11 Ağustos 2008 Pazartesi

GECEYİ İHYA ETMEK

GECEYİ İHYA ETMEK[1]

*GÜNDÜZLERİ BOŞ GEÇİRME, GECELERİNİ DEĞERLENDİR. ÇÜNKÜ İŞLEDİĞİN AMELLERİN KAYDEDİLİYOR. HAZRET-İ ÖMER

Olgunluğa erişmiş mü'minler için geceler, derunundaki sükunet ve feyz dolayısıyla müstesna bir ganimettir. Bu ganimetin kadrini layıkıyla bilenler, -bilhassa gece yarısından sonra- bütün mahlukatın istirahete çekilerek alemi derin bir sükunetin kapladığı hengamda, dua, ibadet ve Hakk’a yanık ilticaların kabulü için Rablerine teveccüh etmenin feyizli zeminini bulurlar.

Kur'ân-ı Kerîm de yüce Allâh şöyle buyuruyor:

Onlar geceleri pek az uyurlardı. Seher vakitlerinde de istiğfar ederlerdi. (Zariyat, 17-18)

Vahiyler, ekseriyetle gece vakitlerinde gelmiştir. Peygamberliğin müjdeleri olan sadık rüyalar, ilham bahşeden gecelerin ruhaniyetinde vuku bulmuştur.

Geceden nasip alabilmek “istiğfar ile başlar. Hiç günahımız olmasa dahi, lutfedilen ilahi nimetlere şükredebilmemiz takatimizin üzerindedir. Bu bakımdan da acziyet içinde istiğfarımız, kulluğun zaruretindendir.

Gecenin değerlendirilmesinde diğer bir önemli iş kelime-i tevhîd ile imanın kuvvetlendirilmesidir.

Hadîs-i şeriflerinde peygamber efendimiz (s.a.v.) şöyle buyururlar:

Farz namazlardan sonra, en fazîletli namaz da geceleyin kılınan namazdır, yâni teheccüd namazıdır.

Geceleyin kılınan iki rekât namaz, dünyadan ve dünyanın içindeki her şeyden daha hayırlıdır, diye hadis-i şerifler de vardır.

Kelime-i tevhîd ile imanınızı tecdîd edin. (Fezail-i Amal, 475) dolayısıyla seherde başlayan tevhidin ruhaniyeti günlerimizi ve gönüllerimizi ihata ederse son nefesimiz, inşaallah bir şeb-i arusa dönüşür.

Seherlerde getirilen salavat-ı şerifenin kıymeti pek yücedir. Rasûlullâh (s.a.v.) Efendimize karşı bir muhabbet ve heyecan vesilesidir.

Seherler de, zikir, yani gönlün Rabb’i ile beraber olması, kalbin ihyası bakımından çok mühimdir. Cesedimizin maddi gıdaya ihtiyacı olduğu gibi ruhumuzun da Halık’ını tanıyıp kulluk yapabilmesi için manevi gıdaya ihtiyacı vardır. Maddi gıdalar nasıl ki tâ kılcal damarlara kadar cesedin hayatiyetini devam ettirirse, manevi gıda olan zikrullahın da bütün letaiflerde mekan bulup mü'mini intibaha getirmesi zaruridir.

İmanlı ölmenin, ilahi meşveler ve safalara kavuşmanın yolu zikr-i daimidedir.

Konya’da gececi Mustafa Efendi denilen bir zat, 25 yıl boyunca yatsı namazından sabah namazına kadar Ümmeti Muhammed için ağlamıştır. Gecelerin kıymetini bilenler geceleri nasıl ihya edebileceklerinin derdindedirler.

Allâh Teâlâ, çok sevdiği ve kâinâtı hürmetine yarattığı Habîb-i Edîbi’ne daha fazla lütuflarda bulunmak ve onun bu bereketli vakitlerden bolca istifâde edebilmesini temîn için, teheccüd namazını ona husûsî olarak farz kıldı. Âyet-i kerîmede şöyle buyurulur:

Gecenin bir kısmında da sâdece sana mahsus bir fazlalık olmak üzere Kur’ân ile teheccüd namazı kıl. Umulur ki Rabbin seni Makam-ı Mahmûda eriştirir. (İsrâ, 79)

Bu emirden sonra Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-, gecenin bu bereketli ve feyizli anlarında namaz kılmayı, Kur’ân okumayı ve duâ etmeyi hiç terk etmemiştir.

Teheccüd namazına kalkmak için, akşam abdestli yatmak lâzım... Yâni abdest alacak, ondan sonra iki rekât , dört rekât namaz kılacak, abdestli yatacak. Akşam yemeğini de az yemek lâzım...

Gece kalkışı hamele-i Kur'an üzerine farzdır. Kenzü'l-Ummal

KISSA VE HİKAYELER

DİLEĞİN OLMAZ

*İLİMSİZ İBADETTE, TEFEKKÜRSÜZ KUR'AN OKUMAKTA HAYIR YOKTUR

HZ. ALİ (K.V.)

İşittim ki; bir pir, sabaha kadar ibâdetle meşgul olduktan sonra, seher vakti elini kaldırıp Cenâb-ı Hak’tan hacet dilemiş.

Pîrin kulağına:

-Dilediğin olamaz. Bu kapıda senin duan makbul değildir.Var, başının çaresine bak. Fakat ruhunda izzeti nefis yok ise, yalvar, dur! diye hatiften bir ses gelmiş.

Pîr, hatifin sözüyle ibadetinden kalmamış ikinci geceyi de yine zikr-ü ibâdet ile geçirmiş.

Müfritlerinden birisi pîrin haline vâkıf olunca ona:

- Gördün ki; dilediğin şey olmayacaktır. Beyhude yere dua edip durma! demiş.

Pir hasretle gözlerinden yakut renkli yaşlar akıtarak:

- A çocuğum, eğer bu kapıdan daha iyi bir kapı görseydim, buradan umudumu keserek o kapıya giderdim. O benden dizginini çevirmekle zannetme ki; ben onun terkisinden çekerim. Dilenci bir kapıdan mahrum dönebilir; fakat başka bir kapı daha varsa meraklanmaz, öteki kapıya gider. Hatiften işittim ki, bu mahalleye yol yokmuş. Yani bu maksadım hâsıl olmayacakmış. Fakat ne yapayım ki; başka bir mülke de yol yoktur!.. diye cevap vermiş.

Pîr bu sözü söyledikten sonra, bütün hulûs ve teslimiyetiyle secdeye varmış. O sırada caninîn kulağına hatiften şu nida gelmiş:

- Bize lâyık hüneri yoksa da, kabul ettik. Çünkü bizden başka sığınacak bir şey tanımıyor!.[2]



[1] Derleyen, YETER Hasan Vehbi, Emekli öğretmen, Honaz / 2007

[2] Bostan’dan

Hiç yorum yok: