19 Eylül 2008 Cuma

DİLENCİLİK ETMEK

DİLENCİLİK ETMEK[1]
*Çalışmak istemeyenler için, Allah hiçbir yerde yardımcı olmaz. SOPHOKLES
Dilenci; Başkalarına el açarak, para v.s. toplayarak geçinen kimsedir. Yüzsüzce ve ısrarla bir şey isteyen arsız kişidir. Dilenmek, bir kimseden kendini acındırarak bir şeyler koparmaya çalışmaktır. Dilencinin yaptığı işe de dilencilik yapmak denilir.[2]
Dinimiz, çalışmayı emir ve tavsiye ettiği gibi, bunu üstün bir fazilet olarak görmüş, tembelliği ve buna bağlı olarak dilenciliği de o ölçüde kötülemiş ve yasaklamıştır.
Yoksulu doyurmak, isteyene vermek müslümanın görevidir. Fakat, insan şeref ve haysiyetini zedeleyen, kişiliğini yok eden, yardımsever insanların temiz duygularının istismarına yol açan dilencilik, çirkin bir iş olarak görülmüştür.
Peygamber Efendimiz, (s.a.v.) meslek hâline getirilen dilenciliği şerefsizlik saymış ve şöyle buyurmuştur: "Sizden bazıları dilenmekten asla vazgeçmez. En sonunda kıyamet gününde bu şerefsiz kişi, yüzünde bir et parçası kalmaksızın Allah'a kavuşur" (Müslim, Zekât, 103).
"Her kim çok mal toplamak için, insanlardan onların mallarını dilenir durursa, muhakkak bir ateş parçası istemektedir... " (Müslim, Zekât, 105).
"Sizden birinizin bir kucak odun toplaması, sonra o odun demetini sırtına yüklenip satması, kendisi için verecek, vermeyecek bir kişiye gidip istemesinden elbette çok daha hayırlıdır. " (Müslim, Zekât, 107).
İslâm; çalışmayan, tembel tembel oturan, bir lokma ile bir hırkaya rıza gösteren, başkalarına yük olan müslümanları iyi bir müslüman saymamıştır. Yukarıdaki hadis-i şeriflerden anlaşılacağı gibi, dilenmek ve dilenciliği bir meslek hâline getirmek şiddetle yasaklanmıştır.
Kur'an-ı Kerîm’de de yüce Rabbimiz esas olanın insanın kendi çalışıp kazandığı olduğunu şöyle buyurmaktadır:
وَأَن لَّيْسَ لِلْإِنسَانِ إِلَّا مَا سَعَى Necm {39}
Necm 39. Bilsin ki insan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur.

KISSA VE HİKAYELER

ÂBİT İLE CERRAH BİRİSİNİN HİKÂYESİ
*İyi karar verme yeteneği deneyim ile kazanılır; deneyim ise kötü "karar verme"lerin bir sonucudur. M. TWAIN
Bir dil ebesi ihtiyar bir âbid’e geldi ve:
-Bir çamura battım, âciz kaldım. Çıkamıyorum: Bir soysuz adama on akça borcum var. Bu borcun en küçük parçası bana bir batman kadar ağır geliyor. Gece olunca, hep o borcu düşünüyorum, uykum kaçıyor; gündüz olunca alacaklı gölge gibi arkamdan ayrılmıyor. Acı sözler söyleyerek gönlümü yara içinde bırakıyor. Gelip gitmeden kapımın eşiğini aşındırıyor. Sanki anasından doğdu doğalı Allâh ona bu on dirhemden başka bir para vermemiş. Hergün Güneş doğar doğmaz bu kaltaban derhal gelir, kapıyı çalmaya başlar. Şaşırdım, kaldım. Düşünüyorum. Hangi cömert adam bana yardım edip beni bu taş yürekli insandan kurtarır? dedi.
Mübârek ihtiyar, bu sözleri işitince o adama iki altın verdi. Bu palavracı altınları alır almaz, yüzü taze altın gibi gülerek odadan çıktı, gitti.
Orada hazır bulunanlardan birisi, şeyhe şöyle dedi:
-Şeyhim, bu adam kimdir, bilir misin? Bu öyle değersiz bir insandır ki, ölse ona ağlamak câiz değildir, bu öyle hilekâr bir dilencidir ki, erkek arslana eğer vurur.
Bu söz üzerine âbid kızdı:
-Sus! dedi, sen daha söze karışacak adam değilsin ve söylenenleri dinleyecek mevkidesin. Sen işin felsefesini iyi düşünmüyorsun. Burada iki ihtimal vardır: Eğer, bu adam benim zannettiğim veçhile doğru söyledi ise, ona, ben para vermekle, onun şerefini kurtardım ve eğer bu adam cerrâr, riyakâr ise beni aldattı sanmayın. Belki öyle yavuz, boşboğaz bir cerrahtır; o takdirde kendi şerefimi muhafaza etmiş oldum.
Arkadaş! İyiye, kötüye para ver! Verdiğin kimse iyi ise hayır kazanmış olursun, kötü işe şerrini defetmiş olursun.
Bahtiyar odur ki; akıllılar ile düşe kalka ehl-i dillerin ahlâklarını öğrenir.
Eğer aklın, fikrin, tedbirin varsa, Sâdi’nin nasihatini ehemmiyetle dinlersin. Sâdi başka şâirler gibi, bütün zamanını güzellerin gözleri, zülüfleri, yanakları, benleri hakkında söz söylemekle geçirmez. Böyle nasihat, hikmet kabilinden olan manzumelere de çok ehemmiyet verir.[3]


[1] Derleyen, YETER Hasan Vehbi, Emekli öğretmen, Honaz / 2006
[2] Sözlük manaları
[3] Bostan’dan

Hiç yorum yok: