20 Eylül 2008 Cumartesi

GÜNAH İŞLEMEK

GÜNAH İŞLEMEK[1]
*ALLAH, CANI BOĞAZINA GELMEMİŞ OLAN KULUN TÖVBESİNİ KABUL EDER. (HADİS-İ ŞERİF)
Günah; İlâhî emirlere aykırı davranışlardır. Ters amel, uygunsuz davranış, vicdanı rahatsız eden kabahat suç, ayıplı işlerdir. Allah'ın buyruklarına aykırı düşen, dinen suç sayılan davranışlardır. İslâm şerîatının ve temiz insan fıtratının yapılmamasını emrettiği hususlardır. Ahirette cezayı gerektiren iş veya davranışlardır. Dine aykırı, Allah’ın emirlerine uymayan davranışlarıdır.[2]
Yahudî ve hristiyanlar dinlerinin birçok esaslarını bozdukları gibi günâh kavramım da kendi arzularına uygun olarak değiştirmişlerdir. Yahudiler; Allah'ın seçilmiş kulları oldukları inancıyla, kendi ırklarından olmayan insanlara yaptıkları kötülükleri mübah kabul ederler. Kendilerinin cehennemde sayılı günler kalacaklarına, sonra yalnızca kendi ırklarının cennete gireceğine inanırlar. Bu materyalist millet eskiden günâh keçisi adını verdikleri bir keçiyi sırtına günâhlarını yükledikleri gerekçesiyle çöle salarlar ve böylece günâhlardan kurtulduklarına inanırlardı.
Yahudiler, "Ateş bize sadece sayılı günler dokunacaktır" derler. De ki böyle olacağına dair Allah'tan bir söz mü aldınız... (Bakara, 80)
Hristiyanlar Hazreti Âdem (Aleyhissalam)'ın işlediği ilk günâhtan dolayı bütün insanların günahkâr doğduğuna; Hazreti İsa (Aleyhissalam)'ın kendisini feda ederek insanların günâhlarını temizlediğine inanırlar. Hazreti İsa (Aleyhissalam)'ın ölümünü temsil eden vaftiz ayini ile çocukların günahlarından temizlendiğini kabul ederler. Bağışlama yetkisini böylece Allahın elinden alan hristiyanlar, insanları sonraki dönemlerde kontrol etmek için günâhlarını papazlara itiraf ettirmek suretiyle bağışlarlar. Bu işleme Hristiyanlıkta "günâh çıkarma" denir. İlk defa dördüncü Latran Konsili'nde (1215) ergenlik çağına giren her hristiyan için yılda bir defa günâh çıkarma kararı alınmıştır. Papazların kiliselerde günâh çıkardıkları özel yerlere günâh çıkarma hücreleri denilir. Bu hücreler kiliselere 16. yüzyıldan itibaren eklenmiştir.
İslâm, bir ırk ve sınıfın imtiyazını, insanların günâhlı doğduklarını, günâhların şahıslar tarafından affedilebileceğini kabul etmez.
Doğan her çocuk İslam fıtratı üzerine doğar. Sonra anası-babası onu yahudî, hristiyan veya mecusi yapar. (Buhâri, Cenâîz, 80)
Annesinden doğan her insan fıtrat üzerine tertemiz doğar. (Müslim, Kader, 25)
İslâm, insanın bir başkasının yaptığından, gücünün yetmediğinden sorumlu olmadığını kabul eder. Kişinin sorumlu olabilmesi için olgunluk yaşında ve aklının başında olmasını şart koşar.
Kişi kendi hür iradesi ile, isteyerek yaptığı işlerden sorumludur. Dileme ve tercih etme insana aittir. İşin varlık âlemine çıkması ise Allah'ın yaratması iledir. İnsan o işin meydana gelmesine sebep olan irade etme ve bunun sonucu olarak o amele meyletmekten sorumludur. Ayrıca Allah, unutarak, bilmeyerek, uykuda uyuyup kalmak suretiyle meydana gelen günâhlardan da insanı sorumlu tutmamaktadır.
İslâm, insanın günâh işlemesiyle sonuna kadar kötü kalacağını kabul etmez. İnsanın günâhının affedilmesini başkalarının tasarrufuna bırakmaz. Kulun Allah'a tövbe etmesi, her yerde, her zaman mümkündür. Hazreti Peygamber Sallallahü Aleyhi ve Sellem’de insanları tövbe etmeye teşvik etmiştir:
Bütün insanlar hatalıdır; hatalı insanların Allah katında en makbul olanları tövbe edenleridir. (et-Tac, V, 151)
Günâhlarda ısrar etmek, hakkın aynası olmak için yaratılan iman yeri olan kalbi karartır. Günâh kalbe işleyip onu karartarak iman nurunu oradan çıkarıncaya kadar katılaştırır. Her bir günâhın içinde küfre gidecek bir yol vardır. Günâh istiğfar (tövbe) ile hemen yok edilmezse, kalbi kötülüğe sürükler ve Allah'ın itaatinden çıkmış bir kalp hâline getirir.
Günâh düşünceden pratiğe geçmemişse cezası olmaz. Resulullah Sallallahü Aleyhi ve Selem:
Allahu Teâlâ ümmetimden nefislerinde yapmayı arzuladıkları şeyleri yapmadıkları ve konuşmadıkları müddetçe affetti, (Buhârî, VII, 59) buyurmuştur.

KISSA VE HİKAYELER

FARENİN HİLESİ
*HER DUYDUĞUNU SÖYLEMESİ KİŞİYE GÜNÂH OLARAK YETER. (HADİS-İ ŞERİF)
Adam, buğday ambarına buğdaylarını biriktirir. Fakat ambar bir türlü dolmaz. Sırrını anlayamaz adam... O sü­rekli buğday ilave ettiği halde buğdayı eksilmektedir. Günleri, ayları, yılları bu uğurda harcamış, fakat bir türlü maksadına muvaffak olamamıştır.
Farenin ambarın her tarafında delikler açtığını ve buğ­dayların onun için uçup gittiğini bilmeyen adam, derdini tespitte ve çarede acze düşer.
İnsanların kırk yıllık ibadet ambarları bir türlü dolmuyor; insan arzu ettiği kemalatı yakalayamıyor, içinde derinleşemiyorsa, ambarında fare var demektir. Günahlar onun bü­tün hayrını ve faziletini bitirmekte, yok etmektedir.
Salih amelle ambarını dolduran insan, günah faresinin zararına uğramamak için takva zırhına bürünmelidir. Takva, günahlardan sakınmaktır.[3]


[1] Derleyen, YETER Hasan Vehbi, Emekli öğretmen, Honaz / 2008
[2] Sözlük manaları
[3] GÜLEN Fethullah, Mesel Ufku, s:69

Hiç yorum yok: