19 Eylül 2008 Cuma

BOŞ ŞEYLERE MEYLETMEK

BOŞ ŞEYLERE MEYLETMEK[1]
*ONLAR Kİ BOŞ SÖZLERDEN VE FAYDASIZ İŞLERDEN YÜZ ÇEVİRİR­LER. (MÜMİNUN, 3)
Boş şey; İnsanın dünya ve ahiretine faydası olmayan önemsiz olan işlerdir. Boş şeyle vakit geçirmek, zamanla aynı kötü alışkanlıklar gibi insanda alışkanlık haline gelir. Faydasız, anlamsız ve kişiyi ilgilendirmeyen söz ve davranışlara denir. Kişiyi fiil, söz, nazar ve fikir olarak ilgilendirmeyen her şey boş şeydir, yani mâlâyanidir.
Malayani, kendisiyle hiçbir hedef gözetilmeyen, iş olsun diye, lâf olsun, vakit geçsin, ömür tükensin diye yapılan boş konuşmalar ve faydasız işlerdir.
Malayaninin en yaygın tarifi, “ne dünyaya ne de ahirete yaramayan işler, konuşmalar, düşünceler” şeklindedir. Bu tarif, şu dünyada yaşadığımız sürece bize bir şeyler verir. Ve ömrümüzü ya dünya için, yahut ahiret için faydalı olacak sahalarda geçirmemizi telkin eder. Aslında İslâm’da bu iki saha birbirinden ayrı değildir. Çünkü, meşru dairede, istikamet üzere çalışan bir mümin, dünya işleriyle meşgûl olduğunda da yine ibadet üzeredir ve ahiretine bir şeyler göndermektedir.
Şu var ki, ahirete göçtüğümüz zaman malayaniyi, her halde, biraz daha farklı anlayacağız. O zaman diyeceğiz ki, “ebedî âleme fayda sağlamayan ve meyveleri sadece dünyada kalan her şey malayanidir.”
Şu var ki, ahiret denilince cennet ve cehennem birlikte düşünülecektir. Eğer bir iş, sadece cennete vesile olmamakla kalmayıp insanı cehenneme sürüklüyorsa, bunu malayani içinde değerlendiremeyiz. Böyle bir iş “boş” değildir; azap yüklü ve ceza doludur.
Malayani, ahiret namına bir faydası olmayan, ama günah yahut haram da sayılmayan meyvesiz işler demektir.
Boşşeyi, İslâm'ın insana getirdiği mesuliyet telakkisi çerçevesinde anlamak daha uygun olur. Kalb, dil, göz, kulak, akıl, hayal gibi bütün organlarının amellerinden hesaba çekilecek olan insanın, bu hesapta terazinin sevap kefesine girmeyecek şeylerden kaçınması gerekir. Böyle bir malayanî anlayışı, kişiyi hayal kurarken bile iradeli davranmaya, faydalı işler hayal etmeye, hayır aramaya ve bu alışkanlığı kazanmaya sevk eder.
Masum basit günah olmayan bazı işler alışkanlık haline geldiğinde artık yapılması gerekli davranışlar haline gelir. Bunun zamanla haram işlere kaçması ihtimal dahilindedir. Bir kadın normal komşu gezmelerine giderken orada vaktimizi değerlendirelim diye bazı boş şeylere alışır, toplantıları bazen konken partilerine dönmeye başlar. Bir erkek arkadaşlarla görüşüp konuşuyorum ve toplumumuzda olan işlerden haberdar oluyorum diyerek kahveye gitmeye başlar, zamanla oradaki vaktini gıybet ve ihtiras gibi kötü duyguların yanında dama, tavla gibi basit oyunlardan poker gibi büyük günahlara meyledebilir. Büyük günahlara girmese bile orada, hiç günah işlemese de vaktini boşa geçirdiğinin sorumluluğundan kurtulamaz. Yani sadece davranış ve sözde değil, baktığımız, düşündüğümüz, hayal ettiğimiz şeylerde de gereksiz şeylerden kaçınmalıyız.
Mümin iyi ve güzel olana yönelmelidir. Yöneldiği ve uğ­raştığı her şey kendine ve insanlığa faydalı olmalıdır. Gerçek yani hak ve hakikat olmalıdır. Hiç kimseye bir yarar sağlamayan sözler ile faydasız davranışlar, zararlı olduklarından yasaktırlar. Her söz ve davranış, insanı bulunduğu halden bir adım daha ileri götürmelidir. Aksi halde boş şeylerdir. Kur'an-ı Kerim'in mü­minleri faydasız, iyi ve güzele sevk etmeyen söz ve hareketlere karşılaştıklarında onlardan uzaklaştıklarını bildirir.
Onlar ki, yalancı şahitlik etmezler ve boş söz konuşanlara rast geldikleri zaman, bulaşmadan iyi bir şekilde yüz çevirir, geçerler. (Furkan, 72)
Öyle ise, boşa vakit geçirmek yasaktır. İnsan, her an fay­dalı bir işte olmalıdır. Bir işi bitirince yeni bir faaliyete yönel­melidir. Bu tarzdaki bir davranış Allah Teâlaya yaklaşmaya vesile olur.
Buna göre, fert, yapmaya memur olduğu işi bitirip boşa­lınca, yine başka bir iş veya ibadet için kalkıp uğraşmalıdır. "Tatil" dediğimiz husus, boş kalmak demek değildir; zamanı bir başka şekilde değerlendirmektir.[2]
KISSA VE HİKAYELER
SAÇAKLI HOCA
* GELDİĞİN ZAMAN BOŞLUK DOLDURAN DEĞİL,
GİTTİĞİN ZAMAN YERİ DOLDURULAMAYAN OL. GÜZEL SÖZ
Hoca, medresede ders verirken talebenin biri bazen ayağa kalkar, oturur. Hoca merak ederek sebebini sorar. Talebe:
- Efendim Hızır geliyor da ondan. Hoca:
- Ben niçin göremiyorum? Der. Talebe :
- Sorayım efendim, deyip tekrar geldiğinde sorar. Hızır Aleyhisselam'ın cevabını da şöyle söyler:
- Hocan süsü ile çok uğraşıyor. Medreseye gelirken ayna önünde, cübbe sarık şöyle mi yakıştı, böyle mi yakıştı, diye fazla meşgul oluyor. Bu gibi haller manevi terakkiye manidir, buyurduğunu hocaya bildirdiği günden itibaren, ayna karşısına geçmeyi terkedip, süslenmekten uzak kalan hoca efendinin, sarığı eskiyip sallanmaya başladığından "Saçaklı Hoca" ismi verilmiştir. (Rahmetullahi Aleyh)
Terakk-i maneviye mani olan zinetten uzak kalmalıdır.[3]
[1] Derleyen, YETER Hasan Vehbi, Emekli öğretmen, Honaz / 2007
[2] İslam Ahlakı; ALTINTAŞ Prof. Dr. Hayrani, Akçağ yayınları, 1999 Ankara. / 238
[3] Hatıratım, Ali Erol

Hiç yorum yok: