19 Eylül 2008 Cuma

BIKKINLIK

BIKKINLIK[1]
*YÜZÜNDE BIKKINLIKLA SEBATIN KAVGASI VAR. PEYAMİ SAFA
Bıkkınlık; Bıkkın olma hali, usanmak, bezmek, iyice bunalmak anlamlarındadır. Çok bıkmış olma durumu. Çekemez duruma gelmek, sıkıntı duyarak veya yorgunluk dolayısıyla dayanamaz duruma gelmek anlamlarındadır.[2]
Tembellik ve tepkisizlik doğurucu, boşvermişlik olup tehlikeli bir ruh halidir. En kötüinsanın kendisine karşı duyduğu bıkkınlıktır.
Vücudun mevcut pozisyonunu değiştirmemek için insanın elinden geleni yapmasını sağlayan ruh hali olup hayattan sıkılmak hatta kendinden sıkılmaktır. Kendine bile "ne halin varsa gör" demektir.
Anlamsız bakışlarla duvara bakma, parmağını bile oynatmama isteğidir.Üstelik tersini yapmaya kendinizi ne kadar zorlarsanız da, bıkkınlık üzerinizdeki gücünü o kadar artırmaya başlar. Bunun için nefsin arzusuna muhalefet ederek hemen harekete geçmektir. Bu uyuşukluk ve atalet hali insanı her şeyden bıktırır.
Kur'ân-ı Kerîm’de Yüce Allah bıkkınlıkla ilgili olarak bizlere şöyle buyurmaktadır:
Ki O, bizi kendi fazlından (ebedi olarak) kalınacak bir yurda yerleştirdi; burada bize bir yorgunluk dokunmaz ve burada bize bir bıkkınlık da dokunmaz. (Fatır, 35)
Şayet onlar büyüklenecek olurlarsa, Rabbinin katında bulunanlar, O'nu gece ve gündüz tesbih ederler ve (bundan) bıkkınlık duymazlar. (Fussılet, 38)
لَا يَسْأَمُ الْإِنسَانُ مِن دُعَاء الْخَيْرِ وَإِن مَّسَّهُ الشَّرُّ فَيَؤُوسٌ قَنُوطٌ {49}
Müslüman olarak duadan asla bıkkınlık göstermemeliyiz. Çünkü dua ile beraber olan hiç kimse helak olmamıştır. İbadetleri bıkıp usanmaksızın yapmak gerekir. Her yönde olduğu gibi ibadet ve taatlerde de haddi aşıp gidenlerin helak olduklarını, dinde orta yolu tutmanın gerektiğini unutmamalıyız. Ruhen ve bedenen kendisinde canlılık bulanın nafile ibadete devam etmesi gerektiğini, yorgunluk ve gevşeklik olunca istirahat etmek gerektiğini, uykulu vaziyette namaz kılmamak gerektiğini, namaz ve hutbenin orta uzunlukta olması gerektiğini de unutmamalıyız.[3] Yoksa çok yapacağım derken bize bıkkınlık gelir ve sonunda gücümüzün yettiği kadarını bile yapmaz oluruz.

KISSA VE HİKAYELER

MAĞARADAKİ KUŞUN SIRRI
* BEŞ ŞEY BEDBAHTLIK NİŞANIDIR: GÖNÜL KATILIĞI; GÖZ YAŞARMAZLIĞI; HAYASIZLIK; DÜNYA SEVGİSİ; DÜNYA İÇİN UZUN ENDİŞE. (MALİK BİN DİNAR)
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Selem) ile Ebû Bekir (Radıyallahü anh) Mekke-i mükerremeden hicret ederken bir mağarada üç gün üç gece kaldılar. Ebû Bekir (Radıyallahü anh) o mağaranın tavanında bir kuş gördü ki, yerinden hareket etmeyip, birşey yemez ve su içmezdi.
Ebû Bekr (Radıyallahü anh) dedi ki:
-Yâ Resûlallah! Bu kuşa ben hayrânım. Zîrâ, biz bu mağaraya geleliden beri, bu kuş yerinden hareket etmedi. Bir nesne yemedi. Allahü teâlâ, kelâm-ı kadîminde, Allahü teâlânın rızk vermediği, yeryüzünde bir mahlûk yokdur. buyurmuşdur.
Ebû Bekr-i Sıddîk, böyle düşünürken, o hâlde hazret-i Cebrâîl (Aleyhissalam) nâzil olup, havâda muallak durup, dedi ki:
-Yâ Muhammed! Hak sübhânehü ve teâlâ sana selâm eder. Ve buyurur ki, "Ebû Bekirn hâtırına geleni bilirim. O kuşa emir eyledim ki, Ebû Bekir ile konuşsun. Ebû Bekire söyle ki, o kuş ile söyleşsin"; dedi.
Resûl-i Ekrem hazretleri, Ebû Bekire, Hazret-i Cebrâîlin sözünü açıkladıkda, Ebû Bekir (Radıyallahü anh) sevinip, ileri vardı. Dedi ki,
-Ey mübârek kuş! Allahü teâlâ hazretlerinin izni şerîfiyle, bana söyle ki, yiyeceğin ve içeceğin nedir.
O kuş ağlayıp, bir zaman kendinden geçip, yere düştü. Sonra ayılıp, kalktı. Tebessüm ederek dedi ki:
-Yâ Ebâ Bekir! Bana bundan süâl etme! Bu bir sırdır. Hak sübhânehü ve teâlâ ile benim aramda olan sırrımı kimsenin bilmesini istemem.
Ebû Bekr (Radıyallahü anh) dedi:
-Ey mubârek kuş! Eğer bana söylemeğe memûr oldun ise, söyle. Kuş dedi.
-Ma'lûmun olsun ki, Hazret-i Âdem (Aleyhissalam) yaratılmazdan iki bin yıl evvel, Hak sübhânehü ve teâlâ beni yarattı. Yiyeceğimi ve içeceğimi iki kelime eyledi. Aç olduğum zaman birisini söylerim; tok olurum. Susuz olduğum zaman birini söylerim; kanarım.
Ebû Bekir (Radıyallahü anh) dedi ki:
-O kelime nedir. Kuş dedi, o kelimenin biri budur ki, aç olduğum zaman sana buğz edene la'net ederim; tok olurum. Susuz olduğum zaman, sana muhabbet edene, istigfâr ederim, kanarım.
Hazret-i Resûl-i ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), bunu işitip, ağladı. Ümmetinden bazıları şakâvet edip, Hazret-i Ebu Bekire buğz edeceklerine mahzûn oldu.
[1] Derleyen, YETER Hasan Vehbi, Emekli öğretmen, Honaz / 2007
[2] Sözlük manaları
[3] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 58

Hiç yorum yok: