS-İ ŞERİF)

Muharrem'in 10'uncu gününe Aşûre günü denir. Kelime olarak anlamı da "Onuncu gün" demektir. Aşûre gününde çok büyük ve mühim hâdiseler meydana gelmiştir. Ayrıca; Hak Teâlâ o gün on peygamberine on ihsanda bulunmuştur. Veya Ümmet-i Muhammed'e ihsanda bulunduğu için bu güne aşure günü denilmiştir, tarzında görüşlere de rastlanır. Bu günün devamına da halk ara­sında "Aşure ayı"denilmiştir.

Aşure günü hakkında çok çeşitli rivayetler vardır. Terim olarak aşure günü, hangi anlama gelirse gelsin kesin olan bir şey varsa, bu ayın ve özellikle Muharrem'in dokuz, on ve onbirinci günlerinin faziletli, mü­barek günler olduğunun bilinmesidir. Yukarıdaki hadisi şeriflerden anlaşıldığına göre Peygamber Efendimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) o günlerde oruç tutmalarını Ashabı Kiram'a tavsi­ye etmişlerdir. Sevgili Peygamberimiz bir hadisinde:

Aşure günü tutulan oruç, geçmiş senenin günahlarına kefaret olur. buyurmuşlardır. (Riyazüs sâlihin n, 509)

Hicri takvime göre Muharrem ayı "Eşhürü'l-Hurum" dandır. Yani savaşılması yasaklanmış (haram aylardan­dır), hürmetli aylardandır. Eşhürü'l-Hurum'dan olarak diğerleri Zilkade, Zilhicce ve Recep'tir. Muharrem ayı hakkında Peygamberimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem)'den ba­zı hadisler nakledilmiştir. Efendimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) Hazretleri bir hadisinde buyuruyor ki:

Ramazan orucundan başka en faziletli oruç Allah'a izafeten şereflendirilen (yani Şehrullah olan) Muharrem ayında tutulan oruçtur. Farz na­mazlardan sonra en faziletli namaz ise geceleyin kılı­nan namazdır. (Müslim, Siyam, 202)

Bir başka hadisinde Ashabdan birisine:

Recep, Zilkade, Zilhicce ve Muharrem aylarında üç gün oruç tutmasını tavsiye et­miştir. (Riyâzüs sâlihin n, 507)

Bir başka hadiste de bu üç gün:

Aşûre'den önceki gün, aşure günü ve aşureden sonraki gün olarak, belirtilmiştir.

KISSA VE HİKAYELER

YALNIZ HZ. ALİ Yİ SEVEN ADAMIN HALİ

*SEVGİDEN ACILAR TATLANIR, BAKIRLAR ALTIN OLUR. SEVGİDEN KİRLİ VE BULANIK SULAR DURU HALE GELİR. (HZ. MEVLÂNA)

Şeyh Ebu Abdullah el-Mühtedi hacca gitmişti. Harem-i Şerifte su dağıtılırken bir kişinin suya hiç iltifat et­mediğini görünce hayret etti. Zira suya hemen herkesin eli uzanıyor, alan bunu büyük bir fırsat biliyordu.

Durumu dikkatini çekince sordu:

-Sen hiç susamıyor musun?

-Evet, dedi meçhul adam. Ben hiç susamıyorum.

-Ciddî mi söylüyorsun bunu?

-Evet, ciddî söylüyorum. Ben hiç susamıyorum ar­tık. Tevbe ettikten ve Resûlüllah (s.a.v.) Hazretleri'nin mübarek eliyle içirdiği sudan içtikten sonra.

El-Mühtedi iyice meraklanmıştı. Biraz daha yaklaştı meçhul adama.

-Ne demek, bunu anlatır mısın?

Adam başladı anlatmaya:

-Ben Hil halkının Ali'den başkasını sevmeyenlerindenim. Biz kendimize Şîî ismi takmıştık. Bunun için de sadece Ali'yi seviyor, diğerlerine buğzediyordum.

Bir gece rüyamda kıyametin koptuğunu gördüm. İn­sanlar susuz ve korku içindeydiler. Ben de susayanlar içindeydim. Bu yüzden Resûlüllah (s.a.v.) Hazretleri'nin Kevser Havuzu'na doğru yol almak istedim. Baktım ha­vuzun başında ellerinde nurdan bardaklarla su dağıtan sahabiler var. Bunların içinden Ali'yi seçip ona gittim. Bir bardak suyu ondan isteyecektim.

Çünkü biz Ali'yi çok seviyor, ötekilerine ise buğzediyorduk. Onlar diyorduk, Ali'nin hakkını aldılar. Ne yazık ki ben Ali'nin önüne varıp da suya uzanınca bardağı çek­ti, defol, der gibi bir tavır aldı. Ben şaşırdım. Ümidimi ke­since de Ebu Bekr'e yaklaştım. O da aynı tavrı aldı. Ömer'e yaklaştım, o da aynı durumda beni reddetti. Os­man'a varınca, O da ötekilerin yaptığını yaptı. Bana hiç biri de su vermediler.

Oradan ümitsiz şekilde uzaklaşıp Resûlüllah (s.a.v.) Hazretleri'ne varıp şikayette bulundum.

-Ya Resûlallah, ben Ali'den su istedim vermedi. O'nu gören diğerleri de aynı şeyi yaptı. Bir bardak su­yu bana çok gördüler.

Bunun üzerine Resûlüllah (s.a.v.) buyurdu ki:

-Elbette sana su vermezler! Çünkü sen Ali'yi se­viyorum diyerek ötekilere buğzettin, ashabıma hür­metsizlikte bulundun. Benim ashabıma hürmetsizlik­te bulunanlar mahşerde susuz kalacaklar. Ne Ali'den, ne de ötekilerden tek damla su alamayacaklardır!

Yalvarmaya başladım:

-Ya Resûlallah, ben bu yanlış düşüncemden do­layı, tevbe edersem kabul olur mu? Ali'yi de, ötekileri de aynı şekilde sevsem, hiçbirine hürmetsizlikte bulunmasam kabul edilir miyim? Buyurdu ki:

-Şayet sen bu yanlış düşüncenden samimi şekil­de vazgeçer de, tevbe edersen, sana ben kendi elimle su içiririm!

Hemen taşıdığım bu yanlış inançtan dolayı tevbe, is­tiğfar ettim. Hulefâ-i Raşidin'e ve diğerlerine hep birlikte hürmet duyup, hiç birine saygısızlıkta bulunmayacağıma söz verdim. Bundan sonra Efendimiz (s.a.v.) bana bizzat kendi mübarek elleriyle bir bardak su ikram ettiler.

-Sonra ne oldu?

-İşte o sudan sonra, bir daha dünyada susama ha­line hiç düşmedim. Burada su dağıtılırken herkesin eli suya uzanıyor, ama ben hiç gerek görmüyorum. Çünkü Resûlüllah (s.a.v.) Hazretleri'nin içirdiği suyun serinliği halen ağzımda. Sanki şimdi içmiş gibi oluyorum.

Evet, bu bir gerçektir. Yusuf Nebhanî, Peygamberimi­zin mu'cizelerini topladığı 2 ciltlik kıymetli eserinde, bu vakayı zikretmektedir. Buna bizim ilâve edecek hiç bir şeyimiz yoktur.[2]



[1] Derleyen, YETER Hasan Vehbi, Emekli öğretmen, Honaz / 2007

[2] Ahmed Şahin “Olaylar Konuşuyor” s:36

Hiç yorum yok: