6 Ağustos 2008 Çarşamba

AHİRETİ KAZANMAK

AHİRETİ KAZANMAK[1]

EĞER KÜFRETDİĞİNİZ TAKDİRDE, ÇOCUKLARI AK SAÇLI İHTİYARLARA DÖNDÜRECEK GÜNDEN NASIL KORUNACAKSINIZ? (MÜZZEMMİL, 17)

Ahiret; Ölüm veya kıyametten sonraki ebedi hayat, öbür dünya, öte dünya, ukbâ, dâr-ı bekâdır. Bu dünyadan sonra gideceğimiz ebedi âleme denir.

Mahşer günü hasret ve nedamet günüdür. O gün tarif edilemeyen büyük bir gündür. O gün amellerin tartıldığı, dünyada yapılan bütün iyiliklerin ortaya döküldüğü, gizli saklı hiç bir şeyin kalmadığı bir gündür. O gün feryatların yükseldiği bir gündür.

O gün hilekârların, riyakârların ortaya çıkacağı, kimin ne olduğunun belli olacağı bir gündür.

O gün bir takım insanların yüzlerinin beyaz, bir kısmının ise, simsiyah olacağı bir gündür.

O gün kimsenin bir başkasına yardım edemeyeceği ve hiç kimsenin, hile yapıp tuzak kuramayacağı bir gündür.

وَمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلاَّ لَعِبٌ وَلَهْوٌ وَلَلدَّارُ الآخِرَةُ خَيْرٌ لِّلَّذِينَ يَتَّقُونَ أَفَلاَ تَعْقِلُونَ {32}

Bu dünya hayatı, bir oyundan, eğlenceden ve geçici bir zevkten başka birşey değildir; ama ahiret hayatı Allah’a karşı sorumluluklarının bilincinde olanlar için çok daha güzeldir. Öyleyse aklınızı kullanmaz mısınız? (En’am, 32)

İnsanlar, ebedi olan alemde güzel bir yer edinebilmek için bu dünyada denenmektedirler. Dünya hayatı, ahiret için bir hazırlık dönemidir, insanlık için bir imtihan salonu ve geçici bir misafirhanedir. Dünya sonlu ve yok olucu; ahiret ise kalıcı ve sonsuzdur.

Dünya, ahiretin tarlasıdır. (el-Aclunî, Keşfü’l-hafa, I/412, H. No:1320)

Bu hadis-i şerifin apaçık anlamı şudur: Dünya olmadan ahiret olmaz.

Peygamberimiz (s.a.v.):

Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalış. (Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübra, Haydarabad, 1344, III, 19)buyurmuştur.

Dünya ve ahiret dengesi iyi sağlanmalıdır. Biri di­ğerine engel olmamalıdır. Bir lokma, bir hırka an­layışı İslâm’ın özüne uymaz. Allah’ın yarat­tık­la­rının en üstünü olan insan, üzerinde yaşadığı dün­ya­yı imar etmeli, çalışmalı ve üretme­lidir. Baş­kasına el açmak ve zillete girmek mekruhtur. Ça­lışmak, ka­zanmak ve helal yemek farzdır.

KISSA VE HİKAYELER

YEŞİL ELBİSE

*DÜNYA TERZİ DÜKKANI, ÖLÇÜYÜ VEREN GİDER. LİNDSAY

Yolda karşılaştığımızda ezan okunuyordu.

-Gel seni camiye götüreyim, dedim. “Bugün cuma biliyorsun”

-Sende benim camiye gitmediğimi biliyorsun, dedi.

-Biliyorum ama sebebini gerçekten merak ediyorum.

-Ne bileyim, olmuyor işte. Hem pantolonumun ütüsü bozulup, dizleri çıkar diye endişe ediyorum, dedi. Gayri ihtiyari gülmeye başladım.

-Herhalde şaka yapıyorsun. Bunun için cami terk edilir mi?

-Ciddi söylüyorum. Giyimime ve özellikle yeşile düşkün olduğumu bilirsin, dedi. Gerçekten de öyleydi. Giydiği birbirinden güzel elbiseleri; mutlaka yeşilin bir başka tonundan seçer ve her zaman ütülü tutardı.

-Peki, dedim. “Hayatında hiç camiye gitmedin mi?”

-Çocukken dedemle birkaç kere gitmiştim. Hem o yaşlarda dizlerimin aşınacak diye herhalde endişe etmiyordum. Fakat artık camiye gidebileceğimi zannetmiyorum.

Söyledikleri beni son derece şaşırtmış ve bu konuyu açtığıma pişman etmişti. Daha sonra tokalaşıp ayrıldık. Onunla konuşmamızdan iki ay sonra; kendisinin camide olduğunu söylediler. Hemen gittim. Bahçedeki namaz saflarının en önünde duruyordu ve yine yeşiller vardı üzerinde . Yavaşca yanına yaklaştım ve Kısık bir sesle:

-Hani camiye gelmeyecektin ? dedim. Hiç sesini çıkartmadı. Çünkü musalla taşının üzerinde, yeşil örtülü bir tabut içinde yatıyordu...



[1] Derleyen, YETER Hasan Vehbi, Emekli öğretmen, Honaz / 2007

Hiç yorum yok: