1 Eylül 2008 Pazartesi

BÂTILDA DİRENMEK

BÂTILDA DİRENMEK[1]
*ÖYLE BİR DÜNYADA YASİYORUZ Kİ, BİR PESİN HÜKÜMÜ SÖKÜP ATMAK, ATOMU PARÇALAMAKTAN DAHA ZOR. (EINSTEIN)
Bâtıl; Boşa gitmek, hükümsüz ve geçersiz olmak, yok olmak gibi mânâlara gelir. Gerçekle ilgisi olmayan, doğru ve haklı olmayan, boş, temelsiz, yanlış şey, çürük, beyhude anlamlarındadır. Hakikatsız, hurafe, şartlarını yapmamakla kabul olmayan ibadet ve muâmelelerdir. Mesela bir özür olmamaksızın taharetsiz kılınan namaz gibi.[2]
İlmin olduğu yerde cehaletin, adaletin bulunduğu yerde zulmün tutunamadığı gibi, hakkın olduğu yerde de batıl tutunamaz. Aynı ışığın olduğu yerde karanlığın barınamadığı gibidir.
İnsanların birbirlerinin hak ve hukukuna riayet etmeleriyle ilgili olarak Kur'an-ı Kerîm bizlere şöyle buyurmaktadır: :
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَأْكُلُواْ أَمْوَالَكُمْ بَيْنَكُمْ بِالْبَاطِلِ ...{29}
Ey iman edenler mallarınızı aranızda batıl yolla haksızlıkla yemeyiniz... (Nisâ, 29)
Ayrıca Kur’an’da:
وَقُلْ جَاء الْحَقُّ وَزَهَقَ الْبَاطِلُ إِنَّ الْبَاطِلَ كَانَ زَهُوقًا {81}
Hak geldi, batıl yok oldu. Zaten batıl ortadan kalkmaya mahkûmdur. (İsra, 81) buyrularak hakkın hakim olduğu yerde, batıl’ın barınamayacağı ve her zaman batıl sistem ve yönetimlerin yıkılmağa mahkûm olduğu gerçeği ifade edilmektedir.
Batıl kavramı bütün İslâmî ilimlere geçmiş bir kavramdır. Fakat özellikle bu kavram daha çok fıkıh ve fıkıh usûlünde kullanılır. Rükün ve şartları tamamen veya kısmen eksik olan ibadetler batıl kabul edilir. Ayrıca Kur'an'a göre, Allah'ın emirlerinin uygulanmadığı gayr-i İslâmî düzen ve sistemler de batıl düzenlerdir.
Batıl akit hiç bir hüküm ifade etmez. Batıl akit hiç bir hukuki sonuç doğurmamakla birlikte, bazı istisnai durumlarda, hukuki varlık kazanmış bir işlem olarak değil de, maddî bir vakıa olarak sonuç doğurabilir. [3]
Hz. Âdem (as) ile başlayan insanlık tarihi, hak ile bâtılın mücadelesine dayanır.
Hz. Âdem (as)'den, Resûl-i Ekrem (sav)'e kadar devam eden dönem içerisinde bütün peygamberler, yeryüzü müstekbirlerine karşı cihad etmiş ve adâleti ayakta tutmaya çalışmışlardır. Nitekim Kur'ân-ı Kerîm'de:
Andolsun ki, biz peygamberlerimizi açık açık belgelerle gönderdik ve insanların adâleti ayakta tutmaları için beraberinde kitabı ve mizanı da indirdik. (Hadid, 25) hükmü beyan buyurulmuştur. "Adaletin ayakta tutulabilmesinden" maksat, Allahû Teâla (cc)'nın indirdiği hükümlerle amel edilmesidir. Zira insanların hevâ ve heveslerinden kaynaklanan kanunlar, kuvvetli olan zümrelerin hâkimiyetini ve zulmünü gündeme getirir. Mizân'dan murat ise, adâlet terazisidir ve kitaba bağlı olarak zikredilmiştir.

KISSA VE HİKAYELER

Hz. ÖMER'E NEDEN FARUK DENDİ
*YÜKSEK FİKİRLER, YÜKSEK DAĞLARA BENZER, ALIŞIK OLMAYANLARI ÜRKÜTÜR.
CENAP ŞAHABETTTİN
Bir yahudi ile bir münafık bir meselede anlaşamadılar. Yahudi meseleyi halletmek için Resûlüllah'a gidelim diyor münafık ise yahudilerin başı Ka'b b. Eşref'e gidelim, diyordu.
Peygamber Efendimizin huzuruna gelip meselelerini anlattılar.
Peygamberimiz yahudiye hak verdi. Huzur-u Saadetten çıktıktan sonra münafık bu sefer:
-Ben Muhammed'in hükmüne itimat etmiyorum. Bir de Ömer'in yanına gidelim, dedi.
Yahudi de bunu kabul edip Hazreti Ömer'in yanına vardılar. Yahudi meseleyi anlatıp, Muhammed (s.a.v.) 'in yanına gittiklerini fakat öbürünün onun hükmünü kabul etmediğini söyleyince Hazreti Ömer münafığa:
-Arkadaşın doğru mu söylüyor? diye sordu.
O da doğru söylediğini ve evvela Resûlüllah'ın huzuruna çıktıklarını söyleyince Hazreti Ömer:
-Tamam siz bir dakika bekleyin, ben şimdi gelir hükmümü bildiririm deyip içeri girdi.
Biraz sonra içeriden kılıçla çıktı ve kapıda bekleyen münafığın kellesini bir vuruşta yere yuvarladı:
-Allah ve Resûlünün hükmüne razı olmayana ben böyle hüküm veririm, buyurdu.
O anda Cebrail Aleyhisselam gelip durumu haber verdi ve Hz. Ömer'in (r.a.) hakkı bâtıldan ayırdığını bildirdi. Hazreti Ömer (r.a.) Meclis-i Saadete gelmeden Peygamber Efendimiz ona "Faruk" adını verdiğini bildirdi.



[1] Derleyen, YETER Hasan Vehbi, Emekli öğretmen, Honaz / 2007
[2] Sözlük manaları
[3] İnternet, İslam Ansiklopedisi, H. Yunus APAYDIN

Hiç yorum yok: