20 Eylül 2008 Cumartesi

İŞKENCE ETMEK

İŞKENCE ETMEK[1]
* BÜTÜN ZULÜMLER, ZAYIFLIKTAN DOĞAR. SENECA
İşkence; Eziyet, azap, zulüm, hissi sıkıntılardır. Bir kimseye, bir canlıya maddi veya manevi olarak yapılan aşırı eziyettir. Bir kimseye, kanıt ve bilgi elde etmek veya cezalandırmak düşüncesiyle bilinçli olarak uygulanan her türlü acı verici, onur kırıcı işleme işkence denir.[2]
Belli bir amaca ulaşmak için maddi veya psikolojik yöntemlerle, acı çektirerek uygulanan baskı ve eziyettir. İnsanlık onuru ile bağdaşmayan, insanı küçültücü bu uygulama İslâm tarafından kesin biçimde yasaklanmış, haram kılınmıştır. İslâm'a göre zorbalık ve zulümle eşanlamlı olan işkence uygulaması, insanlara değil, hayvanlara bile revâ görülemez.
Tarih boyunca sanığa suçunu itiraf ettirmek, kendisi ya da başkaları hakkında bilgi ve delil elde etmek, muhalif inanç ve düşünceleri benimseyenleri yıldırmak gibi amaçlara ulaşmak için işkenceye başvurulmuştur. Eski Yunan ve Roma'da, kendi vatandaşları için onur kırıcı bir davranış olarak kabul edilmekle birlikte kölelere ve yabancılara uygulanan işkence, Ortaçağ başlarında tüm Avrupa ülkelerinde en geçerli bir sorgulama ve cezalandırma yöntemiydi. Sonraları, Engizisyon yöntemlerine bağlı kalan ispanya dışındaki ülkelerde uygulama dışı bırakıldıysa da XIII. yüzyılda yeniden canlandı.
Görünüşte insan haklarından yana ve işkenceye karşı tavır koyan ülkeler, en acımasız işkencelere başvurmaktan çekinmemekte, çıkarlarına ve politikalarına ters düşmemesi durumunda yalnız işkenceye değil, en korkunç katliamlara bile göz yummaktadırlar. Bu, İslâm dışı yönetimlerin tarih boyunca hiç değişmeyen bir özelliği ve çelişkisi olarak gözler önünde durmaktadır.
Kur'an'ın eski toplumlara ilişkin kıssalarında, ilâhî davete karşı çıkan müstekbirlerin peygamber ve müminlere karşı uyguladıkları işkence ve şiddet yöntemleri geniş bir yer tutar.
Müslümanların maruz kaldıkları tüm işkencelere karşılık İslâm, işkenceye karşı kesin bir tavır koyarak haram kılmıştır. Çünkü İslâm'a göre insan en şerefli varlıktır (eşref-i mahlukat); en güzel biçimde yaratılmış, izzet ve şeref bağışlanmış, evrendeki her şey kendisine musahhar kılınmıştır.
O, yeryüzünde Allah'ın halifesidir. Bu nedenle doğuştan dokunulmaz hak ve özgürlüklere sahiptir. Bunların başında insanlık şerefine yakışır biçimde yaşama hakkı ve buna bağlı diğer haklar gelir. Bu haklar başkaları için haram, başka bir deyişle dokunulmazdır. Hazreti Peygamber Sallallahü Aleyhi ve Sellem, ünlü Veda hutbesinde bu haklara değinerek:
Şu şehrinizde, şu ayınız içinde bu gününüz ne kadar muhterem ve mukaddes ise, mallarınız, namus ve şerefiniz, kanlarınız da öyle haramdır, dokunulmazdır, buyurmuştur. Bu nedenle insanın canına, bedenine, malına, namus ve şerefine yönelik maddi ya da manevi tüm tecavüzler haram kılınmış; bu tür tecavüzlere karşı cezalar öngörülmüştür.

KISSA VE HİKAYELER

FİRAVUNA SİHİRBAZLARIN CEVABI
* ŞUNU BİLİNİZ Kİ, BİR ZALİME KARŞI HAKKI HAYKIRMAK, KİŞİNİN ÖLÜMÜNÜ YAKLAŞTIRMAYACAĞI GİBİ RIZKINA DA ENGEL OLMAZ.
HAZRET-İ ÖMER
Firavun, Hz. Mûsa'nın tevhid mücadelesinden, saltanatını kaybetme endişesi ile korktu, ürktü, şaşkınlık içinde Mısır sihirbazlarını topladı ve Musa (a.s.) ile müsabakaya çıkardı. Sihirbazlar:
-Ya Mûsa, sen mi önce asânı atarsın, yoksa biz mi atalım? diyerek Hz. Mûsa'ya hürmet ve nezaket gösterdiler. Mûsa (a.s.) ise onlara:
-Siz atacağınızı atın, dedi. (A'raf, 115-116)
Sihirbazlar, Firavun ve Mısır halkının önünde yere bir kaç deynek ve ip attılar. Onlar da kıvrılıp yılan gibi görülmeye başladılar. Sonra emr-i ilahi ile Mûsa (Aleyhissalam) asâsını attı. Asâ, kocaman bir ejderha olup meydandaki bütün sihir aletlerini yuttu. Sihirbazlar, bu halin beşeri bir san'at ve marifet değil, ilahi bir mucize olduğunu anladılar. Çünkü sihir olsaydı atılan deynek ve ipler, sihir bozulduğunda yerinde kalırdı. Halbuki, sihirbazların sihirleri bozulup iptal edildiği gibi, aynı zamanda deynek ve ipler de tamamen ortadan kaldırılmıştır. İşte bu mucizeyi gören sihirbazlar: "Biz, Mûsa ve Harûn'un Rabbine iman ettik!" diyerek secdeye kapandılar.Firavun buna çok öfkelendi:
"Benden izin almadan nasıl iman edersiniz? Demek ki, Mûsa sizin üstadınız imiş! Siz bu işi ondan öğrenmişsiniz! O halde sizin el ve ayaklarınızı çapraz kestirerek sizi ölüme mahkum ediyorum!" dedi.
Sihirbazlar da Firavun'a tavır koyarak:
"Seni, bize gelen apaçık bir mucizeyi tercih edemeyiz!... Sen fiilinde serbestsin. Dilediğin zulmü yapabilirisin! İşkencen bize zarar vermez! Hükmünse, yalnız bu dünya hayatında geçerlidir. Oysa biz, Allah'a döndürüleceğiz..." dediler.[3]


[1] Derleyen, YETER Hasan Vehbi, Emekli öğretmen, Honaz / 2008
[2] Sözlük manaları

[3] TOPBAŞ, Osman Nuri, Mesnevi Bahçesinden Bir Testi Su, Erkam Yayınları Altınoluk Dizisi 20, s. 65-66

Hiç yorum yok: