20 Eylül 2008 Cumartesi

GÜNÂHKÂR OLMAK

GÜNÂHKÂR OLMAK[1]
*GÜNAH İŞLEMEKTEN VAZGEÇMEK, TEVBE İLE UĞRAŞMAKTAN KOLAYDIR.
( HZ. ÖMER)
Günah; İlahi emirlere aykırı davranış, ters amel, dinde suç sayılan iş, öteki dünyada cezayı gerektiren davranış, uygunsuz fiillerdir. Vicdanı rahatsız eden kabahat, suç, sorumluluklardır. Allahû Teâla (Celle Celelüh )'ın emirlerine aykırı olarak görülen iş, dinî suçlardır.[2]
Peygamberimiz Sallallahü Aleyhi ve Sellem Hazretleri bu konuda şöyle buyurmuşlardır:
Nefse sükûnet ve kalbe ferahlık veren iş, iyi iştir. Nefsi azdıran, kalbe heyecan veren iş günâhtır. (M. Ma'sûmiyye)
Kur'ân-ı Kerîm'de:
وَمَن يَكْسِبْ إِثْمًا فَإِنَّمَا يَكْسِبُهُ عَلَى نَفْسِهِ وَكَانَ اللّهُ عَلِيمًا حَكِيمًا {111}
Kim bir günah kazanırsa onu ancak kendi aleyhine kazanmış olur. Allah her şeyi bilicidir, büyük hikmet sahibidir. (Nisa, 111)
Günâhkâr kişi; Mücrim, suçlu, cürümlü, kabahatlidir. Kur'ân-ı Kerîm’de bahsedilen mücrim, günahı affedilmemiş cehennemi hak etmiş kişidir. Bu konuda Allahü teâlâ, âyet-i kerîmelerde meâlen buyuruyor ki:
Ey nîmetleri inkâr eden kâfirler! ölünceye kadar dünyâda, hayvanlar gibi yiyin, için, zevk edinin. Şüphesiz ki siz mücrimlersiniz. (Mürselât, 46)
Kıyâmet günü, yâni insanlar dirilip bir araya geldikleri gün, Allahü teâlânın emriyle, Resûlullah efendimiz, Kur'ân-ı kerîmi gâyet güzel ve tatlı bir şekilde okur, mü'minlerin yüzleri güler ve sevinirler. Kur'ânı kerîme inanmayanların yüzleri gâyet çirkin olur. Bu anda bir nidâ (ses) gelir ki: Ey mücrimler! Şimdi sizler ayrılınız! denir. O zaman, herkesi büyük bir korku alır... (İmâm-ı Gazâlî-Kıyâmet ve Âhiret)
Sırât yâni Cehennem'in üzerine kurulacak köprüden geçemeyip düşen mücrimler, Cehennem hazenesine yâni azâb meleklerine teslim olunurlar. Ağlayıp inlemeğe başlarlar. (İmâm-ı Gazâlî)
Günahın, hatanın hafife alınması laubaliliktir ki, birçok insanın heba olmasını netice verir.
Günah İnsanın kanına damladı mı nefse bağımlılık ya­par. Bir kere nezih ve nurlu vicdan günahla karardı mı kal­be zift düştü demektir. Tövbe ile çabuk yıkanmaz ve temiz­lenmezse taştan daha katı ve kara hale getirir.
Bazı şeylerin bir defası olmaz, olmamalıdır. Bir defa öl­mek, bir defa yanmak, bir defa uçurumdan yuvarlanmak denemez. Zira sonrasının ne olacağı meçhuldür. Nefsin, şeytanın vazifesini yapan cemiyetin ve arkadaşın en büyük hilesi insanlara hatayı bir defa işletmektir. Anneyi bir defa reddetmek, ona bir defa eziyet etmek hafife alınacak bir şey olmadığı gibi, Allah'a isyanın da bir defası olmaz. Gü­nümüzde günahın çok yaygınlaşmasının ve insanların gü­nah karşısında laubalileşmesinin arkasında cehalet kadar alışkanlık da vardır.
Allah'ın merhametiyle insanı affettiği, Sonsuz Rahmeti­nin sinesini ona açtığı doğrudur ama, hep iyiliği görülen ve lütfunu esirgemeyen O Zat'a karşı günah işlemek doğru de­ğildir.
Bugün nesillerin manevî sahada kanatlanamamasında şöyle veya böyle bulaşan ve izi kalan günahların tesiri çok büyüktür. Beyaz sayfa, silinse de leke değmemiş gibi olma­yacaktır.[3]
Günâh olan işler, Allahü teâlânın beğenmediği şeyler; Allahü teâlânın emrettiği şeyi yapmamak veya yasak ettiğini yapmak, haramlardır. Allahü teâlânın yasak ettiği şeyler, günahlar ma'siyyetlerdir.
Ma'siyet, insanı küfre sürükler. (Mektûbât-ı Ma'sûmiyye)
Ma'siyete tövbe etmemek, bu günâhı yapmaktan daha kötüdür. (Ca'fer bin Sinân)
Kötülük ve günahlar seyyie diye adlandırlırlar. Seyyieler küçük günahlardır

KISSA VE HİKAYELER

ATEŞ LAZIM OLDU
*GERÇEKLER BİZE DEĞİL, BİZ ONLARA UYMALIYIZ. İ. HABİP SEVÜK
Abbasi'lerin ünlü halifesi Harun Reşid zamanında yaşamış olan Behlül Dana (VIII. yüzyıl) dönemin evliyasındandı. Zaman zaman aklından zoru olan kimselere has tavırlar takınır, herkes de bundan dolayı kendisini deli sanırdı. Ama bunu maksatlı yapardı. Behlül Dana hazretleri daima Harun Reşid'in yakınında bulunur, çeşitli sebepler hasıl ederek onu uyarırdı. Bir gün Behlül Dana hazretleri, üstü başı toz toprak içinde uzun bir yolculuktan gelmiş olmanın belirtileri ile Harun Reşid'in huzuruna çıktı. Harun Reşid sordu:
- Be ne hal Behlül, nereden geliyorsun?
- Cehennemden geliyorum ey hükümdar.
- Ne işin vardı cehennemde?
- Ateş lazım oldu da ateş almaya gittim.
- Peki, getirdin mi bari?
- Hayır efendim getiremedim. Cehennemin bekçileriyle görüştüm, onlar "Sanıldığı gibi burada ateş bulunmaz, ateşi herkes dünyadan kendisi getirir" dediler.

[1] Derleyen, YETER Hasan Vehbi, Emekli öğretmen, Honaz / 2008
[2] Sözlük Manaları
[3] Mesel Ufku, s:67

Hiç yorum yok: