19 Eylül 2008 Cuma

CASUSLUK YAPMAK

CASUSLUK YAPMAK[1]
* DÜŞMAN HER HİLEDEN ACİZ KALDIĞI ZAMAN DOSTLUK GÖSTERMEYE BAŞLAR VE BU DOST­LUKLA ÖYLE İŞLER BAŞARIR Kİ DÜŞMAN YAPAMAZ.( ŞEYH SADÎ)
Casus; Yabancı devlet içine sızarak kendi memleketi ile ilgili stratejik bilgileri toplayan kimse yani çaşıttır. Gizli sırları öğrenerek veya sırları çözerek haber veren, hafiyedir. Çeşitli konularda sır mahiyetindeki şeyleri öğrenip başka kuruluşlara bildiren kimselere de casus denir. Kendi asıl şahsiyetini gizleyip, kendini iyi şahsiyet şeklinde göstererek ve gizli yollarla bir devletin askeri, siyasi ve mali durumlarına dair haberleri başka bir devlet menfaatına toplayıp bildirmektir. Böyle kimsenin yaptığı işe de casusluk yapmak denir.[2]
Hatib b. Ebi Beltea (Buhari, Kitabu'l-Meğazi, 427) hadisinde geçtiği üzere Hazreti Ömer Radıyallahü anh hazretleri onu (Müslümanların savaş hazırlığını müş­riklere haber vermesi suretiyle) yaptığı işten dolayı, öldürmek istedi. Ancak onun Bedir savaşına katılan­lardan biri olması nedeniyle Rasulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) öldürül­mesine mani oldu.
Zaruri olarak her casus hisseder ki söz taşımak bü­yük günahlardandır. Halbuki casusun söz taşıması da­ha büyük çok daha büyük günahtır.[3]
Peygamber (s.a.v), Kâbe etrafında tavaf ederken şöyle buyurmuştur:
Ne kadar hoş ve güzelsin. Kokun ne kadar hoş ve güzeldir. Ne kadar büyüksün! Senin hürmetin (saygınlığın ve değerin) ne kadar büyüktür! Bununla beraber Muhammedin canı elinde bulunana yemin ederim ki, malıyla kanıyla mü'minin hürmeti, Allah nezdinde senden daha büyüktür. Ve mü'min hakkında hayırdan başka birşey düşünülmeyeceğini sanıyorum. Yine Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
Müslümana sövmek fasıklık, onu öldürmek ise küfürdür. Evlerin mahremiyeti hakkında da şöyle buyurmaktadır:
Bir kimse senin iznin olmaksızın evinin içine ve mahremlerine bakacak ve muttali olacak olur ise, sen de attığın bir çakıl taşı ile onun gözünü çıkartacak olursan bundan dolayı senin için bir vebal yoktur.
Sehl b. Sa'd es-Sâidi'den: "Adamın birisi Nebi (s.a.v)'in, hücrelerinden (evinin odalarından) birisine gizlice baktı. Peygamberin elinde başını taradığı bir tarak vardı. Bunun üzerine Allah'ın Rasulü şöyle buyurdu:
-Senin (bana) bakmakta olduğunu bilseydim bu tarağı gözlerine batırırdım. İzin isteme emri görmeyi önlemek için verilmiştir. Bir başka hadiste ise Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurmaktadır:
Her kim başkalarının evine onların izni olmaksızın muttali olursa, içeriyi görürse gözünü çıkartmaları onlara helâl olur.
İslâm aynı şekilde Müslümanlara karşı tecessüsü, onları gözetmeyi, onları takip etmeyi, haberlerini inceleyip tetkik etmeyi, Müslümanın Müslümanlara karşı casusluk yapmasını haram kılmıştır. Rasulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
Zandan kaçınınız. Çünkü zan sözün en yalanıdır, Tecessüs etmeyiniz, gizlice haber araştırmayınız. Hased etmeyiniz, birbirinize sırt çevirmeyin, birbirinize buğz etmeyiniz. Allah'ın kulları, kardeş olunuz.
KISSA VE HİKAYELER

SEPETLE GİDEN HURMALAR
* KÜÇÜK DÜŞMANI HAKİR SAYMAK, AZ ATEŞİ İHMAL ETMEĞE BENZER.ŞEYH SADÎ
Ashab-ı Kiram'dan Abdullah İbnü'z-Zübeyr r.a. Hazretleri anlatıyor:
Bir gece Mescid-i Haram'a gitmiştim. Baktım ki bir grup kadın Kâbe'yi tavaf ediyor. Tavaflarını bitirince kapının birinden çıkıp gittiler. Hallerinde bir gariplik sezdiğim için, şunları bir takip edip yerlerini öğreneyim, dedim. Akabe'ye kadar yürüyüp oraya çıktılar. Ben de çıktım. Sonra aşağı doğru indiler. Onların peşi sıra ben de indim. Vadide bir harabeye girdiler. Onların ardından ben de girdim. Bir de baktım, bir toplantı. Bana sordular:
- İbnü'z-Zübeyr, neden geldin? Ben de onlara sordum:
-Söyleyin hele, siz kimsiniz?
-Bizler cin cemaatiyiz.
-Ben Kâbe'yi tavaf eden bir kadın topluluğu gördüm de onlara hayret ettim. Peşlerine takılıp buraya girdim.
-Ha, onlar bizim kadınlarımız. Sen dilediğin şeyi bizden iste!
-Ben taze hurma isterim, dedim.
O günlerde Mekke'de taze hurma yoktu. Bana bir miktar o hurmadan verdiler, ben de yedim. Sonra dediler ki:
-Artanı da yanında götür!
Kalan hurmaları alıp döndüm. İstiyordum ki bunları Mekke halkına göstereyim.
Evime geldim ve hurmaları kapaklı bir sepete koydum. Sepeti de bir sandığa kapattım. Sonra başımı yaslayıp kestirmeye başlamıştım ki, vallahi uyku ve uyanıklık arasında iken evde bir gürültü duydum. Birbiriyle şöyle konuşuyorlardı:
-Onu nereye koydu nereye?.. Sandığa koydu sandığa!..
-Açın sandığı açın! (Sandık açıldı) Hani o nerede?
-Sepetin içinde. Sepeti de açın!
-Onu açamayız ki. Onun üstüne Allah'ın ismi (besmele) okunmuş.
-Öyleyse onu olduğu gibi alıp götürün!
Böylece hurma sepetini alıp götürdüler. Cinler evden hurma sepetini aşırırken, onlara saldırmadığıma çok pişmanım.[4]
[1] Derleyen, YETER Hasan Vehbi, Emekli öğretmen, Honaz / 2007
[2] Sözlük manaları
[3] Büyük Günahlar, İmam Zehebi, Ravza yayınları, İstanbul, 2001/192
[4] İbn Asâkir: Tarîhu Medineti Dimaşk (Beyrut, 1995), 28/125

Hiç yorum yok: