19 Eylül 2008 Cuma

EĞLENCEYE DALMAK

EĞLENCEYE DALMAK[1]
*TANRIDAN NE GELİRSE, ONA RAZI OL; HER ŞEYE RAZI OLMAK KULLUK İCABIDIR.
KUTADGU BİLİG
Eğlence; Faydasız şeylerin tümüdür. Eğlenceyi sağlayan, hoş vakit geçirmeye yarayan şeylerdir. Eğlenilen, hoş vakit geçirilen toplantılara da eğlence denir. Neşeli ve hoşca vakit geçirilen, genellikle sazlı sözlü toplantılar da eğlenceden sayılmaktadır. [2]
İbadet ve çalışma dışında kalan vakti, faydalı bir işle meşgul olarak geçirmek; ibadet ve çalışmak için yeni güç kazanmâk üzere gönlü dinlendirmek, hoş vâkit geçirmek demektir.
Eğlence; Neşeli ve hoş vakit geçirmeye yarayan ve oyun, yarış, mûsiki, raks gibi şeylerin genel adıdır. Âhirette faydası olacak şeylerden alıkoyan her şey anlamına da gelir.
Dinimiz gâyesiz ve faydasız vakit geçirmeyi hoş görmemiştir. "Boş vakit", değerlendirilmesi gereken en önemli nimetlerden sayılmıştır. Bir hadis-i şerif’te:
İki nimet vardır ki insanların çoğu bundan gâfildir: Sıhhat ve boş vakit. Buyurulmuştur.
Kur'ân-ı Kerîm'de çalışma dışında kalan vaktimizi ibadet ederek değerlendirmemiz tavsiye edilmiştir:
Muhakkak her güçlükle beraber bir kolaylık vardır. ; Evet her güçlükle beraber bir kolaylık vardır.; O halde işlerinden boşaldığın zaman uğraş, ibadetle meşgul ol, yorul. (İnşirâh, 5-7)
"Manasız işler" yani mâlâyâni ile meşgul olan kimse dinimizde makbul sayılmaz:
Faydasız şeyleri terketmesi bir kimsenin iyi müslüman olduğunun alâmetlerindendir. (et-Tergib ve't-Terhib, IV/319)
Boş vakitler muhakkak dünya ve âhirete faydalı olacak bir işle doldurulmalıdır.
Hz. Ömer (r.a.) şöyle derdi: "Ben sizden birisinin ne dünya işi ne de âhiret işiyle meşgul olmaksızın boş vakit geçirmesini hoş karşılamıyorum. Herkes devamlı olarak faydalı bir işle uğraşsın; bir işi bitirdiği zaman başka bir işe başlasın."
Kur'ân-ı Kerîm'de dünya hayatının ancak bir oyun ve eğlence (lehv) den ibaret olduğu bildirilmiştir.
Âhiret amelleri; âhirette kurtuluşumuzu sağlayacak, cehennem azâbından bizi koruyacak amellerdir: Helâli-haramı gözetmek, Allah'ın rızasını kazanmak için devamlı gayret içinde olmak; peygamberimizin şefâatine nâil olmak için onun sünnetine uymak hep ahiret amelidir. Bütün bu işler ve müslümanların bugün içinde bulundukları zayıf durum, çok çalışmayı gerektirmektedir. Bunun için müslümanın boşa geçirecek hiç vakti yoktur.
Allah, dünya ve içindekileri kulları için yaratmıştır. Mü'min olsun olmasın bütün insanlar dünya nimetlerinden istifade ederler. Mü'min olanlar bu nimetlere şükrederek âhiret hayatını da kazanmış olurlar. Onun için iki dünya saâdeti mü'minler içindir:
Onlardan kimi de, 'Rabbimiz bize dünyada da güzellik ver, âhirette de güzellik ver; bizi ateş azabından koru ' der. (Bakara, 201)
Mü'min olmayanlar nimetin sahibini tanımadıkları için O'na şükretmezler; helâl-haram gözetmezler. Bu dünyaya bir defa gelinir, herkes gönlünce yaşamalıdır; yemeli, içmeli, eğlenmeli, gülüp oynamalı zevk ve sefa etmelidir diye düşünürler.
Haram namına birşey tanımayan, dünya hayatını zevk ve eğlenceden ibaret gören bu felsefe (hedonizm, epikürcülük) mensupları her şeyin dünyada biteceğini söylerler; âhirete ve hesaba inanmazlar. Onlara göre akıllılık, hayvanî bir hayat sürmektir.
İslâm herşeye bir ölçü koymuş ve Allah'ın koyduğu sınırlara uymanın insanı mutlu edeceğini bildirmiştir; nefs ve şehvet yolunda gitmenin, geçici zevklere dalmanın akıbeti pişmanlıktır.
Dünya nimetleri, bir bakıma insanı sıkıntıdan kurtarmak, eğlendirmek için yaratılmıştır. Fakat bu "eğlenme"nin sınırlarını ve ölçülerini bilmek gerekir.
İnsan çalışarak dünya nimetlerinden faydalanır; mal ve evlât sahibi olur; "dünya hayatının süsü" olan mal ve çocuklarıyla meşgul olarak vaktini hoşça geçirmeğe çalışır:
Mal ve oğullar dünya hayatının süsüdür; bâki kalacak olan güzel işler ise Rabbinin katında sevapça da, umutça da daha hayırlıdır. (Kehf, 46)
Aslında vücudu dinlendiren, gönlü huzura kavuşturan ve ruhları doyuran şey, ihlâslı olarak yapılan ibadettir Kur'an-ı Kerîm’de Yüce Mevlâ bizlere şöyle buyurmaktadır:
الَّذِينَ آمَنُواْ وَتَطْمَئِنُّ قُلُوبُهُم بِذِكْرِ اللّهِ أَلاَ بِذِكْرِ اللّهِ تَطْمَئِنُّ الْقُلُوبُ {28}
Onlar ki, inanmışlardır ve kalpleri Allah'ı anmakla huzura kavuşur; İyi bilin ki kalpler ancak Allah'ı anmakla huzura kavuşur. (Râd, 28)
"Eşyada asıl olan mübahlıktır" kuralına göre belirli sayıdaki haramların dışında kalan şeyler mübah (helâl)tır. Harama düşme tehlikesi olursa, bazı "mübah"ların terkedilmesi de tavsiye edilmiştir.

[1] Derleyen, YETER Hasan Vehbi, Emekli öğretmen, Honaz / 2007
[2] Sözlük manaları

Hiç yorum yok: