19 Eylül 2008 Cuma

DALÂLETE DÜŞMEK

DALÂLETE DÜŞMEK[1]
*İNSANLARIN EN CAHİLİ, AHİRETİNİ BAŞKASININ DÜNYASI İÇİN SATANDIR. (HZ.ÖMER R.A.)
Dalâlet; Sapıklık, doğru yoldan ayrılma, azma, yanlışa yönelme, batıla yönelmedir. İman ve islâmiyetten ayrılmak, hak ve hakikatten, sıratı müstekımdan ayrılmaktır. Allah’a isyankâr olmak anlamlarına gelir.[2] Peygamber efendimizin ve ashâbının bildirdiği doğru yoldan ayrılma, sapma demektir. Arapça'da dalâl kelimesi; yolunu kaybetmek, doğru yoldan çıkmak ve insanı talep ettiği noktadan mahrum bırakmak gibi manâlara gelir.
Kavram olarak da: "Hak"tan yüz çevirip, "batıla" tabi olma, vahyin gösterdiği yoldan ayrılarak "cahiliye"nin yoluna girme anlamlarına gelmektedir. Kur'an, dalâleti değişik konularda kullanmakla birlikte esas olarak "hidayet"in karşıtı anlamında kullanmaktadır.
Aşağıdaki Ayet-i Kerime bunu açıklamaktadır:
أُوْلَـئِكَ الَّذِينَ اشْتَرُوُاْ الضَّلاَلَةَ بِالْهُدَى فَمَا رَبِحَت تِّجَارَتُهُمْ وَمَا كَانُواْ مُهْتَدِينَ {16{
İşte onlar, hidayete karşılık sapıklığı satın almışlardır. Alışverişleri kâr getirmemiş, doğru yolu da bulamamışlardır. (Bakara,16)
Hadis-i şeriflerde Allah Rasülu şöyle diyor:
Allahü teâlâdan korkunuz! Sözümü iyi dinleyiniz ve itâat ediniz. Ben öldükten sonra gelecekler, çok ayrılıklar göreceklerdir. O zaman benim ve halîfelerimin yolumuza sarılınız. Dinde yeni ortaya çıkan şeylerden kaçınınız. Çünkü bu yeni şeylerin hepsi bid'attir. Bid'atlerin hepsi dalâlettir, doğru yoldan ayrılmaktır. (Ebû Dâvûd, İbn-i Mâce)
Ümmetim dalâlet üzerinde birleşmez. (Beyhakî)
Sözlerin en iyisi, Allahü teâlânın kitâbıdır. Yolların en iyisi, Muhammed'in aleyhisselâm gösterdiği yoldur. İşlerin en kötüsü bu yolda yapılan değişikliklerdir. Bid'atlerin hepsi dalâlettir, sapıklıktır. (Müslim)
Kur'an'ın belirlemesiyle hevâ, dalaletin en yakın nedenidir. Bu nedenle hevâlarına uyanlar, dalalete düşenler, sapıklık içinde olanlardır. Kur'an; Rasulullah (s.a.s)'e şöyle emreder:
Ben Allah'tan ayrı olarak çağırdıklarınıza ibadet etmekten men olundum de, Ben sizin hevanıza uymam, o zaman dalalete düşerim ve hidayete erenlerden olmam. (En'am, 56)


KISSA VE HİKAYELER

HAZRET-İ ÖMER İLE SARHOŞ ADAM
* CAMDAN EVDE OTURANLAR BAŞKALARINA TAŞ ATMAMALIDIRLAR.
GEORGE NERBERT
İslâm'ın ikinci halifesi Hazret-i Ömer, sabahlara kadar sokak sokak gezer, idaresini üzerine aldığı halkın huzur içinde istirahat edip etmediklerini araştırırdı. Yine böyle teftiş gecelerinden birindeydi. Medine sokaklarında ses­sizce gezerken ileride hiç beklemediği bir gürültü işitti. Merakla yaklaştı, dikkatle baktığında, bir sarhoşun gelip geçenlere münasebetsizce sözler söyleyip rahatsız ettiğini gördü. Resûlüllah'ın şehri Medine'de adam hem âyetin emrine karşı gelerek içki içmiş, hem de sarhoş halde so­kağa çıkıp mes'ûliyetini üzerine aldığı mü'minleri rahat­sız etmişti. Bu hâl, Allah'ın emrine açıkça isyandı. Al­lah'a isyan edenin hasmı ise Halife Ömer'di.
Bu sebeble meşhur gazabına yine bürünmüş. Öfkesini kullanmanın zamanı geldiğine inanmıştı. Elindeki kırba­cını hızla kaldırıp sarhoşun başına yıldırım gibi indirme­yi düşünüyordu. Nitekim kamçısını havaya yukarı kaldı­rırken sarhoşun hakaretli sözlerine muhatap olmaya başladı.
Adam, şahsını hedef almış, bizzat kendisine hakarette bulunmuştu. Hızla havaya kalkan kamçı bu defa yavaş­ça yere indi, sarhoşun başında şaklamaktan vazgeçmiş oldu. Şaşıran sarhoş, sormadan edemedi:
-Sen kimsin ki, önce beni kırbaçlamak istedin, son­ra da vazgeçtin?
Hazret-i Ömer cevap verdi:
-Ben Allah'ın emirlerini tatbik etmekle vazifeli halife Ömer'im!
-Peki öyle ise neden kırbaçlamaktan vazgeçtin beni? Halifenin cevabı, fevkalâde düşündürücüydü:
-Ben önce Allah için kaldırmıştım kırbacımı. Tam o sırada sen şahsıma hakaretler savurdun. Birden nefsi­min galeyana gelmesine, öfkelenmeme sebeb oldun. Bak­tım ki Allah için kaldırdığım kırbacım, nefsim için ine­cek. Nefsime yaptığın hakaretinden dolayı seni kırbaçla­mış olacağım.
Halife sözünü şöyle tamamladı:
-Halbuki ben, Allah için hiçbir şeyden gözümü kırp­mam, ama nefsim için bir karıncayı dahi incitemem, bir kuşun bile benden korkup uçmasına razı olamam!
Bu cevaptan sonra ortalığı bir sessizlik almıştı. Müslümanların halifesi neticeyi şöyle bağladı:
-Uzat elini, seni doğruca Kadı Şüreyh'e götüreyim.
Durumunu ona anlat, adaletin hükmünü ondan gör. Bundan sonra seni ben cezalandıramam. Zira nefsimin hisse almasından korkarım![3]

[1] Derleyen, YETER Hasan Vehbi, Emekli öğretmen, Honaz / 2007
[2] Sözlük manaları
[3] Ahmet Şahin “Dini Hikayeler” s:83

Hiç yorum yok: