20 Eylül 2008 Cumartesi

HARAM YEMEK

HARAM YEMEK[1]
* VÜCÛDUNA HARÂM LOKMA KARIŞMIŞ BİR KİMSE, NAMAZDAN TAT DUYMAZ.
BAHÂEDDÎN-İ BUHÂRÎ
Harâm Lokma; Helâl olmayan ve dînen yenmesi yasaklanan yiyeceklerdir.
İnsan, sonsuz bir hayâtın yaşanacağı âhiret yurduna hazırlanmanın her şeyden önemli olduğunu hiçbir zaman unutmamalıdır. Bunun için de çoluğunun çocuğunun nafakasını helâlinden kazanmalı, harâm olan yollara tevessül etmemeli ve kimseye el açıp yüz suyu dökmemelidir. İnsanoğlu, kul olmanın şerefini koruduğu, Cenâb-ı Hakk’ın kendisini aç koymayacağına inanarak çalıştığı takdirde, Âlemlerin Rabbi ona, dünyâda rızkını verdiği gibi âhirette de sonsuz hayâtın tükenmeyen nimetlerini esirgemeden ihsân edecektir. Resûl-i Müctebâ Efendimiz, şahsi ve âilevî hayâtında bu ölçülere uygun yaşadığı gibi, ümmetine de böyle davranmalarını tavsiye etmiştir.
Allâh Resûlü -sallallâhu aleyhi ve sellem-;
Öyle bir devir gelecek ki, insanoğlu aldığı şeyin helâlden mi, harâmdan mı olduğuna hiç aldırmayacak. (Buhârî, Büyû, 7, 23) ifadesiyle mü’minleri ikaz etmiştir.
Harâm gıdâ, sâhibini insanlar arasında rezîl ettiği gibi, Allâh katında da kıymetsiz hâle getirir. Allâh -celle celâlüh- onun duâsını kabul etmez. Habîb-i Ekrem Efendimiz, bir insanın duâsının kabul edilebilmesi için, harâm ve helâle dikkat etmesi gerektiğini, bir çok defâ vurgulamıştır. Bunlardan birisinde şöyle buyurmuştur:
Allâh Teâlâ temizdir, ancak temiz olanları kabul eder. O, peygamberlerine emrettiği şeyi mü’minlere de emretmiştir. Cenâb-ı Hak peygamberlere:
يَا أَيُّهَا الرُّسُلُ كُلُوا مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَاعْمَلُوا صَالِحًا إِنِّي بِمَا تَعْمَلُونَ عَلِيمٌ {51}
-Ey peygamberler! Temiz ve helâl olan şeylerden yiyin ve sâlih ameller işleyin! (Mü’minûn 51) buyurmuştur.
Ebû Rühm el-Gıfârî’nin naklettiği şu rivayet de Allâh Resûlü’nün bu konudaki titizliğine güzel bir örnektir:
Hurmaların koruk olduğu bir zamanda Hayber’e varmıştık. Hayber, çok sıcak ve bu yönüyle de tehlikeli bir yerdi. Orada son derecede acıkmıştık. Kaleyi kuşattığımız sırada idi ki, oradan yirmi veya otuz kadar ehlî eşek dışarı çıktı. Yahûdiler, onları içeri sokamadılar. Müslümanlar, onları tutup boğazladılar ve yer yer ateş yakıp etlerini pişirmeye başladılar. Allâh Resûlü:
-Bu ateşler nedir? Bunları ne için yakıyorlar? diye sordu.
-Et pişirmek için! dediler. Efendimiz:
-Hangi eti, ne etini pişirmek için?! diye sordu.
-Ehlî eşeklerin etini pişirmek için! dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz:
-Dökünüz onu! Onların kaplarını da kırınız! buyurdu. Ashabdan birisi:
-Yâ Resûlallâh! Etlerini döksek de, kaplarını yıkasak olmaz mı? diye sordu. Nebiyy-i Muhterem Efendimiz:
-Ya da öyle yapınız! buyurdu. (Buhârî, Megâzî, 38; Müslim, Cihâd, 123)
Burada dikkat edilmesi gereken en mühim nokta şudur ki, hâdise bir savaş esnâsında ve açlığın dayanılmaz bir hâl aldığı zamanda vuku bulmuştur. Buna rağmen Allâh Resûlü, harâm olan bir şeyin yenmesine müsâade etmemiş ve derhal ashâbını bundan vazgeçirmiştir.

KISSA VE HİKAYELER

HARAM YİYEN HARÂMÎ OLUR!..
* ALLAH'A KAVUŞMADIKÇA MÜMİNE RAHAT YOKTUR. ABDULLAH B. MES'UD
Yavuz Sultan Selîm Han devrinin ahlâkî yüceliğini gösteren pek çok vâkıa vardır. Mısır'a giderken Orduyu Hümâyun'un Gebze yakınlarından geçtiği yerler hep bağlık-bahçelikti. Sultan Selîm Han:
-Acaba askerlerim, sahibinden müsaadesiz üzüm ve elma koparıp yediler mi?!. diye düşüncelere daldı.
Sonra yeniçeri ağasını huzûruna çağırttı:
-Ağa fermânımdır. Bütün yeniçeri, sipâhi ve azap askerlerimin heybeleri yoklansın! Heybesinde bir elma veya üzüm salkımı çıkan asker olursa, derhal huzûruma getirilsin! diye emretti.
Yeniçeri ağası, derhal harekete geçerek heybeleri araştırdı. Daha sonra Sultan'ın huzûruna gelerek:
-Sultanım koparılmış hiçbir elma ve meyve izine rastlamadık!.. dedi.
Yavuz, bu habere çok sevindi. Üzerindeki ağırlık ve zihnindeki düşünceler kalktı. Sonra ellerini açarak:
-Allâhım! Sana sonsuz hamd ü senâlar olsun! Bana haram yemeyen bir ordu ihsân eyledin!.. diyerek duâ etti ve Yeniçeri ağasına:
-Şâyet askerlerim izinsiz meyve koparmış olsalardı, Mısır seferinden vazgeçerdim. Çünkü, haram yiyen bir ordu ile beldelerin fethi mümkün olmaz!.. dedi.

[1] Derleyen, YETER Hasan Vehbi, Emekli öğretmen, Honaz / 2008

Hiç yorum yok: