19 Eylül 2008 Cuma

DİNİNDEN DÖNMEK

DİNİNDEN DÖNMEK[1]
*NANKÖR İNSAN, HER ŞEYİN FİYATINI BİLEN FAKAT HİÇBİR ŞEYİN DEĞERİNİ BİLMEYEN KİMSEDİR. (OSCAR WİLDE)
İrtidat: Geri dönme, alçalma, düşüş, çöküş, gerileme, rücu, vaz geçme demektir. Terim olarak, kişinin İslam'a girdikten sonra küfre dönmesi, tevhidi bırakmasıdır.[2]
İrtidat, İslam dininden dönmek demektir. İslamı tekeden kimseye “mürted” denir. Dinden çıkma olayına da "riddet" denir.
Riddet, niyyetle yâni kalbinden dinden çıkmaya karar vermekle yâhut küfür olan söz veya fiil ile İslâm'dan ilgiyi, alâkayı kesmek ile olur. (İmâm-ı Şa'rânî)
İslam hiçbir kimseyi müslüman olmaya zorlamaz. İslamın insanlara tebliğ edilmesini ister. Ancak bir kimse İslam’ı seçer ve müslüman olursa, artık o kimseye İslam’ı terketme hürriyetini tanımaz. İslamdan ayrılarak toplum düzenini bozan, müslümanları rencide eden, müslüman gibi görünüp devletin bazı sırlarını öğrendikten sonra müslümanlığı terkettiğini söyleyerek sorumluluklardan kurtulmaya çalışan kimselerin de yakasını bırakmaz. Bunlar için şiddetli ceza koymuştur.
Riddet meselelerinde gerekli olanı bilmemiz bize farz-ı ayındır. Yani her müslümanın üzerine ayrı ayrı farzdır. Ben bunu bilmiyordum demek bir müslümanı kurtarmaz. Kişi küfür sözü söylediğinde, bundan tevbe etmesi gerekir. Küfürden tevbe etmek de o küfrü terkederek, bir daha ona dönmemeye niyet ederek ve İslam dinine girmek amacı ile kelime-i şahadeti getirerek olur, estağfirullah diyerek küfür sözünden temizlenilmiş olmaz.
Birisi bu meseleleri bilmez de farkında olmayarak açık bir küfür işler ise mürted yani kafir olarak yaşar ve kafir olarak ölür. Neyin küfür neyin iman olmadığını bilmeyen küfre düşebilir, küfre düştüğünü bilmediği için de ondan vazgeçemez ve dönemez Allah korusun. Bu konuda cahillik özür değildir.
Ayrıca küfre düşmüş olan birisinin örneğin evli ise nikahı bozulur ve küfründen dönmediği müddetçe de o esnada meydana gelen çocuk da veledi zina olur. Mürted miras alamaz, mirası da alınmaz. Ayrıca mürted öldüğünde yıkanmaz, kefenlenmez, cenaze namaz kılınmaz ve müslüman mezarlığına defnedilmez.
Yani bizim babamız bile olsa küfür işlemiş ise ve küfür üzerinde ölmüş ise biz onun mirasını alamayız, onun cenaze namazını kılamayız.
Ayni şekilde biz de bir kelam etmiş isek, şüpheye düşmüş isek hükümü araştırırız, küfür müdür değil midir diye. Küfür bir söz söyler de dinden çıkarsak korkusu ile hareket ederiz. Eğer küfür bir kelam etmiş isek, söylediğimiz küfür bir kelam ise küfrü terkeder, ona dönmemeye niyet eder ve dine girmek amacı ile kelimei şehadeti söyleriz. Ve bu küfür kelamını başkaları duymuş ise de onlara deriz ki biz bu küfürden döndük ve önceden dine girmek niyeti ile şehadeti getirmiş isek onların karsısında da dine girmek niyeti ile değil onlara duyurmak amacı ile şehadeti zikrederiz.
Dolayısıyla biz bu meseleleri birilerini tekfir edip de gönlümüz ferahlasın diye öğrenmiyoruz, başımıza geleceği için dini hükümlerde üstümüze düşen vazifelere dikkat etmek için yapıyoruz.
İrtidatla birlikte evlilik akdi fesh olur. Ancak mürted tekrar İslâm'a döner ve her iki taraf evliliklerini sürdürmek isterse, yeniden bir nikâh akdi ve mehir söz konusu olmaz. Mürted, müslüman yakınlarına mirasçı olamadığı gibi, o öldüğünde de müslüman yakınları ona mirasçı olamazlar:
Kâfir müslümana, müslüman da kafire mirasçı olamaz. (Buhârî, Ferâiz, 26; Müslim, Ferâiz, 1)
Mürted, had uygulanana kadar, malının gerçek sahibi olup, bunda dilediği gibi tasarruf etmekten alıkonulamaz. Öldürülmeyi hak etmiş olması, O'nun malındaki tasarruf hakkını düşürmez. Bu konu diğer had gerektiren cezalarda olduğu gibi değerlendirilir. Bunun gibi, kaçıp daru'l harbe sığınsa, mülkiyet hakkı yine düşmez. İslâm ülkesindeki mal varlığı yed-i emin vasıtası ile koruma altına alınır
KISSA VE HİKAYELER
ESAS HASTA BENMİŞİM
*SAĞLIKTAN BÜYÜK ZENGİNLİK YOKTUR. EMERSON
Bir zaman Cüneyd-i Bağdâdî'nin gözlerinde ağrı meydana geldi. Tabip (doktor) çağırdılar, gelen tabip, hıristiyan idi. Muâyene edip;
-Gözlerinize su değdirmeyeceksiniz, dedi. Cüneyd-i Bağdâdî;
-Su değdirmesem nasıl abdest alırım? deyince, tabip;
-Gözleriniz size lâzım ise su değdirmeyeceksiniz, dedi.
Cüneyd-i Bağdâdî abdest alıp namaz kıldı ve namazdan sonra bir miktâr uyudu. Uyandığında gözlerinde hiç ağrı kalmamıştı. O anda duyduğu ses; "Yâ Cüneyd! Sen bizim için gözlerini fedâ ettiğin için, biz de senden o ağrıyı aldık." diyordu.
Bir zaman sonra hıristiyan tabip tekrar geldi. Baktı ki gözleri tamâmen iyi olmuş. Hayret edip:
-Nasıl yaptın da iyi oldu? dedi.
Cüneyd-i Bağdâdî olanları anlatınca, doktor Cüneyd-i Bağdâdî'nin elini öpüp îmân etti ve;
-Esas ağrıyan göz sizinki değil benim gözlerim imiş. Hakikatleri göremiyen ben imişim, dedi.

[1] Derleyen, YETER Hasan Vehbi, Emekli öğretmen, Honaz / 2008
[2] Sözlük manaları

Hiç yorum yok: