11 Ağustos 2008 Pazartesi

İLİM ÖĞRENMEK

İLİM ÖĞRENMEK[1]

*İLİM ÖĞRENMEK, KADIN-ERKEK HER MÜSLÜMANA FARZDIR. (HADİS-İ ŞERİF)

İlim; Okumakla veya görmek ve dinlemekle elde edilen bilgidir. Kâinat içinde meydana gelen olayların sebep, oluş, sonuç ve tesirleri konusunda aklın ölçüleri çerçevesinde eğitim ve tecrübe ile elde edilen doğru malumattır. İnsanın duyu vasıtaları ile elde ettiği veya Allah Tebarek ve Teâlâ’nın vahiy yolu ile doğrudan doğruya gönderdiği, içinde zan ihtimali bulunmayan yakınî bilgidir. Bir şeyi hakkıyla bilmek, anlamak demektir. Cehlin zıddıdır. Buna doğru bilgi de denir.[2]

İlim, ahiret yolunu dosdoğru gösteren bilgiler topluluğudur. Kur’an-ı Kerîm’de ilmin her çeşidi övülmüş, bilenlerle bilmeyenlerin bir olamayacağı açıkça belirtilmiştir:

... هَلْ يَسْتَوِي الَّذِينَ يَعْلَمُونَ وَالَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ...{9}

Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? (Zümer, 9)

Ebu Zer (Radıyallahü anh) den rivayetle Rasülullah (Sallallahü Aleyhi Vesellem) buyuruyor:

-Ya Eba Zer! Sabaha girip ilimden bir bab öğrensen sana bin rekat nafile namaz kılmaktan hayırlıdır.

Dünya, ahiretin tarlası ve Allah’a giden yolun başlangıcıdır. Dünya düzenini ayakta tutmak için bildirilen bir takım desturlar vardır. İşte bu dünyada insanların ekonomik, sosyal, dinî ve dünyevî bütün durumlarını düzenleyici ve insanları birleştirici kuvvet sadece ilim yoluyla kazanılır.

Taha Suresi 114. ayetinde:

Habibim! Sen Yarab ilmimi arttır de. Buyurmaktadır. Yani Allah’tan ilmin artması için dua ve niyazda bulunulmasını emretmektedir. Allah ilimden başka hiçbir şeyin fazlasını iste diye emir buyurmamıştır.

Allah insanı cehaletten kurtarmak için ilk yarattığı Adem (a.s)’ı çeşitli konularda bilgilendirmiştir. Bunu Bakara Suresi 31. ayetinde “Allah Adem’e bütün isimleri öğretti” buyurarak bize bildirmiştir. Demek ki ilk insan tam bir alim ve peygamberdi. Bunun için insanlık tarihi karanlık ve cahillikle değil, ilim ve irfanla başlar. Gelişme Avrupadan kopya edilen tarih kitaplarında belirtildiği gibi; taş devri, tunç devri ve demir devri gibi ilkel mağara adamları ile başlamaz.

Adem (A.S.)’ın altıncı kuşaktan torunu olan İdris (A.S.) terzilerin piridir. İlk insanlar iyi kötü her şeyi hatta üzerlerine örtü dikmeyi biliyorlardı. Adem (A.S.)’a din bilgilerinin yanında fen bilimleri de öğretildi. Çok eski medeniyetlerin üstünlükleri de böylece daha iyi anlaşılabilir. Orta Asya, Arap, Maya, Mısır, Sümer, Babil ve Yunan medeniyeti v.s.

Nitekim Hz. Peygamber (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem):

İhtiyarlar yemek yemekten sakınmadıkları gibi ilim öğrenmekten de sakınmasınlar. Buyurmuştur. O halde hiç bir müslüman ilim öğrenmekten geri duramaz. Ben bilmiyorum; bu yaştan sonra olur mu? Diye yanlış düşüncelerden uzaklaşmalıdır.

KISSA VE HİKAYELER

HÜSREV EFENDİ’DE İLİM ŞUURU

* ALİMLERİN GÜZELLİĞİ, NEFİSLERİNİ İYİLİĞE ERDİRMELERİDİR. İMAM ŞÂFİÎ

Ahmet Şahin Hoca, herşeyin ölçülerinin maddeye endekslendiği ve değer yargılarının alt-üst olduğu günü­müz dünyasında gerçek bir âlimin nasıl olması gerekti­ğini, bizzat yaşadığı akıllara durgunluk veren şu hâtırası ile nazarımıza arz ediyor:

O devrin âlimlerinden Hüsrev Efendi vardı. Ben bunlar gibi insanları görünce "Böyle insanlar daha gelmemiştir" diye düşünüyorum. Bu âlimleri zamanımızın profesörleriyle kıyasla­mak bile yanlıştır.

Hüsrev Efendi Çengelköy'de oturur, her sabah oradan yürüyerek sahile iner, vapura binip Sirkeciye gider, oradan da otobüsle Fatih'e geçerdi. Öğleden ikindiye kadar dersini oku­tur, aynı yoldan geri dönerdi. Bütün bu zahmetli iş karşısında çok maaş almasını beklersiniz yanılırsınız. Çünkü değil normal maaş, bir kuruş bile almazdı. Sadece üzerine düşen Hak vazifesini yerine getirmek için bunu yapardı.

Birgün dersini anlatıyor, ama her zamankinden farklı olarak çok neşesiz ve hareketsizdir. Biz de dayanamayıp;

-Hocam bugün çok durgunsunuz, nedir bu hâl? diye sor­duk. "Yok birşey" gibilerinden birşeyler söylese de, biz çok ısrar edince söyledi:

-Tüberküloz olan kızım bugün vefat etti. Onun cenaze işleri vardı. Sonra "Cenaze şöyle de olsa böyle de olsa kalka­cak, ama dersi aksatırsam mesul olabilirim" diye düşündüm ve buraya geldim. Geldim ama onun verdiği bir sıkıntıyla da dur­gunum, dedi.

Bu ne vazife şuuru Allah aşkına! Bu ne ilim sadâkati!

İnsanoğlu için gerçek hayat, ilim ve irfanla kabil olacağından, öğrenip öğretmeyi ihmâl edenler, hayatta dahi olsalar ölü sayılırlar. Zira, insanın yaratılışının gayesi, görüp bilmek ve öğrendiklerini başkalarına bildirmekten ibarettir.[3]



[1] Derleyen, YETER Hasan Vehbi, Emekli öğretmen, Honaz / 2007

[2] Sözlük manaları

[3] İbrahim Refik “Geçmişten Geleceğe Işıklar“ s:100

Hiç yorum yok: